Nesnellik, Tarafsızlık ve Realite (3)

Yazı dizisinin ilk iki yazısında, veri bombardımanı, veri-bilgi ilişkisi ve farklı öznellik türleri üzerine kavramsal ayrımlar yapmaya çalışmıştık. Son olarak verilerin işlenmesinde ve özneler tarafından algılanmalarında öznel bir yan olduğunu belirtmiştik. Bu yazıda ise, söz konusu öznel yanı, farklı öznellik türlerine geri dönüş yaparak özetlemeye, ardından da kişinin içerisinde bulunduğu toplumsal ilişkileri kavramasıyla kendi özel çıkarlarını saptaması arasındaki ilişkiyi kısaca ele almaya çalışacağız.
Önce verilerin öznel yanı hakkında söylediklerimize kısa bir dönüş yapalım:
«Veriler de, yukarıdaki yanlış anlamanın aksine, sanıldığı denli ayan beyan ortada tartışmasız doğru olan yapılar değildirler. Hatta bilgi, inanç ve veri arasında belki de en öznel olan ve öznellikten kaçamayacak olan veridir. Bu kulağa bir hayli saçma gelmiş olabilir. Hele hele inançla karşılaştırıldığında verinin daha öznel olabileceği söylendiğinde genel geçer kabullerimize hiç de uygun olmayan bir şeyi dile getirmiş oluyoruz. Ancak bu konuda netleşebilmek için öncelikle özne-nesne ikiliği, öznellik ve farklı öznellik türleri arasında bir ayrım yapmamız gerekmektedir.”
Üç Tür Öznellik (Özet ve Bağlama Uygun Olarak Bunları Birbirleriyle Yeniden İlişkilendirme)
Bu amaçla önceki yazımızda öznelliğin farklı türleri konusunda ince ayrımlar yapmaya çalışmıştık. Bu ayrıma göre «tek bir kişi olarak özne” (şu veya bu kişinin öznelliği) ile «bir bütün olarak insan aklı haline gelen özne” (algılayan, düşünen, eyleyen kişi olarak soyut bir öznellik) birbirinden farklıydı. Bunlardan ilkine göre belirli bir kişi açısından bir özne (kişinin kendisi) ve onun dışındaki bütün bir dünya vardı. İkincisine göreyse, herhangi bir insanın yetileri ve insanın kendine konu edinebilecekleri olarak tek tek nesneler vardı. İlkinde, somut bir kişi olan belirli bir özne ve onun dışında kalan dünya olarak nesne arasında net bir ayrım varken; ikincisinde, insan bilincine konu olan tek tek nesnelerle insan bilinci arasında bir ayrım bulunmaktadır. İkinci ayrım söz konusu olduğunda, insanla dış gerçeklik arasındaki ayrımdan çok insanla konu edindikleri arasında bir ayrımdan söz etmekteyiz. Konu edinilmeyen, henüz bilince çıkarılmayan bir dışsallığın olabileceğini gözardı etmemekle beraber bu dışsal alanı çalışmamızın konusu yapmamış oluyoruz.
Yukarıda sözü edilen iki öznellik türü de bilgikuramsal (epistemolojik) çözümlemenin sonucu olarak elde edilir. Bilgikuramsal çözümlemeyi toplumsal hayata taşıdığımızda bu iki öznellikle yakından ilgili bir üçüncü öznellik türünün ortaya çıktığını belirtmiştik. Üçüncü tür öznelliğe örnek olarak Türkiye İşçi Sınıfı, Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti gibi «özne”leri verebiliriz. Bunların ilk türe benzerliği kısaca şudur:
Kendisi dışarıdan ayrılmıştır. İçindekileri dışarıdan yalıtmıştır ve dışarıdaki kesin bir şekilde bu öznelliğin içinden bakan bir gözle görülürler. Kendisinden emindir (kendi kendisinin bilincinde olma potansiyelini taşır). Öte yandan, kendi değer yargılarını, geçmişini, düşüncesini dışarıya algılamada algısından soyutlayamaz ve bunlara göre düşünüp eyler. Başka öznelerle karşı karşıya, yan yana gelebilir. Bu açıdan bakıldığında tarafgirdir.
Öte yandan bu tür, ikinci öznellikle de belirli benzerlikler taşır. Kendi içerisinde bir çokluk taşıdığından (örneğin Türk Milleti´nin bünyesinde birbirinden farklı öğeler mevcuttur, tek tek ve topluluk olarak) onları birarada tutan evrensel bir yanı bünyesinde barındırır. Dolayısıyla, özneler üstü niteliklere sahiptir. Bu niteliklerin ne olduğu, birliğin ne tür özelliklere sahip olduğu tarihsel ve mekansal olarak değişebilmekle birlikte kapsayıcıdır. Bu açıdan bakıldığında, bu öznellik türü nesnel bir yan taşır.
Verilerin yorumlanmasından evvel verilerin öznelere ulaşması, öznelerin süzgecinden geçmesiyle olur. Özneler dışarıyla kurdukları ilişki sonucu algılarını ve algılarına beliren şeyleri kendiliklerinden belirli bir şekilde etkilerler. Bu bağlamda, öznenin verilere olan etkisi psikoloji bilimi tarafından incelenmektedir. Öte yandan, veriler insanlararası (toplumsal) ilişkilerin sonucu olduğu ölçüde eşyanın tabiatı gereği ikinci türde öznel, birinci türde nesneldirler. İnsanlararası ilişkilerin kendisi, genel olarak insanların benimsediği değer yargılarının, düşünce ve eylemlerin sonucu olduğundan insana özgülenmiştir, bu açıdan özneldir. Aynı zamanda, tek tek kişilerin ya da çıkar gruplarının bu genellikten özelleştikleri anlamda verilerin nesnel bir yan taşıdıkları da söylenebilir.
Nesnel İlişkilerin ve Gerçek Özel Çıkarların Keşfi
Dolayısıyla, verilerin hem ortaya çıkmasında hem de işlenmesinde nesnel bir yan olduğu kadar öznelliğin de bulunduğu açıktır. Öznelliğin verilere etkisi ortadan kaldırılamaz ya da fark edilemez değildir. Çünkü her bir özne (tek tek kişiler) sonuçta ikinci ve üçüncü tür öznelliğin birer parçası olduğundan ve bu iki tür öznellikler tek tek kişileri bünyelerine katabilmek için nesnel bir yan taşıdıklarından özne tarafından bilinebilirdirler. Dahası, tek tek kişiler toplumsal rollerini ve diğer kişilerle ve toplumla kurdukları ilişkileri keşfedebildiklerinden evrensel olanı (tek tek kişileri birbiriyle ortak kılan nesnel alanı) kavrayabilirler. Kişiler bunu yapabildikleri oranda nesnel bilgiye ulaşabilirler. Bu tür bir bilgiye ulaşmak için kişiler kendilerinin toplumsal rollerini ve toplumla kurdukları ilişkileri kavramak zorunda olduklarından ve kişiliklerini terk etmeyeceklerinden kendi çıkarlarına olanı fark edecek ve bu çıkarlara uygun olarak hareket edebileceklerdir (´edebileceklerdir´ diyorum çünkü kendi çıkarlarına uygun olarak hareket etme çabası her daim zaten mevcuttur, oysa mesele kişiye ´kendi çıkarları olarak görünenlerin´ gerçekte de kendi çıkarlarına uygun olup olmadığıdır. Bu uygunluğun keşfi ise kişinin toplumsal ilişkilerdeki gerçek rolünün ve çeşitli roller ve özneler arasındaki güç ilişkilerinin doğru kavranmasına bağlıdır. Kişi evrensel olanı kavradığı ölçüde toplumsal ilişkileri de doğru kavrayacağından kendi çıkarlarına uygun olarak hareket edebilecektir.).
Dizinin Son Yazısının Dizinin Geneliyle Bağı
Buraya kadar kişinin dahil olduğu nesnel ilişkileri ve kendi gerçek özel çıkarlarını keşfinin birbirine denk düştüğünü, öznellik türleri arasındaki ayrımlar çerçevesinde sunmaya çalıştık. Bu farklı öznellik türlerinin verilerin oluşumunda ve yorumlanmasında etki ettiğini özetle belirttik. Bir sonraki yazıda özel çıkarların keşfinin ve bunlara göre hareket etmenin nesnellik ve tarafsızlıkla ilişkisini ortaya koymaya çalışacağız. Bir dahaki yazının içeriğini özel çıkarların keşfi için yaşamın kendisinin bir nesnellik alanı olduğunu ve bu nesnellik alanının siyasi mücadele yoluyla, bilgikuramsal bir deneymişcesine, kavranabileceğini belirteceğiz. Fakat burada tarafsızlık ve nesnellik ilişkisinin en zorlu yanına, söz konusu mücadelenin nesnelliğin kendisini, dolayısıyla, kişinin dahil olduğu nesnel ilişkileri değiştirmesi nedeniyle tarafgir bir yan taşıyan nesnellik ile tarafsızlık ilişkisine değinmek durumunda kalacağız.

Yazı dizisinin ilk iki yazısında, veri bombardımanı, veri-bilgi ilişkisi ve farklı öznellik türleri üzerine kavramsal ayrımlar yapmaya çalışmıştık. Son olarak verilerin işlenmesinde ve özneler tarafından algılanmalarında öznel bir yan olduğunu belirtmiştik. Bu yazıda ise, söz konusu öznel yanı, farklı öznellik türlerine geri dönüş yaparak özetlemeye, ardından da kişinin içerisinde bulunduğu toplumsal ilişkileri kavramasıyla kendi özel çıkarlarını saptaması arasındaki ilişkiyi kısaca ele almaya çalışacağız.

Önce verilerin öznel yanı hakkında söylediklerimize kısa bir dönüş yapalım:

«Veriler de, yukarıdaki yanlış anlamanın aksine, sanıldığı denli ayan beyan ortada tartışmasız doğru olan yapılar değildirler. Hatta bilgi, inanç ve veri arasında belki de en öznel olan ve öznellikten kaçamayacak olan veridir. Bu kulağa bir hayli saçma gelmiş olabilir. Hele hele inançla karşılaştırıldığında verinin daha öznel olabileceği söylendiğinde genel geçer kabullerimize hiç de uygun olmayan bir şeyi dile getirmiş oluyoruz. Ancak bu konuda netleşebilmek için öncelikle özne-nesne ikiliği, öznellik ve farklı öznellik türleri arasında bir ayrım yapmamız gerekmektedir.”

Üç Tür Öznellik (Özet ve Bağlama Uygun Olarak Bunları Birbirleriyle Yeniden İlişkilendirme)

Bu amaçla önceki yazımızda öznelliğin farklı türleri konusunda ince ayrımlar yapmaya çalışmıştık. Bu ayrıma göre «tek bir kişi olarak özne” (şu veya bu kişinin öznelliği) ile «bir bütün olarak insan aklı haline gelen özne” (algılayan, düşünen, eyleyen kişi olarak soyut bir öznellik) birbirinden farklıydı. Bunlardan ilkine göre belirli bir kişi açısından bir özne (kişinin kendisi) ve onun dışındaki bütün bir dünya vardı. İkincisine göreyse, herhangi bir insanın yetileri ve insanın kendine konu edinebilecekleri olarak tek tek nesneler vardı. İlkinde, somut bir kişi olan belirli bir özne ve onun dışında kalan dünya olarak nesne arasında net bir ayrım varken; ikincisinde, insan bilincine konu olan tek tek nesnelerle insan bilinci arasında bir ayrım bulunmaktadır. İkinci ayrım söz konusu olduğunda, insanla dış gerçeklik arasındaki ayrımdan çok insanla konu edindikleri arasında bir ayrımdan söz etmekteyiz. Konu edinilmeyen, henüz bilince çıkarılmayan bir dışsallığın olabileceğini gözardı etmemekle beraber bu dışsal alanı çalışmamızın konusu yapmamış oluyoruz.

Yukarıda sözü edilen iki öznellik türü de bilgikuramsal (epistemolojik) çözümlemenin sonucu olarak elde edilir. Bilgikuramsal çözümlemeyi toplumsal hayata taşıdığımızda bu iki öznellikle yakından ilgili bir üçüncü öznellik türünün ortaya çıktığını belirtmiştik. Üçüncü tür öznelliğe örnek olarak Türkiye İşçi Sınıfı, Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti gibi «özne”leri verebiliriz. Bunların ilk türe benzerliği kısaca şudur:

Kendisi dışarıdan ayrılmıştır. İçindekileri dışarıdan yalıtmıştır ve dışarıdaki kesin bir şekilde bu öznelliğin içinden bakan bir gözle görülürler. Kendisinden emindir (kendi kendisinin bilincinde olma potansiyelini taşır). Öte yandan, kendi değer yargılarını, geçmişini, düşüncesini dışarıya algılamada algısından soyutlayamaz ve bunlara göre düşünüp eyler. Başka öznelerle karşı karşıya, yan yana gelebilir. Bu açıdan bakıldığında tarafgirdir.

Öte yandan bu tür, ikinci öznellikle de belirli benzerlikler taşır. Kendi içerisinde bir çokluk taşıdığından (örneğin Türk Milleti´nin bünyesinde birbirinden farklı öğeler mevcuttur, tek tek ve topluluk olarak) onları birarada tutan evrensel bir yanı bünyesinde barındırır. Dolayısıyla, özneler üstü niteliklere sahiptir. Bu niteliklerin ne olduğu, birliğin ne tür özelliklere sahip olduğu tarihsel ve mekansal olarak değişebilmekle birlikte kapsayıcıdır. Bu açıdan bakıldığında, bu öznellik türü nesnel bir yan taşır.

Verilerin yorumlanmasından evvel verilerin öznelere ulaşması, öznelerin süzgecinden geçmesiyle olur. Özneler dışarıyla kurdukları ilişki sonucu algılarını ve algılarına beliren şeyleri kendiliklerinden belirli bir şekilde etkilerler. Bu bağlamda, öznenin verilere olan etkisi psikoloji bilimi tarafından incelenmektedir. Öte yandan, veriler insanlararası (toplumsal) ilişkilerin sonucu olduğu ölçüde eşyanın tabiatı gereği ikinci türde öznel, birinci türde nesneldirler. İnsanlararası ilişkilerin kendisi, genel olarak insanların benimsediği değer yargılarının, düşünce ve eylemlerin sonucu olduğundan insana özgülenmiştir, bu açıdan özneldir. Aynı zamanda, tek tek kişilerin ya da çıkar gruplarının bu genellikten özelleştikleri anlamda verilerin nesnel bir yan taşıdıkları da söylenebilir.

Nesnel İlişkilerin ve Gerçek Özel Çıkarların Keşfi

Dolayısıyla, verilerin hem ortaya çıkmasında hem de işlenmesinde nesnel bir yan olduğu kadar öznelliğin de bulunduğu açıktır. Öznelliğin verilere etkisi ortadan kaldırılamaz ya da fark edilemez değildir. Çünkü her bir özne (tek tek kişiler) sonuçta ikinci ve üçüncü tür öznelliğin birer parçası olduğundan ve bu iki tür öznellikler tek tek kişileri bünyelerine katabilmek için nesnel bir yan taşıdıklarından özne tarafından bilinebilirdirler. Dahası, tek tek kişiler toplumsal rollerini ve diğer kişilerle ve toplumla kurdukları ilişkileri keşfedebildiklerinden evrensel olanı (tek tek kişileri birbiriyle ortak kılan nesnel alanı) kavrayabilirler. Kişiler bunu yapabildikleri oranda nesnel bilgiye ulaşabilirler. Bu tür bir bilgiye ulaşmak için kişiler kendilerinin toplumsal rollerini ve toplumla kurdukları ilişkileri kavramak zorunda olduklarından ve kişiliklerini terk etmeyeceklerinden kendi çıkarlarına olanı fark edecek ve bu çıkarlara uygun olarak hareket edebileceklerdir (´edebileceklerdir´ diyorum çünkü kendi çıkarlarına uygun olarak hareket etme çabası her daim zaten mevcuttur, oysa mesele kişiye ´kendi çıkarları olarak görünenlerin´ gerçekte de kendi çıkarlarına uygun olup olmadığıdır. Bu uygunluğun keşfi ise kişinin toplumsal ilişkilerdeki gerçek rolünün ve çeşitli roller ve özneler arasındaki güç ilişkilerinin doğru kavranmasına bağlıdır. Kişi evrensel olanı kavradığı ölçüde toplumsal ilişkileri de doğru kavrayacağından kendi çıkarlarına uygun olarak hareket edebilecektir.).

Dizinin Son Yazısının Dizinin Geneliyle Bağı

Buraya kadar kişinin dahil olduğu nesnel ilişkileri ve kendi gerçek özel çıkarlarını keşfinin birbirine denk düştüğünü, öznellik türleri arasındaki ayrımlar çerçevesinde sunmaya çalıştık. Bu farklı öznellik türlerinin verilerin oluşumunda ve yorumlanmasında etki ettiğini özetle belirttik. Bir sonraki yazıda özel çıkarların keşfinin ve bunlara göre hareket etmenin nesnellik ve tarafsızlıkla ilişkisini ortaya koymaya çalışacağız. Bir dahaki yazının içeriğini özel çıkarların keşfi için yaşamın kendisinin bir nesnellik alanı olduğunu ve bu nesnellik alanının siyasi mücadele yoluyla, bilgikuramsal bir deneymişcesine, kavranabileceğini belirteceğiz. Fakat burada tarafsızlık ve nesnellik ilişkisinin en zorlu yanına, söz konusu mücadelenin nesnelliğin kendisini, dolayısıyla, kişinin dahil olduğu nesnel ilişkileri değiştirmesi nedeniyle tarafgir bir yan taşıyan nesnellik ile tarafsızlık ilişkisine değinmek durumunda kalacağız.

Bunları da sevebilirsiniz