Göç ve Kapitalizm

İnsanoğlu var olduğu günden bugüne kadar, varlığını tek bir coğrafya ile sınırlı tutmamış, dünyanın tüm coğrafyalarına yayılmıştır. Hatta yakın bir zamanda Mars´ın da kolonileşeceğini biliyoruz. Bu yayılma sürecini nüfus artışı, savaşlar ve çeşitli ekonomik sebeplerin tetiklediğini biliyoruz.
Günümüzde de savaşlardan ve ekonomik sebeplerden insanlar yaşadığı şehirleri ve ülkelerini terk edip başka yerlerde yaşamlarını devam ettiriyorlar. Ülkemizde de hem yurt dışına hem de kendi büyük şehirlerine binlerce insan her yıl çeşitli sebeplerle göç etmeye devam ediyor. Özellikle yanlış ekonomi politikaları yüzünden ülkemizin doğusu geri kalmışlıkla baş başa bırakılırken batısı ise çarpık ve plansız bir biçimde sürekli büyümektedir. Bu anlamsız sanayileşme planlarının çarpıklığını şuradan net bir biçimde görebiliyoruz: En verimli tarım arazilerimiz ülkemizin batı bölgesinde bulunuyor, en fazla enerji ise ülkemizin doğusundan elde ediliyor buna rağmen sanayimiz bu verimli tarım arazilerinin üzerine kurup milyonlarca insan ise yaşadıkları yerlerden buraya gelmek zorunda kaldı. Peki, kapitalizm neden bunu tercih etti? Bunun tabi ki çeşitli şekillerde açıklayabiliriz ama basitçe ifade etmek gerekirse «rant” kelimesi yeterli olacaktır.
Bu büyük şehirler kurulur ama bunlar bu büyüklükleriyle de kalmamalıdırlar daha da büyümelidirler, işte bunun sağlanabilmesi için de göçün propagandası yapılmalıdır. Bu yeni «köyler” baş döndürücü inanılmaz güzel gösterilmeli ve göç sürekli kılınmalıdır. Bu noktada da televizyonun ve sinemanın «dahi çocukları” devreye girer var olmayan dünyalar sürekli empoze edilir ve insanlar yığınlar halinde bu şehirlere akın akın gelmeye başlarlar. Ardından bu yeni yerdeki misyonlarını yerine getirmek için hazır hale gelirler. Ucuz iş gücü ve kronik tüketici… Bunu şu şekilde ele alabiliriz: 5 kişilik bir ailenin fertleri hem ucuz birer iş gücüdür asgari ücretle çalıştığını ele alırsak, hem de iyi bir tüketicidir çünkü fertler tek başına az ücret alır ama haneye birden fazla ücret girdiği için iyi birer tüketici olurlar. Yani sistem onları hiçbir zaman öldürmez hep süründürür çünkü kendi devamlılığı için onlara bu halde ihtiyacı vardır.
İnsanların ayrı ayrı yerlerde küçük gruplar halinde yaşaması yine sistemin işine gelmez çünkü onlara bir şeyler satabilmek için çok fazla maliyete katlanması gerekir. Ancak onları bir araya toplar ise bu sefer maliyetleri azalacaktır çünkü malını götürmesi gereken yerler binlerce kilometrelik yoldan birkaç yüz kilometreye düşecektir ve o küçücük toprak parçasındaki arazileri de kıymetlenecek ve bir daha kıymetlenecektir. Maliyeti 40 ila 50 bin TL´yi geçmeyen evlerini insanlara 500 ila 600 bin TL hatta daha fazlasına satacaktır.
Bütün bunların sonunda insan doğaya emeğe ve kendisine yabancılaşarak bir meta haline gelecek ve evrimine yeni bir halka ekleyecektir.

İnsanoğlu var olduğu günden bugüne kadar, varlığını tek bir coğrafya ile sınırlı tutmamış, dünyanın tüm coğrafyalarına yayılmıştır. Hatta yakın bir zamanda Mars´ın da kolonileşeceğini biliyoruz. Bu yayılma sürecini nüfus artışı, savaşlar ve çeşitli ekonomik sebeplerin tetiklediğini biliyoruz.

Günümüzde de savaşlardan ve ekonomik sebeplerden insanlar yaşadığı şehirleri ve ülkelerini terk edip başka yerlerde yaşamlarını devam ettiriyorlar. Ülkemizde de hem yurt dışına hem de kendi büyük şehirlerine binlerce insan her yıl çeşitli sebeplerle göç etmeye devam ediyor. Özellikle yanlış ekonomi politikaları yüzünden ülkemizin doğusu geri kalmışlıkla baş başa bırakılırken batısı ise çarpık ve plansız bir biçimde sürekli büyümektedir. Bu anlamsız sanayileşme planlarının çarpıklığını şuradan net bir biçimde görebiliyoruz: En verimli tarım arazilerimiz ülkemizin batı bölgesinde bulunuyor, en fazla enerji ise ülkemizin doğusundan elde ediliyor buna rağmen sanayimiz bu verimli tarım arazilerinin üzerine kurup milyonlarca insan ise yaşadıkları yerlerden buraya gelmek zorunda kaldı. Peki, kapitalizm neden bunu tercih etti? Bunun tabi ki çeşitli şekillerde açıklayabiliriz ama basitçe ifade etmek gerekirse «rant” kelimesi yeterli olacaktır.

Bu büyük şehirler kurulur ama bunlar bu büyüklükleriyle de kalmamalıdırlar daha da büyümelidirler, işte bunun sağlanabilmesi için de göçün propagandası yapılmalıdır. Bu yeni «köyler” baş döndürücü inanılmaz güzel gösterilmeli ve göç sürekli kılınmalıdır. Bu noktada da televizyonun ve sinemanın «dahi çocukları” devreye girer var olmayan dünyalar sürekli empoze edilir ve insanlar yığınlar halinde bu şehirlere akın akın gelmeye başlarlar. Ardından bu yeni yerdeki misyonlarını yerine getirmek için hazır hale gelirler. Ucuz iş gücü ve kronik tüketici… Bunu şu şekilde ele alabiliriz: 5 kişilik bir ailenin fertleri hem ucuz birer iş gücüdür asgari ücretle çalıştığını ele alırsak, hem de iyi bir tüketicidir çünkü fertler tek başına az ücret alır ama haneye birden fazla ücret girdiği için iyi birer tüketici olurlar. Yani sistem onları hiçbir zaman öldürmez hep süründürür çünkü kendi devamlılığı için onlara bu halde ihtiyacı vardır.

İnsanların ayrı ayrı yerlerde küçük gruplar halinde yaşaması yine sistemin işine gelmez çünkü onlara bir şeyler satabilmek için çok fazla maliyete katlanması gerekir. Ancak onları bir araya toplar ise bu sefer maliyetleri azalacaktır çünkü malını götürmesi gereken yerler binlerce kilometrelik yoldan birkaç yüz kilometreye düşecektir ve o küçücük toprak parçasındaki arazileri de kıymetlenecek ve bir daha kıymetlenecektir. Maliyeti 40 ila 50 bin TL´yi geçmeyen evlerini insanlara 500 ila 600 bin TL hatta daha fazlasına satacaktır.

Bütün bunların sonunda insan doğaya emeğe ve kendisine yabancılaşarak bir meta haline gelecek ve evrimine yeni bir halka ekleyecektir.

Bunları da sevebilirsiniz