Saatleri Ayarlama Enstitüsü Üzerine

24 Ocak 1963’te kaybettiğimiz değerli edebiyatçı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın « Saatleri Ayarlama Enstitüsü” isimli romanı, saatlere karşı zaafı olan herkesi adını ilk duyduğunda heyecanlandıran bir eserdir. Kitapçılarda rafların arasını dolaşırken bir defa elinize alıp kitabın sunuşunu okursanız, ya da kitabı okumuş bir dostun yorumlarına kulak asarsanız kitabı keşfetmek için büyük bir arzu başlar içinizde. Böyle büyük bir arzunun sonucudur bu kitapla tanışmam ve açık sözlülükle söyleyebilirim ki okurken bitmesini istemediğim, sonundan çok satır aralarını merak ettiğim ender romanlardan biridir benim için.

«Saatleri Ayarlama Enstitüsü” adı kadar ilginç bir kitaptır. Oldukça karmaşık, ayrıntılı betimlemelerle zenginleştirilmiş olay örgüsünün ardındaki bireysel, toplumsal ve evrensel çıkarımlar okurken esere yoğun bir emek verilmesini gerektirir. Okuyucuyu edilgen kılmayan «gerçek” eserlerdendir. İçinde bulunduğumuz hayatta her gün defalarca karşılaştığımız insanları, bu insanların yaşanası hikayelerini, gerçekleşmesi olanaksız olmayan yani gerçek üstü değil ancak kimi zaman saçma bulabileceğimiz bir gerçek dışılık içinde resmetmiştir. Bu yönüyle romanın absürd bir olay örgüsü olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak, yazının başında da değinildiği gibi romanın derinlerine inildikçe okuyucu kitaptaki durum betimlemeleri, felsefi diyalog ve monologlar sayesinde düşünmeye zorlanır. Kitabın saçma bulunabilecek ama gerçek üstü olmayan olay örgüsü okuyucunun kendisini olayların akışına bırakıp «düşünmeksizin” kitabı okumasını olanaksızlaştır.

Türk edebiyatının en değerli klasiklerinden olan bu romanın bütün güzelliklerinin bu yazıda anlatılması olanaksız olsa da, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün yaratıcısı olan Tanpınar’ın ölüm yıl dönümünde, bu baş eseri okumayanları okumaya teşvik etmek; okumuş olanları ise kitabın sayfaları arasında bir yolculuk yapmaya özendirmek umuduyla kitap hakkında bir kaç söz etmek yerinde olacaktır.

Hayri İrdal, romanın baş kahramanıdır ve yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Ailesinin temel meselesi dedesinin sağlığında yaptırmaya söz verdiği ama yaptıramadığı için babasına vasiyet ettiği camidir. Evleri, caminin içine konulması gereken eşyalarla doludur. Bu eşyalardan birisi de «Mübarek” isimli saattir. Hayri İrdal, büyüdüğünde saat ustası Nuri Bey’in yanında çıraklık yapar, burada saatleri tanır ve Nuri Bey’in saatler ve insanlar hakkındaki engin tecrüblerinden yararlanır. Hayri İrdal’ın hayatı boyunca başına ilginç şeyler gelir. Bunların başında, bir miras meselesine dayanan ve tamamen ağızdan çıkmış yanlış bir sözün yol açtığı bir davanın önce tanığı iken sonra sanığı konumuna düşmesi gelir.

Hayri İrdal hapisten kurtulabilmek için piskiyatrdan rapor almak zorunda kalacaktır. Raporu veren doktor Ramiz, yeni bir yöntem olan psikanalizi kullandığını ileri sürerek Hayri İrdal’ın geçmişine yönelik sohbetler yapar. Hayri Bey, akıl hastanesinden çıktıktan sonra Ramiz ve Hayri arasındaki ilişki dostluğa dönüşür. Ramiz Hayri Bey’i boş zamanlarını geçirdiği kahvehaneye götürür. Hayri İrdal burada, İspiritizma Cemiyeti’ne dahil olan ve toplumun herkesiminden insanları temsil eden garip kişilerle tanışır ve cemiyetin üyesi olur. Hayri İrdal’ın Cemiyet sayesinde tanıdığı ve hayatını değiştiren kişi ise, görmüş geçirmiş hatırı sayılır, önemli bir insan olan Halit Ayarcı’dır. Halit Ayarcı Hayri Bey’in saatler konusundaki tecrübesinden oldukça etkilenir ve kuracağı Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün müdür yardımcılığı görevine Hayri Bey’i getiririr. Enstitü Hayri Bey’in hayatını değiştirir, önce Türkiye’de yankı bulur ve ardından ünü yurt dışına taşar. Ancak sonra gereksiz bir kurum olduğu gerekçesiyle kapatılır.

Zaman kavramını çeşitli olay ve durumlar temelinde irdeleyen romanda zaman ilerlemek-geri kalmak, yeni- eski, modern- modern olmayan kavramları üzerinden tartışıldığı için toplumsal ve insani boyutundan koparılmadan anlatılmıştır. Bu sebeple, kitabın henüz başlarında geçen şu sözler kitap okunup da anlaşılmaya başlandıktan sonra daha bir önem kazanmaktadır: «Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır. Bu da gösterir ki zaman ve mekan insanla mevcuttur.” Hayri İrdal’ın çırağı olduğu saat ustası Nuri Bey’in bu ifadeleri, yalnızca Hayri İrdal’a söylenmiş hayata, saate ve insana dair sözlerden birisi değildir. Aynı zamanda, kitabın zaman kavramını ele alışını da yansıtmaktadır. Romanın zamana yaklaşımını gösteren en açıklayıcı örneklerinden birisi de Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün eylemleridir. Enstitü, şehir merkezindeki saatlere uymayan saatlerin sahiplerini cezaya çarptırır ve para alır. Saatin ileri ya da geri olması ise cezanın miktarını belirleyen bir unsurdur. Enstitü geri olan saatlere daha fazla ceza kesmektedir.

Türkiye’nin modernleşme süreci romanın bütününde hicvedilen en önemli unsurların başındadır. Romanda, yeniliğin ne olduğu, yozlaşma ve yenilik ilişkisi, toplumun yeni olana ve eskiye karşı tutumu, modern olma kaygısıyla yozlaşan ya da yeniliğe kapalı olan insanlar ve fikirler de tartışılmaktadır. Genel olarak insanın ve özellikle Türk toplumunun zaman ve zamanın toplumsal unsurlarıyla olan ilişkisi kitapta şu şekilde ifade edilmektedir

(…) Saatler de böyledir. Sahiplerinin mizaçlarındaki ağırlığa, canı tezliğe, evlilik hayatlarına ve siyasi akidelerine göre yürüyüşlerini ister istemez değiştirirler. Bilhassa bizim gibi üst üste inkılaplar yapmış, türlü zümreleri ve nesilleri geride bırakarak, dolu dizgin ilerlemiş bir cemiyette, bu sonuncusuna yani az çok siyasi şekline raslamak gayet tabiidir. Bu siyasi akideler ise çok defa şu veya bu sebeple gizlenen şeylerdir. Hiçkimse ortada o kadar kanun müeyyidesi varken elbette durduğu yerde «Benim düşüncem şudur” diye bağırmaz. Yahut gizli bir yerde bağırır. İşte bu gizlenmelerin mizaç ve inanç ayrılıklarının kendilerini bilhassa gösterdikleri yer saatlerimizdir.

Romanda saatlerin «zamanın bugününü”nü temsil ettiği göz önünde bulundurulursa, günümüzdeki siyasi mizaç ve inanç farklılıklarının asırlar süren Türk Devrimi süreci ve toplum yapısı ile ilişkilendirildiği görülmektedir. Ayrıca roman zaman ve gerçeklik kavramlarını da okuyucuya sorgulatmaktadır. Hayri İrdal ve Halit Ayarcı arasındaki kısa bir diyaloğun aktarılması zaman ve gerçeklik kavramlarının romanda nasıl tartışıldığının örneklenmesi açısından yerinde olacaktır.

Halit Ayarcı: Evet bütün mesele burada. Siz teşebbüs fikrinden mahrumsunuz. Sonra idealistsiniz. Realiteyi görmüyorsunuz. Hulasa eski adamsınız. Yazık, çok yazık! Biraz realist olsanız bir parça, ufak bir miktarda her şey değişirdi.

Hayri İrdal: Ben mi realist değilim. (…) Ben öyle sanıyorum ki her şeyi olduğu gibi görenlerdenim. Hatta fazla realistim, rahatsız edecek kadar…

Halit Ayarcı: Realist olmak hiç de hakikati olduğu gibi görmek değildir. Belki onunla en faydalı şekilde münasebetimizi tayin etmektir. Hakikati görmüşsün ne çıkar? Kendi başına hiç bir manası ve kıymeti olmayan bir yığın hüküm vermekten başka neye yarar. (… ) Hakikati olduğu gibi görmek… Yani bozguncu olmak… Evet bozgunculuk denen şey budur. Bozgunculuk bundan doğar. Siz kelimelerle zehirlenen adamsınız, onun için siz eskisiniz dedim. Yeni adamın realizmi başkadır. Elinde bulunan bu mal, bu nesne ile onun bu vasıflarıyla ben ne yapabilirim? İşte sorulacak sual.

Halit Ayarcı, Hayri Bey’i «eski” ve «idealist” olmakla eleştirirken, realizmi bu iki kavramın zıttı olarak sunmakta, Hayri Bey ise realizmi gerçeği olduğu gibi görmek ile tanımlamaktadır. Halit Ayarcı’nın «yeni adamın realizmi” dediği kavram ise gerçeği olduğu gibi görmeyi bozgunculukla bir tutarken realizmi, gerçeklikten faydalanmaya indirgemektedir.

Burada aktarılabilen ve aktarılamayan ifadeler roman boyunca bireyin, toplumun, zamanın ve gerçeğin eleştirel olarak düşünülmesini sağlamakta, okuyucuyu kendi dünyasından başlayarak önce kendi toplumunu ardından insanlığı sorgulamaya ve gerçekliği keşfetmeye zorlamaktadır. Bu bakımdan Saatleri Ayarlama Enstitüsü, doğduğumuzdan beri yapmakta olduğumuz gerçeklik yolculuğunda ufkumuzu açmakta, zihnimizi zenginleştirmetedir demek yanlış olmayacaktır.

Bunları da sevebilirsiniz