Taksim Gezi Parkı ve Vahşi Kapitalizm

Taksim Gezi Parkı Direnişi üzerine yapılan anket sonuçlarına göre, katılımcıların yüzde 90’ına yakını, demokratik hakların ihlal edilmesine karşı tepkili olduklarını ifade ediyorlar ve özgürlükçü olarak nitelendirilmelerini istiyorlar.

Bu iki önemli tespit bize, Cumhuriyet Değerleri’nin kitlelere mal edildiğini, kalıcı olduğunu ve gerektiği zaman her koşulda sahip çıkmak için demokratik eylemlere başvurabileceklerini gösteriyor.

Cumhuriyet Değerleri Ne?

Türkiye Cumhuriyeti üç önemli ayak üstüne kurulmuş bulunuyor.

Bunlarda birincisi, ilk aşamada «Tam Bağımsızlık”tır. Mustafa Kemal Atatürk’ün deyişiyle, Tam Bağımsızlık «Bizi yutmak isteyen emperyalizme karşı verilmiş mücadelenin adı”dır. Bu mücadelede, her sosyal kesimden, yoksul köylüsünden işçisine, sivil ve asker laik aydınından emperyalizme karşı tavır gösteren İslamcısına kadar bütün unsurlar yer almıştır. Buna «Milli Cephe” demek doğru. Türkiye Büyük Millet Meclisi ile şekillenen ve İzmir’de zaferle sonuçlanan siyasi ve askeri süreçte Tam Bağımsızlık gerçekleştirilmiştir.

İkincisi, Ulus Devlet temelinde Türkiye Cumhuriyeti (TC) dir. Sloganı, «Ne Mutlu Türküm Diyene”’dir. Bu amaçla, batısından doğusuna bütünleşmiş bir kitle yaratmak için ekonomik, sosyal ve kültürel devrimlerin hayata geçirilmesi için mücadele verilmiştir.

Üçüncüsü, belki de ön önemli ayağı, ”Laiklik”tir. Bu ilke ışığında, «Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir” sav sözüyle, din alanı ile sosyal alanın birbirinin alanına girmesi ve karşıtlığın önlenmesine çalışılmıştır.

Cumhuriyet Değerleri’nin Karşısında Kimler Var?

Öncelikle işbirlikçiler var. Bunların bir kesiminin liberal ya da İslamcı görünümlü olmaları önemli değil. İşbirlikçiler, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcında İngiliz ve Amerikan Mandacılığını savunuyorlardı. Kimileri Vahdettin ile yurtdışına kaçtılar. Günümüzde adları « Soroscular «olarak biliniyor. Türkiye’nin Ankara’dan yönetilemeyeceğini söyleyecek kadar ileri gittiler ve Hıristiyan sultasında İslamcılığı bile istediler. Kimileri de Cumhuriyetin öğretmenleri yenik düştü dedi.

İkinci grubu ise, Cumhuriyet değerleri ile tasfiye sürecine sokulan, ancak hala varlıkları korumaya çalışan ve emekçi Kürt Halkı üzerinde egemenliklerini sürdüren feodal beyler ve onların siyasi temsilcileri oluşturuyor.

Ya Emperyalistler? Doğal olarak bunlar, doğrudan ve /ya da dolaylı ikinci cephenin yanında yer alıyorlar. Çünkü, Tam Bağımsız, Laik ve Ulus Devlet Temelinde Türkiye onların işine gelmiyor. Cumhuriyetin millileştirme politikasına karşı çıktılar. Türkiye’de imalat ve tarım sanayileşmesinin geliştirilmesini hiç istemediler. Üstelik son dönemlerde, laiklik temelinde Türkiye Cumhuriyeti’nin iflas ettiğini bile dile getirdiler.

Gezi Parkı Direnişi İle Vahşi Kapitalizm Arasında Bağlantı Var Mı?

Cumhuriyetin değerleriyle beslenen Taksim Gezi Parkı Direnişçileri, bu değerlere koşut olarak aynı zamanda aşırı yoksulluğu yaratan paranın diktasına, dünyanın kirlenmesi ve iklim felaketini yaratan vahşi kapitalizme, ifade özgürlüğü ve insan haklarını kısıtlayan sisteme karşı da eylem yapmaktalar.

Bu değerlendirmenin, gerçeği yansıtmak açısından önemli bir ağırlık taşıdığını görmemiz gerekiyor. Yaşanmakta olan olayların asıl kaynağının kapitalizm ve onun son aşaması emperyalizm olduğunu ifade etmez isek, kafasını kuma gömen deve kuşundan farklı olduğumuzu söylemek olası değil. Daha açık deyişle, karşı çıkılan sistem çalışanların ve mazlum ulusların ürettikleri mal ve hizmetlere el koyan sistemdir. Bu sistem, bir yandan büyük yığınları açlığa ve işsizliğe mahkum ediyor, aynı zamanda çevreyi (doğayı) yok ediyor ve savaşlar çıkartıyor.

Bu bağlamda sanat da bize yol gösteriyor. Örneğin politik sinemanın yaşayan en önemli adlarından biri olan Yunan asıllı Fransız yönetmen Costa-Gavras, filmleriyle de bu bağlantıyı kitlelere anlatmaya çalışıyor.

Costa-Gavras’ın son filmi Capital / Kapital de, küresel güç odaklarının bankalarla birlikte nasıl hareket ettiğini anlatıyor. Filmde, Avrupa’nın en büyük bankasının yönetim kurulu başkanı olan Marc Tourneuil’e göre, tek patron paradır, lüks bir yaşam salt varsıllara verilmiş bir haktır. Zenginleri daha zenginleştiren, yoksulları giderek yoksullaştıran Marc kendini «Çağdaş bir Robin Hood« olarak algılar. Banka oyunlarıyla yoksullardan çalıp varsıllara verir.

Bu bağlamda Costa-Gavras’ı, kariyerinin doruğuna taşıyan filmi ise, 1982’de Cannes’da «Altın Palmiye Ödülü”nü ,Yılmaz Güney-Şerif Gören’in Yol filmiyle paylaştığı Missing / Kayıp’tır.

Kayıp filmi, 1973´te Şili´de demokratik yollardan işbaşına gelen Salvador Allende´nin devrildiği 1973 Şili Askeri Darbesi sırasında kaybolan ABD´li gazeteci Charles Horman´ın gerçek hikayesinden uyarlanmıştı.

Filmde, geniş ölçüde tutuklamaların olduğu günlerde Amerikalı yazar ve yapımcı Charles Horman evinden alınır ve ondan sonra kendisinden haber alınamaz. Eşinin iki hafta boyunca yaptığı araştırmalar da yarar getirmez. Bunun üzerine Charles´ın babası oğlunu aramak için ABD´den Şili´ye gelir.

Baba Horman, Şili´de kaybolan oğlunu ararken Şili darbesine ilişkin birtakım ipuçları elde eder. Takip ettiği ipuçları onu, oğlu Charles’ın siyasal nedenlerle cunta tarafından ortadan kaldırıldığı sonucuna götürür. Baba, oğlunu bulmaya çalışırken, özellikle Şili’de yaşayan CIA ve iş adamları bağlantılı kendi yurttaşları tarafından da türlü güçlüklerle karşılaşır.

Filmin en önemli vurgusu, babanın ABD Büyükelçisi ile yaptığı görüşmede şekillenir. Baba, büyükelçiye ABD’nin darbenin neden destekleyicisi ve düzenleyicisi olduğunu sorar. Aldığı cevap, kapitalizmin iç yüzünü ortaya çıkaracak şekilde çarpıcıdır. Büyükelçi, «ABD şirketlerinin çıkarları için askeri darbenin desteklenmesi gerekiyordu ve sizin varlığınız da bu darbelere borçludur” der.

Costa-Gavras,sinemayı şöyle yorumlar: «Katlanılmaz gerçekleri insanlara izletebilmek lazım. Sinema, insanları düşünmeleri için baştan çıkarmaktır.”

Yaptığı son röportajlarından birinde de; «Kapitalizmin köleleriyiz. Kapitalizm sarsılınca bizde sarsılıyoruz. O gelişip yeni zaferler kazandıkça kutlamalar yaşıyoruz. Bu canavardan bizi kim kurtaracak? Kendi kendimizi mi özgür kılacağız? Kapitalizmin kime, nasıl yaradığını kesinlikle çözmemiz gerekiyor” diyor.

Türkiye gibi geç kalmış vahşi kapitalizmin ürünü olan acımasızlığa karşı bir eylem olan Taksim Gezi Direnişi’ni yaşadığımız bu günlerde, Costa -Gavras´dan da öğreneceğimiz çok şeyler var.

Bunları da sevebilirsiniz