Kavramlarla Politik Dünya 1

Türk Dil Kurumu «kavram” sözcüğünü, «bir nesnenin ya da düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı” ve «nesnelerin ya da olayların ortak özelliklerini kapsayan ve bir ortak ad altında toplayan genel tasarım” olarak tanımlamaktadır. Peki zihnimiz ve dilimiz arasında bir köprü oluşturan kavramlar nasıl oluşmaktadır ? Kimi varlık ya da düşüncelerin ortak özelliklerini genel bir kalıba oturtarak betimlememizi sağlayan kavramlar, oluşma (ya da oluşturulma) süreçlerinde veya kullanılırlarken değer yargılarından ve ideolojilerden arınmışlar mıdır? Kavramlar ve siyasi meşrulaştırma arasında bir ilişki var mıdır, varsa bu ilişkinin niteliği nedir? Gündelik hayatımızda ya da akademik olarak sıklıkla kullanılan kavramların hangi ideolojik ve siyasi tasarıya hizmet ettiğinin farkında mıyız?
Dağarcık Türkiye’de bu aydan itibaren yukarıda sorulan ve herkesin zaman zaman aklını bulandıran bu sorulara dünya politikasını meşgul eden kavramlar üzerinden yanıt aramaya çalışacağız. Kavramların esasen ideolojilerden arınmış olmadığının ve özellikle kavramların kullanılış şekillerinin kitlelerin zihinlerini etkilemekte çok önemli silahlar olduğunun ve farkında olarak ya da olmayarak kullanılan kimi kavramların zaman zaman gerçekliği çarpıtma sonucunu doğurduğunu açıklaması anlamında dünya politikasından faydalanacağız. Elbbetteki buradaki temel amaç yalnızca kavramların ne olup ne olmadığının tartışılması olmayacaktır. Aynı zamanda dünya siyasetinde kavramsallaştırmanın ne denli önemli olduğunun tespiti, dünyaya daha geçrekçi gözlerle bakmayı ve dünyadaki siyasi gerçekliği anlayarak onu değiştirmek doğrultusundaki çabaları daha doğru hedeflere yöneltmeyi kolaylaştıracaktır.
Bu ilk yazıda incelencek olan kavram ve bu kavramın ardındaki «gerçeklik” «Haydut Devlet” olarak belirlenmiştir. Hem uluslararası ilişkiler disiplininde hem de her gün izlediğimiz haberlerde, örtülü ya da açık olarak beyinlerimize sokulan «Haydut Devlet” kavramının ne olduğunu açıklamadan önce neden başlangıç olarak bu kavramı seçtiğimizin üzerinde duralım. Dünya gündemini uzun zamandır meşgul eden konulardan Irak’ın işgali, Libya’ya NATO müdahalesi ardından Kaddafi’nin katledilmesi, Suriye’de Esad’ı yıldırmak adına yapılanlar ve İran üzerindeki uluslararası baskı ilk bakışta birbiriyle doğrudan ilgili konular gibi gözükmese de tüm bu sorunlu meseleler aslında haydut devlet kavramı ve ardınaki gerçeklik ile açıklanabilecektir. Bu bağlamda, Haydut Devlet kavramının incelenmesi ile dünya siyasetinin bu sıcak konularının kavranmasına katkı koymak amaçlanmaktadır.
Haydut Devletin Kimliği: Haydut Devlet Kimdir Kim Değildir
«Haydut Devlet” tanımlaması ilk defa ABD tarafından yapılmıştır ve yaygın olarak da ABD tarafından kullanılmaktadır. ABD «Haydut Devlet” kavramının dört temel bileşeni olduğunu ileri sürmektedir: Bir devletin kitle imha silahları geliştirmesi, uluslararası terörizme destek vermesi, dünya ya da bölge için askeri tehdit oluşturması ve uluslararası değerlere karşı çıkması. (1) Bu tanıma göre, ABD’nin «haydut” olarak nitelendirdiği devletler Irak, Libya, Suriye, İran ve Kuzey Kore’dir. Ancak, dünya siyaseti yakından incelendiğinde, yukarıda sayılan unsurların «haydut devlet” olarak nitelendirilmekle çok da ilişkili olmadığını görmek zor olmayacaktır. Bu durumu somutlaştırmak da mümkündür. Örneğin, askeri ilişkilerin «nükleer caydırıcılık” ekseninde seyrettiği Soğuk Savaş döneminden sonra ABD hala dünyanın en büyük nükleer gücüdür. Rusya ve ABD, 2009’da nükleer silahlarını 2200’den 1550’ye düşürmek konusunda anlaşmışlarsa da(2) ABD’nin 2012 «savunma” bütçesinde nükleer silahların modernizasyonu için pay ayrılmıştır. (3)
Örneklerimize ABD üzerinden devam etmek ve ABD’nin uluslararası terörizmin en baş destekçisi olduğunu hatta 11 Eylül’ün mimarı olduğu iddia edilen El- Kaide’nin bile zamanında Afganistan’da Sovyetler Birliği’ne karşı desteklendiğini belirtmek yerinde olacaktır. Bir devletin dünya ve bölge için askeri tehdit oluşturması durumuna da değinilecek olursa, ABD’nin geçmişinde ve günümüzde hala yalnızca kendi bölgesinde değil dünyanın her yerinde «askeri tehdit” olduğu ortadadır. Hatta «askeri savunma örgütü” olarak kurulduğu iddia edilen NATO, ABD ve müttefiklerinin dünyanın birçok yerinde askeri yayılma aracı olarak yarım asrı aşkın süredir kullanılmaktadır. «Haydut devlet” olmanın son unsuru olan «uluslararası değerlere karşı çıkmak” maddesi açısından da ABD sınıfta kalmaktadır. «Uluslararası değerlerin”, kimin değeri olduğu, hangi amaçlarla ve nasıl oluşturulduğu kavramlar bağlamında tartışılacak diğer bir önemli konu olsa da, İkinci Dünya Savaşı sonra düzenin değer koyucusu, hukuk belirleyicisi olarak ABD’nin baş rolde olduğu Birleşmiş Milletler, ABD açısından bağlayıcı olmamaktadır. Nitekim, ABD, «uluslararası değerlere” karşı çıkarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’ndan onay gelmediği halde Irak’ı işgal etmiştir.
ABD kendi ileri sürdüğü «haydut devlet” tanımındaki bütün özellikleri taşıdığı halde literatürde ve güncel söylemde haydut devlet olarak tanımlanmamaktadır. O halde akıllara başka bir soru gelmektedir: ABD kendisi dışındaki devletler açısından mı haydut devlet kavramsallaştırmasını yapmaktadır? Ne yazık ki bu soruya verilecek tek yanıt hayırdır. İsrail örneği ise bu hayır yanıtını açıklamak için önemlidir. İsrail günümüzde nükleer silah bulundurması uluslararası hukuk bağlamında meşru olmayan bir devlet olduğu halde, nükleer silah bulunduran, Suriye, Lübnan, Filistin gibi Ortadoğu devletlerine askeri tehdit olan, uluslararası ve insani değerleri defalarca hiçe saymış bir devlet olduğu halde ABD tarafından «haydut devlet” olarak adlandırılmamaktadır.
O halde «haydut devletleri”, kavramsallaştırmanın temel unsuru olan belirli özellikler bağlamında genelleme yöntemi ile açıklamak olanaksızdır. «Haydut devletler”in hangileri olduğunu açıklamak için parmakla göstererek saymak gerekir. «Haydut devlet”, (işgalden önceki) Irak’tır, Libya’dır, Suriye’dir, Kuzey Kore’dir, haydut devletlerin en büyüğü ise İran’dır. Bu noktada sorulması gereken soru ise şudur: Eğer «haydut devlet” kavramında belirtilen unsurları taşıyan her devlet haydut olarak nitelendirilmiyorsa, «bazı” devletleri haydut olarak nitelemenin amacı nedir? Başka bir deyişle, haydut devlet kavramsallaştırmasının ardında hangi gerçek bulunmaktadır?
Neden Haydut Devlet
Elbette bu sorunun birçok yanıtı vardır. ABD’nin Soğuk Savaş sonrası dönemde «komünist” tehtidinin ortadan kalkmasıyla kaybolan tehlikeleri tehdit haline getirme, başka bir deyişle de «düşman yaratma” eğilimi soruya verilebilecek ilk yanıttır. ABD ve müttefikleri «haydut devlet” olarak niteledikleri, önemli ölçüde askeri ekonomik ya da insani gücü olan ya da bunları elde etme potansiyeline sahip ve özellikle «Yeni Dünya Düzeni” ne eklemlenmeyen devletleri «yeni düşmanları” olarak belirlemiştir.(4) Peki, bir hegemon devlet neden düşman belirler? Dünyadaki diğer devletlere askeri, ekonomik ve kültürel olarak «liderlik” yapmak iddiasında olan ve diğer devletler tarafından da «hegemon” olarak algılanan devletin elindeki en büyük silahı devletlerin «rıza”sını kazanmak olacaktır. Devletlerin rızasını kazanmak, siyasi tasarılarını gerçekleştirmek için kullanacağı araçların yani politikalarının « meşrulaştırılmasını” gerektirir. Günümüzde ABD’ye olduğu gibi hegemonun gücü azaldıkça meşrulaştırma araçları da saldırganlaşmaktadır.
Örneğin, ABD ve müttefikleri «Haydut Irak”ı işgal edişlerini, Irak kitle imha silahlarına sahip olduğu bahanesi ile meşrulaştırmaya çalışmıştır. Yine, ABD ve müttefikleri «Haydut İran” ı nükleer silah elde etmesi tehtidine karşı; Suriye’yi ise, ABD destekli özgürlük sevdalısı(!) Suriyelili rejim karşıtlarına karşı güç kullandığı gerekçesiyle baskı altında tutmaktadır. Başka bir deyişle, Suriye, İran, Irak « Haydut” olmasalardı ABD Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika emellerini nasıl gerçekleştirmeye niyetlenebilirdi. (!)
«Haydut devlet” kavramsallaştırmasının ardındaki bir başka önemli gerçeklik ise, gücü azalmakta olan hegemonun ve müttefiklerinin askeri ve ekonomik üstünlüğünü korumak istemesi, politikaları kendisi ile çelişen devletlerin, özellikle yayılmak istedikleri bölgelerdeki çıkarlarına tehdit oluşturmasını ve «güçlenmesini” engelleme çabasıdır. Nükleer silah konusu bunu açıklamak için önemli bir örnektir. ABD’nin ardından, önce SSCB’nin sonra İngiltere, Fransa ve Çin’in nükleer silah elde etmesiyle nükler güç olma tekelini kaybeden ABD, Soğuk Savaş sonrasında, yayılma tehlikesi gündemde daha fazla yer bulan nükleer silahlara ABD karşıtı devletlerce ulaşılabilmesini istememektedir. Aynı zamanda böylelikle, ABD, Soğuk Savaş sonrası elindeki silahların meşrulaştırılması için de «haydut devlet” kavramını kullanmakta, iç ve dış kamu oyu gözünde hala çok sayıda nükleer silaha sahip oluşunu «Haydut Devletler”e karşı caydırıcı olarak kullanılması seçeneği ile meşrulaştırmaktadır. (5)
Son olarak üzerinde özellikle durulması gereken nokta ise «haydut devlet” tanımının en belirleyici unsurlarından biri olan «uluslararası değerlere karşı çıkmak” cümlesinden ne kastedildiğidir. Buradaki uluslararası değerler, neoliberal ekonomik değerlerdir. Küresel sermayenin, rahatça istediği yerde dolaşmasına engel olan ve ulusal ya da görece bağımsız kalkınmayı hedefleyen devletler «haydut devletler” olarak adlandırılmaya en yatkın devletlerdir. Zaten bu unsur, yukarıda sayılan diğer unsurlardan bağımsız düşünülemez. Tekelci kapitalizmin emperyalist yayılmacılığı, yayılmasını engelleyen ya da engelleyebilecek olan devletleri yaftalayarak, uluslararası alanda yalnızlaştırmaya, ekonomik ambargo ve yaptırımlarla öz kaynaklarına dayalı kalkınmanın önünü tıkamaya, emperyalist güçlere sorgusuz sualsiz teslim olmaya zorlamaktadır.
Tüm bu unsurlar değrlendirildiğinde, «Haydut Devlet” kavramsallaştırmasının gerçekliği yansıtmadığı, askeri, ekonomik ve kültürel yayılmacığı, bu yayılmaya karşı tepki koyabilecek tabiri caizse «gözü kara” devletleri düşmanlaştırarak, meşrulaştırma aracı olarak kullanıldığını söylemek gerekmektedir.
Alıntı ve Kaynaklar
(1) Hoyt, Paul D. «The ‘Rogue State’ Image in American Foreign Policy”, Global Society, Cilt: 14, Sayı: 2, 2000, s.303.
(2) US., Russia Agree to Nuclear Reduction, 6 Temmuz, 2009, http://www.npr.org/templates/story/story.php?storyId=106292556 (Erişim Tarihi: 25 Ocak 2012)
(3) Nuclear Weapons Modernization Budget, http://www.fas.org/blog/ssp/2011/02/nuclearbudget.php (Erişim Tarihi: 25 Ocak 2012)
(4) Michael Klare, Serseri Devletler ve Yasadışı Nükleer Güçler Çev: Harp Akademileri Öğretim Başkanlığı, İstanbul: Harp Akademileri Komutanlığı Tercüme Yayınları, 1996, s.20.
(5) Klare, s.99.

Türk Dil Kurumu «kavram” sözcüğünü, «bir nesnenin ya da düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı” ve «nesnelerin ya da olayların ortak özelliklerini kapsayan ve bir ortak ad altında toplayan genel tasarım” olarak tanımlamaktadır. Peki zihnimiz ve dilimiz arasında bir köprü oluşturan kavramlar nasıl oluşmaktadır ? Kimi varlık ya da düşüncelerin ortak özelliklerini genel bir kalıba oturtarak betimlememizi sağlayan kavramlar, oluşma (ya da oluşturulma) süreçlerinde veya kullanılırlarken değer yargılarından ve ideolojilerden arınmışlar mıdır? Kavramlar ve siyasi meşrulaştırma arasında bir ilişki var mıdır, varsa bu ilişkinin niteliği nedir? Gündelik hayatımızda ya da akademik olarak sıklıkla kullanılan kavramların hangi ideolojik ve siyasi tasarıya hizmet ettiğinin farkında mıyız?

Dağarcık Türkiye’de bu aydan itibaren yukarıda sorulan ve herkesin zaman zaman aklını bulandıran bu sorulara dünya politikasını meşgul eden kavramlar üzerinden yanıt aramaya çalışacağız. Kavramların esasen ideolojilerden arınmış olmadığının ve özellikle kavramların kullanılış şekillerinin kitlelerin zihinlerini etkilemekte çok önemli silahlar olduğunun ve farkında olarak ya da olmayarak kullanılan kimi kavramların zaman zaman gerçekliği çarpıtma sonucunu doğurduğunu açıklaması anlamında dünya politikasından faydalanacağız. Elbbetteki buradaki temel amaç yalnızca kavramların ne olup ne olmadığının tartışılması olmayacaktır. Aynı zamanda dünya siyasetinde kavramsallaştırmanın ne denli önemli olduğunun tespiti, dünyaya daha geçrekçi gözlerle bakmayı ve dünyadaki siyasi gerçekliği anlayarak onu değiştirmek doğrultusundaki çabaları daha doğru hedeflere yöneltmeyi kolaylaştıracaktır.

Bu ilk yazıda incelencek olan kavram ve bu kavramın ardındaki «gerçeklik” «Haydut Devlet” olarak belirlenmiştir. Hem uluslararası ilişkiler disiplininde hem de her gün izlediğimiz haberlerde, örtülü ya da açık olarak beyinlerimize sokulan «Haydut Devlet” kavramının ne olduğunu açıklamadan önce neden başlangıç olarak bu kavramı seçtiğimizin üzerinde duralım. Dünya gündemini uzun zamandır meşgul eden konulardan Irak’ın işgali, Libya’ya NATO müdahalesi ardından Kaddafi’nin katledilmesi, Suriye’de Esad’ı yıldırmak adına yapılanlar ve İran üzerindeki uluslararası baskı ilk bakışta birbiriyle doğrudan ilgili konular gibi gözükmese de tüm bu sorunlu meseleler aslında haydut devlet kavramı ve ardınaki gerçeklik ile açıklanabilecektir. Bu bağlamda, Haydut Devlet kavramının incelenmesi ile dünya siyasetinin bu sıcak konularının kavranmasına katkı koymak amaçlanmaktadır.

Haydut Devletin Kimliği: Haydut Devlet Kimdir Kim Değildir

«Haydut Devlet” tanımlaması ilk defa ABD tarafından yapılmıştır ve yaygın olarak da ABD tarafından kullanılmaktadır. ABD «Haydut Devlet” kavramının dört temel bileşeni olduğunu ileri sürmektedir: Bir devletin kitle imha silahları geliştirmesi, uluslararası terörizme destek vermesi, dünya ya da bölge için askeri tehdit oluşturması ve uluslararası değerlere karşı çıkması. (1) Bu tanıma göre, ABD’nin «haydut” olarak nitelendirdiği devletler Irak, Libya, Suriye, İran ve Kuzey Kore’dir. Ancak, dünya siyaseti yakından incelendiğinde, yukarıda sayılan unsurların «haydut devlet” olarak nitelendirilmekle çok da ilişkili olmadığını görmek zor olmayacaktır. Bu durumu somutlaştırmak da mümkündür. Örneğin, askeri ilişkilerin «nükleer caydırıcılık” ekseninde seyrettiği Soğuk Savaş döneminden sonra ABD hala dünyanın en büyük nükleer gücüdür. Rusya ve ABD, 2009’da nükleer silahlarını 2200’den 1550’ye düşürmek konusunda anlaşmışlarsa da(2) ABD’nin 2012 «savunma” bütçesinde nükleer silahların modernizasyonu için pay ayrılmıştır. (3)

Örneklerimize ABD üzerinden devam etmek ve ABD’nin uluslararası terörizmin en baş destekçisi olduğunu hatta 11 Eylül’ün mimarı olduğu iddia edilen El- Kaide’nin bile zamanında Afganistan’da Sovyetler Birliği’ne karşı desteklendiğini belirtmek yerinde olacaktır. Bir devletin dünya ve bölge için askeri tehdit oluşturması durumuna da değinilecek olursa, ABD’nin geçmişinde ve günümüzde hala yalnızca kendi bölgesinde değil dünyanın her yerinde «askeri tehdit” olduğu ortadadır. Hatta «askeri savunma örgütü” olarak kurulduğu iddia edilen NATO, ABD ve müttefiklerinin dünyanın birçok yerinde askeri yayılma aracı olarak yarım asrı aşkın süredir kullanılmaktadır. «Haydut devlet” olmanın son unsuru olan «uluslararası değerlere karşı çıkmak” maddesi açısından da ABD sınıfta kalmaktadır. «Uluslararası değerlerin”, kimin değeri olduğu, hangi amaçlarla ve nasıl oluşturulduğu kavramlar bağlamında tartışılacak diğer bir önemli konu olsa da, İkinci Dünya Savaşı sonra düzenin değer koyucusu, hukuk belirleyicisi olarak ABD’nin baş rolde olduğu Birleşmiş Milletler, ABD açısından bağlayıcı olmamaktadır. Nitekim, ABD, «uluslararası değerlere” karşı çıkarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’ndan onay gelmediği halde Irak’ı işgal etmiştir.

ABD kendi ileri sürdüğü «haydut devlet” tanımındaki bütün özellikleri taşıdığı halde literatürde ve güncel söylemde haydut devlet olarak tanımlanmamaktadır. O halde akıllara başka bir soru gelmektedir: ABD kendisi dışındaki devletler açısından mı haydut devlet kavramsallaştırmasını yapmaktadır? Ne yazık ki bu soruya verilecek tek yanıt hayırdır. İsrail örneği ise bu hayır yanıtını açıklamak için önemlidir. İsrail günümüzde nükleer silah bulundurması uluslararası hukuk bağlamında meşru olmayan bir devlet olduğu halde, nükleer silah bulunduran, Suriye, Lübnan, Filistin gibi Ortadoğu devletlerine askeri tehdit olan, uluslararası ve insani değerleri defalarca hiçe saymış bir devlet olduğu halde ABD tarafından «haydut devlet” olarak adlandırılmamaktadır.

O halde «haydut devletleri”, kavramsallaştırmanın temel unsuru olan belirli özellikler bağlamında genelleme yöntemi ile açıklamak olanaksızdır. «Haydut devletler”in hangileri olduğunu açıklamak için parmakla göstererek saymak gerekir. «Haydut devlet”, (işgalden önceki) Irak’tır, Libya’dır, Suriye’dir, Kuzey Kore’dir, haydut devletlerin en büyüğü ise İran’dır. Bu noktada sorulması gereken soru ise şudur: Eğer «haydut devlet” kavramında belirtilen unsurları taşıyan her devlet haydut olarak nitelendirilmiyorsa, «bazı” devletleri haydut olarak nitelemenin amacı nedir? Başka bir deyişle, haydut devlet kavramsallaştırmasının ardında hangi gerçek bulunmaktadır?

Neden Haydut Devlet

Elbette bu sorunun birçok yanıtı vardır. ABD’nin Soğuk Savaş sonrası dönemde «komünist” tehtidinin ortadan kalkmasıyla kaybolan tehlikeleri tehdit haline getirme, başka bir deyişle de «düşman yaratma” eğilimi soruya verilebilecek ilk yanıttır. ABD ve müttefikleri «haydut devlet” olarak niteledikleri, önemli ölçüde askeri ekonomik ya da insani gücü olan ya da bunları elde etme potansiyeline sahip ve özellikle «Yeni Dünya Düzeni” ne eklemlenmeyen devletleri «yeni düşmanları” olarak belirlemiştir.(4) Peki, bir hegemon devlet neden düşman belirler? Dünyadaki diğer devletlere askeri, ekonomik ve kültürel olarak «liderlik” yapmak iddiasında olan ve diğer devletler tarafından da «hegemon” olarak algılanan devletin elindeki en büyük silahı devletlerin «rıza”sını kazanmak olacaktır. Devletlerin rızasını kazanmak, siyasi tasarılarını gerçekleştirmek için kullanacağı araçların yani politikalarının « meşrulaştırılmasını” gerektirir. Günümüzde ABD’ye olduğu gibi hegemonun gücü azaldıkça meşrulaştırma araçları da saldırganlaşmaktadır.

Örneğin, ABD ve müttefikleri «Haydut Irak”ı işgal edişlerini, Irak kitle imha silahlarına sahip olduğu bahanesi ile meşrulaştırmaya çalışmıştır. Yine, ABD ve müttefikleri «Haydut İran” ı nükleer silah elde etmesi tehtidine karşı; Suriye’yi ise, ABD destekli özgürlük sevdalısı(!) Suriyelili rejim karşıtlarına karşı güç kullandığı gerekçesiyle baskı altında tutmaktadır. Başka bir deyişle, Suriye, İran, Irak « Haydut” olmasalardı ABD Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika emellerini nasıl gerçekleştirmeye niyetlenebilirdi. (!)

«Haydut devlet” kavramsallaştırmasının ardındaki bir başka önemli gerçeklik ise, gücü azalmakta olan hegemonun ve müttefiklerinin askeri ve ekonomik üstünlüğünü korumak istemesi, politikaları kendisi ile çelişen devletlerin, özellikle yayılmak istedikleri bölgelerdeki çıkarlarına tehdit oluşturmasını ve «güçlenmesini” engelleme çabasıdır. Nükleer silah konusu bunu açıklamak için önemli bir örnektir. ABD’nin ardından, önce SSCB’nin sonra İngiltere, Fransa ve Çin’in nükleer silah elde etmesiyle nükler güç olma tekelini kaybeden ABD, Soğuk Savaş sonrasında, yayılma tehlikesi gündemde daha fazla yer bulan nükleer silahlara ABD karşıtı devletlerce ulaşılabilmesini istememektedir. Aynı zamanda böylelikle, ABD, Soğuk Savaş sonrası elindeki silahların meşrulaştırılması için de «haydut devlet” kavramını kullanmakta, iç ve dış kamu oyu gözünde hala çok sayıda nükleer silaha sahip oluşunu «Haydut Devletler”e karşı caydırıcı olarak kullanılması seçeneği ile meşrulaştırmaktadır. (5)

Son olarak üzerinde özellikle durulması gereken nokta ise «haydut devlet” tanımının en belirleyici unsurlarından biri olan «uluslararası değerlere karşı çıkmak” cümlesinden ne kastedildiğidir. Buradaki uluslararası değerler, neoliberal ekonomik değerlerdir. Küresel sermayenin, rahatça istediği yerde dolaşmasına engel olan ve ulusal ya da görece bağımsız kalkınmayı hedefleyen devletler «haydut devletler” olarak adlandırılmaya en yatkın devletlerdir. Zaten bu unsur, yukarıda sayılan diğer unsurlardan bağımsız düşünülemez. Tekelci kapitalizmin emperyalist yayılmacılığı, yayılmasını engelleyen ya da engelleyebilecek olan devletleri yaftalayarak, uluslararası alanda yalnızlaştırmaya, ekonomik ambargo ve yaptırımlarla öz kaynaklarına dayalı kalkınmanın önünü tıkamaya, emperyalist güçlere sorgusuz sualsiz teslim olmaya zorlamaktadır.

Tüm bu unsurlar değrlendirildiğinde, «Haydut Devlet” kavramsallaştırmasının gerçekliği yansıtmadığı, askeri, ekonomik ve kültürel yayılmacığı, bu yayılmaya karşı tepki koyabilecek tabiri caizse «gözü kara” devletleri düşmanlaştırarak, meşrulaştırma aracı olarak kullanıldığını söylemek gerekmektedir.

Alıntı ve Kaynaklar

(1) Hoyt, Paul D. «The ‘Rogue State’ Image in American Foreign Policy”, Global Society, Cilt: 14, Sayı: 2, 2000, s.303.

(2) US., Russia Agree to Nuclear Reduction, 6 Temmuz, 2009, http://www.npr.org/templates/story/story.php?storyId=106292556 (Erişim Tarihi: 25 Ocak 2012)

(3) Nuclear Weapons Modernization Budget, http://www.fas.org/blog/ssp/2011/02/nuclearbudget.php (Erişim Tarihi: 25 Ocak 2012)

(4) Michael Klare, Serseri Devletler ve Yasadışı Nükleer Güçler Çev: Harp Akademileri Öğretim Başkanlığı, İstanbul: Harp Akademileri Komutanlığı Tercüme Yayınları, 1996, s.20.

(5) Klare, s.99.

Bunları da sevebilirsiniz