Kürtaj Karşıtlığı ve Tecavüz Kültürü

Bugünlerde Türkiye gündemini kürtaj tartışması meşgul ediyor. Bu konunun ülkemize ithalinde oldukça geç kalınmış olmasına ve tartışmanın gerçekleştiği yıl ve ülkelerin değişmesine rağmen yapılan argümanlar hep aynı.

Kürtaj tartışmasının odak noktasında çoğunlukla bireysel olarak kadınların ve fetüslerin hakları ve onlara gelebilecek zarar yer alıyor. Tartışmada genelde fetüsün bir kişi olup olmadığına, kişiler gibi yaşama hakkına sahip olacak yeterliliğe ulaşıp ulaşmadığına ve fetüsün haklarının kadının özel yaşam ve müdahaleden özgür olma haklarıyla ne şekilde dengelendiğine parmak basılıyor. Daha az üzerinde durulan, ancak bir o kadar önemli olan bir nokta ise, kendi üremeleri üzerinde kontrol sahibi olmalarına izin verilmediğinde bir topluluk olarak kadınların zarar gördüğü. Kadınları hamileliklerini sürdürmeye zorlamak yalnız rızaları dışında hamile kalan kadınlara değil, tüm kadınlara zarar veriyor.

Kadınlara ne gözle bakacağız? Doğum yapabiliyor olmaları mı en önemli özellikleri olacak, yoksa erkeklerde olduğu gibi özgür ahlaki seçimler yapabilme yeteneğine sahip olmaları mı? Erkeklere kıyasla kadınların değeri ne? Bu toplumdaki kadınlar erkeklerin, devletin ya da diğer kadınların keyfine göre üremek zorunda olan, üreme sistemlerine indirgenmiş ve bireysellikleri ellerinden alınmış bebek makineleri mi olacak? Yoksa üreme konusunda kendi seçimlerini yapma gücüne sahip mi olacaklar? Tüm bu sorular bizi zoraki hamileliğin sonuçları ve dolayısıyla kürtaj hakkında düşünmeye itiyor.

Kadını aşağılayıcı bir dil kullanan, kadınları nesneleştirerek onlara fetüsler için birer kuluçka makinesi muamelesi yapan ve hamileliğini sonlandırmayı seçen kadınlara «katil” damgası vuran kürtaj karşıtı kültürün prensip olarak tecavüz kültürüyle pek çok ortak noktası var. Tecavüz kültürü, tecavüz ve cinsel şiddetin yaygın olduğu; var olan tutumlar, normlar ve adetler ile medyanın tecavüzü tolere ettiği, mazur gördüğü ve hatta ona göz yumduğu bir kültür anlamına geliyor. Tecavüz kültürü kadın düşmanı bir dil kullanarak, kadınların vücutlarını metalaştırarak ve cinsel şiddeti çekici hale getirerek kadınların hak ve güvenliklerini hiçe sayan bir toplum yaratıyor. Tecavüz kültürünün yarattığı sürekli bir korku içinde yaşayan kadınlar, böylece kendi özgürlüklerini kısıtlamaya itiliyor. Tecavüz kültürü, kürtaj karşıtı kültür gibi, yalnızca tecavüze uğrayan kadınlara değil, tüm kadınlara zarar veriyor.

Tecavüz ne kadar kadının rıza gösterme kapasitesinin bir ihlaliyse, kürtaj karşıtı kültür de öyledir. Kadın zihnen ve bedenen çocuk doğurmaya zorlanabilecek olgunlukta ise, kendini ilgilendiren seçimleri yapabilme yeteneğine de sahiptir. İrade sahibi bireylerin kendi vücutları üzerinde kontrol sahibi olmaktan aciz oldukları ve bu nedenle hayatlarını ne şekilde yaşayacaklarına dair kararları devletin vermesine ihtiyaç duydukları varsayımına dayalı bir zihniyet, günümüzde nasıl ciddiye alınabilmekte ve varlığını sürdürebilmektedir? Tecavüze uğrayan kadınların hamileliklerini sürdürmeleri gerektiği ve kürtaj olmalarının tecavüzden daha büyük bir suç olduğu beyanında bulunmak tecavüzün tamamen meşrulaşması, kadın bedeninin topluma açık hale gelmesi ve tecavüzcünün sırtının sıvazlanmasından bir önceki durak değilse nedir? Hayatları boyunca doğum yapmayacak olan, kürtaj kararıyla ve muhtemelen tecavüz ya da cinsel saldırı korkusuyla yüz yüze gelmeyecek olan erkeklerin kadın bedeni üzerinden siyaset yapması akla Florynce Kennedy’nin şu ünlü sözünü getiriyor:

«Erkekler hamile kalabilseydi, kürtaj kutsal ilan edilirdi.”

Bunları da sevebilirsiniz