İstanbul’da sergi zamanı

Nilüferler

İstanbul’da nilüferler açmış bu sonbahar. Monet’in ‘Nilüferler’ sergisini Sakıp Sabancı Müzesi (SSM) konuk ediyor; üstelik bu da yetmiyor girişteki küçük havuz ve nilüferler sergiye konu olmanın gururuyla karşılıyorlar ziyaretçileri.

Aslında gezerken aldığım-anlatılan notlardan alıntıları aktarmak istiyorum; Monet’in doğa ve ışığa aşık olduğunu, daha sonra bu aşka suyun da eklendiğini; Eiffel’in karşısında yer alan nilüferlerden esinlenerek kendisine Giverny’de bir bahçe düzenlediğini ve bu bahçenin olgunlaşmasıyla Monet’in buradaki göleti ve nilüferleri resmetmeye başladığını; ‘Nilüferler’ tabloları dizisinin bazı bölümlerini I.D.S’nin bitişini kutlamak üzere Fransız devletine bağışladığını.

İlginç bir nokta Monet’in bir dönem gözündeki rahatsızlıktan dolayı görüşüne sarılıkların eklenmiş olması ve bu dönemde yaptığı resimlerde bu sarı tonlarının önplana çıkması. Diğer yandan döneme uygun olarak resminde farklılıklara gittiği görüşü olsa da, ameliyattan sonra 1924’te görme yetisini yeniden kazanması ve yaptığı resimlerin kendisinde de şaşkınlık yaratması, sarılıkların hastalıktan kaynaklandığı görüşünü daha baskın hale getiriyor.

Dünyaca ünlü bir sanatçının orijinal eserlerini görebilmenin haklı mutluluğuyla SSM’den ayrılıp bir de Pera Müzesi’ne dönmek gerek.

Pera’da Altın Çocuklar

Bir başka sergi de Altın Çocuklar sergisi. Koleksiyoner Yannick Vu ve Ben Jakober’in hanedan çocuklarının özellikle 16. ve 17. yüzyıllarda yapılmış portrelerini kapsayan sergi İngiltere, İtalya, Fransa, İspanya, Hollanda ve Kuzey Ülkelerinden eserleri bünyesinde topluyor.

Ellerinde meyvelerle, çiçeklerle kuşlarla resmedilen çocuklar, küçükken büyümek zorunda kalmış hissi veriyorlar bana. Elbette bugünden bakıp o dönemi yorumlamak yanılgısına düşmemek gerek ancak o dönem saraylarda hayat hiç de eğlenceli görünmüyor. Sergi resimlerin yanlarındaki anlatımlar bakımından çok açıklayıcı ve resimden çok fazla anlamayan ama merak eden benim gibi ziyaretçiler için özellikle eğitici nitelikte.

Tek tek resimlerin başında notlar alıyor, buradaki anlamı sezmeye çalışıyorum. Örneğin elinde palmiye yaprağı tutan çocuğun çok erken yaşta hayatını kaybettiği için şehitlikle ilişkilendirilen bu bitkinin resme eklendiğini ve böylece çocuğun erken ölmekle beraber ruhsal bir zaferin öznesi olduğunu öğreniyorum. Resimlerden birinde bir erkek çocuk tarafından tutulan kırbaç eğitimde disiplinin önemini vurgularken, bir diğerinde şeftali şeklen kalbe benzediği için çocuğa ailesi tarafından duyulan sevgiyi simgeliyormuş.

Müzenin üçüncü katında ise koleksiyoner çiftin kendi sergileri olan ‘Flash Back’ eserleri yer alıyor.

Her üç sergi de 6 Ocak 2013’e kadar gezilebilir. Ücretsiz ziyaret günlerine internet sitelerinden ulaşmak mümkün.

‘Başka bir dünya mümkün mü?’

Bir başka etkinlik ise İstanbul Modern’deki İstanbul Tasarım Bienali. 12 Aralık 2012’ye kadar ziyaret edilebilecek Bienal’in küratörlüğünü Emre Arolat yapıyor. Kentleşmeyi, çarpık kentleşmeyi, kentsel dönüşümü, alternatif çözümleri; çevreyi ve şehri farklı bakış açılarıyla algılamamızı da sağlayan Bienal, ‘Başka bir dünya mümkün mü?’ sorusunu da yeniden akla getiriyor. Veri kabul ettiğimiz tüketim alışkanlıkları, bina yapıları, alanların kullanımından başlayarak pekçok konuya evrilebilir, bu soru. Ama biz düşünmek istiyor muyuz? Başlayınca bir yerden durdurabilir miyiz düşünceyi? Sınırları var mıydı? Yasak mıydı, yasal mıydı?

İstanbullulara ve İstanbul’a ulaşıp sergileri gezme şansına sahip olanlara kaçırmamalarını tavsiye ediyor; o şansa sahip olmayanlara Osmaniye’de sergi açıp Monet sergisini gezmek için para toplayan öğrencilerin azmini örnek gösteriyor ve son olarak, bu sergilerin İstanbul dışındaki illerde de yapılabilmesi ihtimalini sevdik, diyebiliyoruz.

Bunları da sevebilirsiniz