Halk Hareketi ve Sınıfta Kalanlar

Piyango penguenlere vurdu. Adıyla işlevi örtüşmeyen ve medya olarak tanımlanan çıkar örgütlenmelerinin ipliğini pazara çıkartmak penguenlere düştü. Üçüncü sınıf adamların yönetimindeki bu kurumlarla ilgili epeyce şey yazıldı. Daha fazlasını hak etmiyorlar. Görmez-duymaz-söylemez üçlemesiyle özdeşleşenlere başka bir ad takmak gerek!

Halk hareketi yalnızca medyayı açığa düşürmekle kalmadı. Açığa düşmede partiler, dernekler, sendikalar, meslek örgütleri de yarışa girdi.

Başsız, öndersiz ve kendiliğinden gelişen bir hareketin bu denli kitleselleşmesi ve şiddetten uzak kalması da değil Türkiye’de dünyada eşi az görülür bir örnekti. Böylelikle Türkler, bir yüzyıl arayla dünyanın sevgi ve saygısını bir kez daha kazanmış oldu. Halk hareketinin önemli simgeleri Türk bayrağı ve Atatürk oldu. Atatürkiye’de birleşti!

Yerleşik olan durum partilerin ve diğer kurumların önderliği olmasına karşılık bu süreçte önderliği ele alan halk oldu!

Atatürk’ün partisi CHP’den başlayalım! Altı ok simgeli çok ama çok önemli ana muhalefet partimiz bu sürecin neresindedir? Kuşkusuz alanlara inenlerin önemli bölümü CHP tabanındandır! Yönetimi kasetle tasarlanan CHP’nin halk hareketi içinde yer almada kararlı olmadığı ortadadır.

Yavru muhalefet MHP’ye gelince! Onlar çok daha çekiniktir. Hatta, tepe yönetimi biz bu hareketin içinde değiliz demeye vardırmıştır işi. Oysa, rahatlıkla görebiliyoruz ki; bu partimizin tabanı da hareketin katılımcısıdır. Yapısı kasetle belirlenen MHP, anlaşılır olmayan nedenlerle halk hareketine soğuk durmayı yeğlemektedir!

Parlamentoda bulunmayan partilerin halk hareketine çok daha sıcak durduğunu söylemeye bile gerek yok!

Kitle partileri olarak CHP ve MHP’nin eğer iktidar gibi bir hedefleri varsa halk hareketine soğuk duruşları akıl ve mantıkla açıklanamaz. Halkın aştığı korku duvarını onların da aşmasını beklemek en doğal hakkımızdır.

Halk hareketine tabanının bireysel katılımı açısından değil ama kurumsal yaklaşım bakımından uzak durması kabul edilemeyecek bir başka kurum ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği)’dir. Öncülük ve atılganlık böyle günde sergilenmeyecekse ADD’nin varlığı tartışmaya açılmaz mı? ADD’nin kurumsal olarak alanlara inmesi için üç hafta geçmiş olması hiç olmazsa eleştiriyi hak eden bir durumdur.

DİSK, KESK, TMMOB ve Türk İş’e gelince! İlk üçünün son yıllarda bir savrulma içinde olduğu kesindir. Türk bayrağını, Atatürk’ü ve İstiklâl Marşı’nı benimsemek bir yana uzak durmayı yeğlemeleri ilginçtir. Etnik temele dayalı ayrılıkçılık olgusuna yakınlıkları göz önüne alındığında halk hareketine yeterince destek vermeyişleri de böylelikle anlaşılmış olmaktadır. Dördüncüsünün edilgen ve çekinik duruşuna anlam vermek kolay değil!

Türk halkı uyuşmazlık içinde olduğu bir iktidara karşı tepki vermede beklenmedik zamanda hiç umulmadık bir sıçrama gösterdi. Öncülük edemeseler de hiç olmazsa kuyrukçuluk ve katılımcılık yapması gereken partiler, dernekler ve sendikalar bu süreçte geçer not alamamışlardır. Her türlü olumsuzluğa karşın gecikilmiş değildir. Utangaçlığı ve korkaklığı bir yana bırakıp işin içinde yer almaları fırsatı yok değildir.

ADD bu eşiği geç de olsa aşmıştır. Darısı diğerlerinin başına diyelim!

Halk hareketinin etkisine ve soyluluğuna diyecek sözümüz olamaz! Ama, bu hareketi tamama erdirecek olan da kurumlar ve onların akılcı stratejileri olacaktır. Önümüzde yaşamsal öneme sahip seçimler var! Halk hareketi tüm kurumlar için ortaklaşma paydası olamaz mı? Başta partiler olmak üzere tüm kurumların algılamasında yarar var! Halk birleşin demektedir. Hiç olmazsa bu kez fırsat harcanmasa iyi olmaz mı?

Bunları da sevebilirsiniz