Türkiye Neden Bir Mısır Olamaz?

İsrail’in Kasım ayında Gazze’ye başlattığı saldırıları sona erdiren ateşkes anlaşmasının imzalanması, Türkiye’nin son yıllarda Orta Doğu’ya yönelik dış politikasının neden başarılı olamayacağını da gözler önüne serdi. Süreçte etkili olmak için canla başla Türkiye’nin adının, ateşkes sonrası dönemde neredeyse hiç geçmemesi, bütün kredinin Mısır’a verilmesi, Türk yetkilileri hayal kırıklığına uğratmış olsa gerek. Ama bu durum, mevcut dış politikamızın yeniden gözden geçirilmesi için de bir vesile olmalı. Türkiye, yürüttüğü dış politika ile, hem Batı’da hem de Orta Doğu’da Mısır’ın yerini almak şöyle dursun, gittikçe yalnızlaşmaya mahkumdur. Bu durum elbette sadece dış politikanın yürütülmesi ile ilgili bir konu değildir. Başka etmenler de Türkiye’nin bölgede ve Batı nezdinde Mısır’ın sahip olduğu konuma erişmesini imkansız kılmaktadır. Bu etmenleri şöyle sıralamak mümkündür:

1. Türkiye Arap değildir. Orta Doğu’da liderlik hayali kurmanın ilk yolu Arap olmaktan geçmektedir. Nasır’la başlayan Arap birliği fikrinin temelinde Arap kimliği yatmaktadır. Günümüz Orta Doğu devletlerinin İsrail hariç tümü Müslüman olmasına rağmen, din faktörü sadece radikal dini örgütlerin kullandığı bir propaganda aracı olmaktan öteye gidememektedir. En tutucu Arap rejimleri bile (Arap olmayan İran da dahil) dış politikalarında İslami öğeleri kullanmama gayreti içindeyken, Türkiye’nin sıklıkla dine vurgu yapması, özellikle Batı’ya ve ABD’ye bağımlı Arap rejimlerinin kaygılanmasına yol açmaktadır.

2. Türkiye Osmanlı’nın bir devamıdır. Her ne kadar, Cumhuriyet kuruluşunun ilk yıllarından itibaren kendisini Osmanlı’nın devamı olarak göstermekten kaçınsa da, bölge ülkeleri tarafından Osmanlı’nın devamı olarak görülmektedir. Yüzyıllar boyu Osmanlı egemenliğinde yaşamış olan bu topraklarda, Osmanlıcılığın nasıl görüldüğünü hatırlatmaya gerek yok. Arapların, I. Dünya Savaşında Osmanlıya karşı İngilizlerle yaptıkları işbirliği bile onların gözündeki Osmanlı imajını anlatmak için yeterli olur. Dolayısıyla, bölgede etkinlik kurmak için Yeni Osmanlıcılık hayallerine sığınmak, kendi ayağına kurşun sıkmakla eşdeğerdir.

3. Türkiye inandırıcılığını yitirmiştir. Türkiye, İsrail-Filistin sorununu hala eski alışkanlıkla Arap-İsrail sorunu olarak görme eğilimdedir. Günümüzde sorun artık, Suriye ve İsrail arasındaki sorunlar hariç, bir Arap sorunu değildir ve Filistin sorunu üzerinden Arap desteği sağlamak da imkânsızdır. Sorun İsrail-Filistin sorunudur ve Türkiye maalesef Hamas’tan yana tavır alarak tarafsızlığını yitirmiştir. Bu durumda hem İsrail ve Arap ülkeleri hem de Batı’da Türkiye’nin sorundaki rolü kaygı verecek düzeye ulaşmıştır. En kötüsü de çoğu ülkenin terörist örgüt listesinde adı geçen Hamas’ı can siperane bir şekilde savunmak, Türkiye’nin teröristlerle işbirliği yaptığı imajını yaymaktan başka bir işe yaramayacaktır. Filistin yönetiminde bile derin ayrılıkların bulunduğu bir konuda bir tarafı savunmak, Türkiye’nin inandırıcılığını yitirmesine yol açmıştır.

4. Türkiye model olma şansını yitirmek üzeredir. Türkiye’nin Orta Doğu’da lider olmasa bile, sözü dinlenir bir ülke olmasının tek şartı laik ve demokratik olmasıdır. Arap Baharı’yla ortaya çıkan rüzgâr, Orta Doğu halklarının da artık otoriter yönetimlerden bıktığını göstermektedir. Bu aşamada kendilerine en yakın gördükleri ülke Türkiye’dir. Her ne kadar sayın Başbakan son zamanlarda TV dizilerini hedef alan konuşmalar yapmaya başlasa da, aslında bu ülke halklarının Türkiye özentisi, o TV dizilerinden de kaynaklanmaktadır. Sayın Başbakan kabul etse de etmese de, entrikalar, iktidar oyunları, aşk hikayeleri, insanların ilgisini at sırtında otuz yıl savaşan padişah hikayelerinden daha fazla çekmektedir. Bu dizileri yasaklatmaya çalışmak, basına sansürü arttırmak, Kürt sorununda gittikçe radikal bir söylemi benimsemek, ve daha pek çok anti-demokratik uygulama ilk başta Türkiye’nin demokratik imajına zarar vermektedir. Liderlik önce halkın gönlünü kazanmaktan geçer. Zaten otoriter rejimlerden bıkmış halklara, otoriter bir Türkiye ne kadar çekici gelebilir? Bu durumda kendilerinden biri olan Mısır’ın her konuda Türkiye’nin önüne geçmesinden doğal ne olabilir? Son zamanlarda, Mursi’nin anti-demokratik uygulamalarına karşı oluşan tepkinin, Mısır’ın liderliğini tehlikeye sokması, demokrasinin bölge halkları gözündeki önemini açık bir şekilde vurgulamaktadır.

Sonuç

Türkiye’nin bu aşamada yapması gereken ilk şey Arap halklarının gözünde imajını güçlendirmek olmalıdır. İsrail’le restleşme bir yere kadar sokaktaki halkın sempatisini getirebilir. Ancak pek çok aklı başında Arap şu gerçeğin farkında: İsrail bölgede kalıcı ve gerçek bir Filistin devleti ancak İsrail’in icazeti ile olabilir. Bütün Araplar bu gerçeğin farkında iken Türkiye’nin olaya farklı bir boyuttan girmesi, dışlanmasının da en büyük sebebi…

Bunları da sevebilirsiniz