Türkiye Nereye? Yeni Petrol Yasa Tasarısı

Türkiye’de petrol ilk kez 1900 yılında, bir İngiliz şirketi olan European Petroleum tarafından, Mürefte Hora Dere’de açılmış bir kuyuda bulunup çıkarılmıştı.

Türkiye Cumhuriyeti, 24 Mart 1926 tarih ve 792 sayılı «Petrol Kanunu” ile petrol ve petrol bileşiklerinden oluşan madenlerin aranması ve işletilmesi hakkını hükümete vermişti. 22 Haziran 1935 tarih ve 2804 sayılı kanunla bu hak, bir kamu kuruluşu olan Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü’ne (MTA) devredilmiş; 14 Şubat 1941’de ise, halk ve milli müdafaa ihtiyaçları için lazım olan her türlü petrol ve ürünlerini satın almak, satmak ve stoklamak, imkân nispetinde tasfiyehaneler (rafineri) tesis etmek ve işletmek amacıyla Ticaret Bakanlığı’na bağlı Petrol Ofisi kurulmuştu.

1954 yılında, bir yasa tasarısı nedeniyle Türkiye petrollerinin kamu yararı gözetilmeden aranıp çıkarılması konusu, ilk kez Türkiye gündemine geliyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, ABD’li bir bürokrat, petrole yatırım yapmış bir müteşebbis ve uluslararası petrol şirketlerinin hukuk müşaviri olan jeolog Max W. Ball tarafından hazırlanmış bu tasarının 2. maddesi, bir imtiyaz gibi: Türkiye Devleti’ni dışlayarak, petrol arama ve işletme işini özel sektöre bırakıyordu.

Bir başka ABD’li: Dış İktisadi Politika Komisyonu Başkanı C.B. Randall’a hazırlatılmış Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu Tasarısı (1954), Demokrat Parti’nin ABD ve uluslararası kapitalizm karşısındaki zavallılığını ortaya koymaktadır.

Muhalefetin itirazları nedeniyle biraz değiştirilen petrolle ilgili tasarı yasalaşıp (6326 sayılı), 16 Mart 1954 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanun petrolle ilgili tüm faaliyetleri yerli ve yabancı özel sermayeye açarken, devlet adına tasarruf kullanma yetkisi Bakanlar Kurulu’na vermişti. O sırada çıkarılan, (6327 sayılı) Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Kanunu gereğince, Bakanlar Kurulu Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nı (TPAO) kurmuştu.

Sonraki yıllarda ilgili kanunlarda bazı değişiklikler yapıldı. Ancak mevzuatta, özellikle 1980’lerden sonra yapılan değişiklikler, bir kamu iktisadi teşekkülü olan TPAO’nın kolu-bacağını budamak ve uluslararası sermayeye kurban etmeye odaklanmıştır.

Merak edenler, 1955’ten 2000’li yılların başına uzanan süreçte olup bitenler için, http://www.petform.org.tr adresli siteye bakabilirler. Şu an yasalaşmayı bekleyen, ancak diğer iç politika konuları nedeniyle göz ardı edilmiş petrol yasa tasarısının şifrelerini çözmek için, 17 Ocak 2007 tarihinde kabul edilen, 5574 sayılı Türk Petrol Yasası’na bakmak gerekiyor.

AKP Hükümeti, Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer’in vetosu nedeniyle rafa kaldırdığı Türk Petrol Yasası’nı, vetoya gerekçe olan hükümleri yeniden düzenleyerek önümüze sürüyor. Tasarıya, «Türkiye Cumhuriyeti petrol kaynaklarının milli menfaatlere uygun olarak, hızla, sürekli ve etkili bir biçimde aranmasını, geliştirilmesini ve değerlendirilmesini sağlamaktır” ifadesi eklenmiş. Veto edilen yasada, Türkiye’de çıkarılan petrol ve doğalgazın tamamı ihraç edilebiliyordu. Tasarıya, Türk petrolü ve doğalgazının sadece «memleket ihtiyacı”ndan arta kalan kısmı ihraç edilebileceği yazılmış.

Bu düzenlemeler, yasalaşmayı bekleyen yeni petrol yasası’nın kusurlarını gideriyor mu? Petrol ve enerji sektörüyle ilgili sivil toplum kuruluşlarının yaptığı açıklamalara bakılacak olursa hayır?

Petrol-İş Sendikası Merkez Yönetim Kurulu adına, Genel Başkan Mustafa Öztaşkın tarafından yapılan basın açıklamasında, yeni petrol yasası Türk petrolü ve doğalgazının «yerli ve yabancı sermaye tarafından yağmalanmasına yol açacak bir yasal düzenleme” olarak tanımlanıyor. Aynı açıklamada, yeni petrol yasasının kamuoyundan saklandığı ve TPAO’nun sektördeki yerinin zayıflatıldığı öne sürülmektedir (http://petrol-is.org.tr). 2009 yılı itibariyle TPAO’nun, Türkiye’de üretilen petrolün % 69’unu tek başına, % 13’ünü ise özel şirketlerle birlikte ürettiğini anımsatalım.

Elektrik Mühendisleri Odası Gaziantep Şubesi adına, Yönetim Kurulu Başkanı Arif Nacaroğlu ise açıklamasında, «Avrupa Birliği’ne mevzuat uyumu gerekçesiyle elektrik, petrol ve doğal gaz piyasa yasalarından sonra, Petrol Kanunu’nda yapılması düşünülen değişiklikler ile tüm enerji alanlarından ve petrol sektöründen kamu kuruluşlarının süreç içinde çekilerek, bu alanın yabancı şirketlere bırakılması düzenlemeleri tamamlanmış olacaktır” demektedir.

Sonuç olarak, Türkiye’yi yönetenlerin ABD ve uluslararası kapitalizm karşısındaki zavallılığı, 1950’lilere özgü bir durum değil.

Ne yazık ki, arada sırada ortaya çıkabiliyor.

Bunları da sevebilirsiniz