Gündem Aynası

Hem Türkiye hem de dünya, son 3-4 haftadır dikkat çekici gelişmelere sahne oluyor. Bunlar hem uluslararası ilişkilerin baş aktörleri devletlerin, hem de diğer aktörlerin ilişkilerini etkiliyor.
Öncelikle zaman zaman Türkiye gündeminden düşen, ancak son haftalarda yaşanan kırılma noktalarıyla Türkiye´yi ve onun dış ilişkilerini etkileyen Suriye meselesine değinmek gerekmektedir. Suriye’de yaşananlar elbette ki sadece Esad Rejimi ve onu iktidardan düşürmek isteyen Muhaliflerin çatışmasından ibaret değil. Bu konu, bir tarafında rejimi destekleyen Çin, Rusya ve İran’ın bir tarafında ise rejimin gitmesini isteyen ABD’nin bulunduğu bir resmi de gözler önüne seriyor. Yaşanan gelişmeler bu devletlerin bölge ve Suriye üzerindeki politikalarının ne denli uyuşmadığını da gözler önüne seriyor. Esad’ın özellikle Çin ve Rusya’nın desteğiyle aylardır direnebiliyor olması ise, zaman zaman dünyanın Soğuk Savaş sonrası dönemde tek süpergücü olarak gösterilen ABD’nin nasıl başka güçlerce dengelenebildiğini gösteriyor. Birkaç gün önce Halep’ de sayılarının 100.000 kadar olduğu düşünülen Kürt´ün beklenenin aksine Esad’a destek verdiğini açıklaması ise iç savaşı Esad’ın lehine bile çevirebilecek durumda. O zaman tablo güç dengeleri açısından çok daha ilginç bir hale gelecektir.
Konunun Türkiye açısından yaşanan en kritik noktası ise Moskova’dan Şam’a giden Suriye Havayolları´na ait bir uçağın askeri kargo taşıdığı gerekçesiyle Türkiye tarafından mecburi inişe zorlanması. Olayın akabinde Putin, Türkiyeye yapacağı ziyareti ertelemiş, iki devlet arasında kurulabilecek bir işbirliği rafa kalkmıştı.Burada endişe uyandıran ise, Türkiye’nin Suriye üzerinde Rusya´yı karşısına alıp ABD lehine taraf olup olmadığı konusu. Eğer Türkiye gerçekten bu olayda olduğu gibi bir devlet lehine taraf olduysa bu d”ış göreli özerklik” bağlamında son derece tehlikeli bir durum arz edecektir.
Dünyadan bir başka dikkat çeken gelişme ise terör örgütleriyle masaya oturan Kolombiya ve Filipinler. Kolombiya 50 yıldır silahlı mücadele yürüttüğü FARC gerillalarıyla , Filipinler ise 40 yıldır ülkenin güneyinde otonomi için savaşan MILF grubuyla barış için resmen masaya oturdu. Geçtiğimiz haziranda da İngiltere Kraliçesi Elizabeth , eski IRA komutanı Mcguiness ile el sıkışmıs ve bu, Kuzey İrlanda tarihinde 20 yıldır süren barış sürecinin başarıya ulaşması olarak yorumlanmıştı.
Tüm bunlara paralel olarak Türkiye’de de «PKK terör örgütüyle masaya oturulmalı mı oturulmamalı mı?” tartışması gündemde. Öyle ki tartışma Cumhurbaşkanlık ve Başbakanlık mevkilerini de karşı karşıya getirmiş durumda. Bu noktada önemli olan ise «Masaya oturulursa kim ne kazanacak? ” sorusu. Örneğin Filipinler görüşmeler sonucunda Banosamoro adındaki bölgenin özerkliğini kabul etti. PKK‘nın da buna benzer isteklerinin olması muhtemel görünüyor. Ayrıca son 50 gündür yaşanan PKK ve PJAK tutuklularının ölüm oruçları ve talepleri de PKK’nın masada ne gibi taleplerde bulunabileceğine ışık tutar nitelikte. Bunlar «Anadilde eğitim” ve Öcalan ile ilgili birtakım talepler şeklinde göze çarpıyor. Bu isteklerle masaya oturacak bir PKK ile anlaşmaya varılması ise devletin «iç göreli özekliği” açısından çok tehlikeli olacaktır.
Son olarak çok üstünde durulmayan ama önemli olduğunu ve daha da önemli olacağını düşündüğüm, iki büyük devletin yıllardır kabullenmediği soykırım iddialarını kabul etmesi. Fransa Senatosu 51 yıl önce Paris´te Cezayirliler´e yönelik yapılan katliam nedeniyle sorumluluğu üstlenen bir kararı kabul etti. Ardından da Almanya 2. Dünya Savaşı sırasında Nazilerce katledilen sayılarının 500.000 olduğu iddia edilen Çingeneler için Berlin´de bir anıtın açılışını yaptı.
2015 yılı ise iddia edilen Ermeni Soykırımının 100. Yılı ve Ermenistan’ın bu tarih için akademik anlamda iyi çalıştığı biliniyor. Türkiye’nin ise yapılacak suçlamalara ne ölçüde hazırlandığı hatta böyle bir hazırlığın olup olmadığı merak konusu. Ancak o tarih geldiğinde Almanya ve Fransa gibi iki büyük devletin attığı bu adım bir dayanak olarak mutlaka Türkiyenin karşısına çıkarılacaktır.
Sonuç olarak Türkiye’nin gündemini ve geleceğini belirleyecek gelişmeler yaşanıyor. Ve karar vericileri bu anlamda zor seçimler bekliyor.

Hem Türkiye hem de dünya, son 3-4 haftadır dikkat çekici gelişmelere sahne oluyor. Bunlar hem uluslararası ilişkilerin baş aktörleri devletlerin, hem de diğer aktörlerin ilişkilerini etkiliyor.

Öncelikle zaman zaman Türkiye gündeminden düşen, ancak son haftalarda yaşanan kırılma noktalarıyla Türkiye´yi ve onun dış ilişkilerini etkileyen Suriye meselesine değinmek gerekmektedir. Suriye’de yaşananlar elbette ki sadece Esad Rejimi ve onu iktidardan düşürmek isteyen Muhaliflerin çatışmasından ibaret değil. Bu konu, bir tarafında rejimi destekleyen Çin, Rusya ve İran’ın bir tarafında ise rejimin gitmesini isteyen ABD’nin bulunduğu bir resmi de gözler önüne seriyor. Yaşanan gelişmeler bu devletlerin bölge ve Suriye üzerindeki politikalarının ne denli uyuşmadığını da gözler önüne seriyor. Esad’ın özellikle Çin ve Rusya’nın desteğiyle aylardır direnebiliyor olması ise, zaman zaman dünyanın Soğuk Savaş sonrası dönemde tek süpergücü olarak gösterilen ABD’nin nasıl başka güçlerce dengelenebildiğini gösteriyor. Birkaç gün önce Halep’ de sayılarının 100.000 kadar olduğu düşünülen Kürt´ün beklenenin aksine Esad’a destek verdiğini açıklaması ise iç savaşı Esad’ın lehine bile çevirebilecek durumda. O zaman tablo güç dengeleri açısından çok daha ilginç bir hale gelecektir.

Konunun Türkiye açısından yaşanan en kritik noktası ise Moskova’dan Şam’a giden Suriye Havayolları´na ait bir uçağın askeri kargo taşıdığı gerekçesiyle Türkiye tarafından mecburi inişe zorlanması. Olayın akabinde Putin, Türkiyeye yapacağı ziyareti ertelemiş, iki devlet arasında kurulabilecek bir işbirliği rafa kalkmıştı.Burada endişe uyandıran ise, Türkiye’nin Suriye üzerinde Rusya´yı karşısına alıp ABD lehine taraf olup olmadığı konusu. Eğer Türkiye gerçekten bu olayda olduğu gibi bir devlet lehine taraf olduysa bu d”ış göreli özerklik” bağlamında son derece tehlikeli bir durum arz edecektir.

Dünyadan bir başka dikkat çeken gelişme ise terör örgütleriyle masaya oturan Kolombiya ve Filipinler. Kolombiya 50 yıldır silahlı mücadele yürüttüğü FARC gerillalarıyla , Filipinler ise 40 yıldır ülkenin güneyinde otonomi için savaşan MILF grubuyla barış için resmen masaya oturdu. Geçtiğimiz haziranda da İngiltere Kraliçesi Elizabeth , eski IRA komutanı Mcguiness ile el sıkışmıs ve bu, Kuzey İrlanda tarihinde 20 yıldır süren barış sürecinin başarıya ulaşması olarak yorumlanmıştı.

Tüm bunlara paralel olarak Türkiye’de de «PKK terör örgütüyle masaya oturulmalı mı oturulmamalı mı?” tartışması gündemde. Öyle ki tartışma Cumhurbaşkanlık ve Başbakanlık mevkilerini de karşı karşıya getirmiş durumda. Bu noktada önemli olan ise «Masaya oturulursa kim ne kazanacak? ” sorusu. Örneğin Filipinler görüşmeler sonucunda Banosamoro adındaki bölgenin özerkliğini kabul etti. PKK‘nın da buna benzer isteklerinin olması muhtemel görünüyor. Ayrıca son 50 gündür yaşanan PKK ve PJAK tutuklularının ölüm oruçları ve talepleri de PKK’nın masada ne gibi taleplerde bulunabileceğine ışık tutar nitelikte. Bunlar «Anadilde eğitim” ve Öcalan ile ilgili birtakım talepler şeklinde göze çarpıyor. Bu isteklerle masaya oturacak bir PKK ile anlaşmaya varılması ise devletin «iç göreli özekliği” açısından çok tehlikeli olacaktır.

Son olarak çok üstünde durulmayan ama önemli olduğunu ve daha da önemli olacağını düşündüğüm, iki büyük devletin yıllardır kabullenmediği soykırım iddialarını kabul etmesi. Fransa Senatosu 51 yıl önce Paris´te Cezayirliler´e yönelik yapılan katliam nedeniyle sorumluluğu üstlenen bir kararı kabul etti. Ardından da Almanya 2. Dünya Savaşı sırasında Nazilerce katledilen sayılarının 500.000 olduğu iddia edilen Çingeneler için Berlin´de bir anıtın açılışını yaptı.

2015 yılı ise iddia edilen Ermeni Soykırımının 100. Yılı ve Ermenistan’ın bu tarih için akademik anlamda iyi çalıştığı biliniyor. Türkiye’nin ise yapılacak suçlamalara ne ölçüde hazırlandığı hatta böyle bir hazırlığın olup olmadığı merak konusu. Ancak o tarih geldiğinde Almanya ve Fransa gibi iki büyük devletin attığı bu adım bir dayanak olarak mutlaka Türkiyenin karşısına çıkarılacaktır.

Sonuç olarak Türkiye’nin gündemini ve geleceğini belirleyecek gelişmeler yaşanıyor. Ve karar vericileri bu anlamda zor seçimler bekliyor.

Bunları da sevebilirsiniz