İklim Konferansları Dünyayı Oyalıyor

Böyle bir başlık atmayı kimse istemez. Ancak maalesef durum bu. Küresel ısınmaya neden olan gelişmiş ülkeler, on yedi kez iklim konferansı düzenleyerek bir miktar vicdanlarını rahatlatıyorlar. Bu yıl da konferansı Güney Afrika’nın Durban kentinde gerçekleştirdiler. Ancak bundan da beklendiği gibi dişe dokunur bir şey çıkmadı.

Son iki gün içerisinde yoğun tartışmalar sonunda, gaz salınımlarının azaltılması yönünde alınan kararlar zirveyi bir nebze de olsa fiyaskodan kurtardı. Ancak her zaman olduğu gibi çözüm bir başka toplantıya ertelendi. Yani yine dünya oyalandı. Oyalama dünyanın sonu gelinceye kadar sürecek gibi.

Kyoto Protokolü’nün EK-1 denilen listesindeki gelişmiş ülkeler, 1 Mayıs’a kadar Sekretarya’ya ikinci döneme ilişkin hedeflerini bildirince, tehlikenin ne kadar uzağında veya yakınında olduğumuzu göreceğiz. Muhtemelen de umutsuzluğa kapılacağız. Çünkü 1870-2007 yılları arasında yüzde 28.8 ile atmosfere en çok sera gazı salan ABD, sahnede yine yerini almadı. Kanada Kyoto’dan çekildi. Onu Japonya izleyecek. Rusya ve Çin’in de umurunda değil. Geriye bir tek AB kalıyor. Şu anda büyük bir ekonomik kriz yaşayan AB ile tehlikenin bertaraf edilmesi de ne oranda mümkün olacak?

Her şeye rağmen zirveden az da olsa bazı olumlu sonuçlar da çıktı:

Bunlarda ilki; gelecek toplantıya kadar yol haritasını oluşturacak bir komisyonun kurulması kararı idi. Komisyon 2020’ye kadar küresel ısınmayı ortalama iki derecenin altında tutacak sera gazı salınımlarının gerçekleşmeme nedenlerini saptayarak, önümüzdeki seneki Katar Konferansı´na bunu rapor olarak sunacak. Ayrıca Komisyon, söz konusu gazların azaltılması için nelerin yapılması gerektiğini belirleyecek.

İkincisi, 2012’de sona erecek olan Kyoto Protokolü´nün uzatılması için çalışmalar yapılacak olması.

Üçüncüsü; korunmaya muhtaç ülkeleri iklim değişikliğine karşı koruyabilmek için, bir «Yeşil Fon” kurulması ve bu fona her yıl 100 milyar dolar ayrılacak olması. Ancak 2009 Kopenhag, 2010 Cancun iklim zirvelerinde de benzer kararlar alınmıştı. Az gelişmiş ülkeler harcamalar karşılığında şimdi olduğu gibi her yıl 100 milyar dolar yardım bekliyorlardı. Eğer yer küreyi kirletme kararlılığı aynı hızla sürerse, yüz milyar dolar yardıma ancak 2020 yılında ulaşacaklar.

Küresel ısınma insanlığın en büyük sorunu. Ancak iyice vahşileşen kapitalizm dünyayı yönetme hırsına iyice kendini kaptırmış görünüyor. Bu hızla giderlerse yönetecekleri bir dünyanın olmayacağını çok yakında anlayacaklar. Son ırmak kuruyunca, son ağaç yok olunca, son balık ölünce paranın yenemeyeceğini öğrenecekler. Ancak o zaman da çok geç olacak.

Türkiye’de küresel ısınmadan en çok nasibini alan ülkelerden. Bir ısınma eğilimi var. Bugünlerde herkesin şikâyet ettiği soğuk geceler, sıcak gündüzlerin nedeni küresel ısınmadan kaynaklanıyor. Sıcaklık artışı yağış rejimini de değiştirecek. Yağışlar güneyde yüzde 20, kuzeyde yüzde 10 oranında azalırken; 2100´de nüfusumuzun yarısı su sıkıntısı ile karşılaşacak. Deniz seviyesinde olacak yükselmeden deniz kenarlarında yaşayan yaklaşık 1 milyon 700 bin kişi etkilenecek.

Sonuçta, küresel ısınmanın sebep olduğu su taşkınları, kasırga, kuraklık gibi doğal afetlerden en çok gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkeler nasiplerini alıyorlar. Hatta onların nasiplerine daha fazla yıkım, daha fazla ölüm düşüyor.

Böyle giderse insanoğlu yaşayacak bir bin yıl daha göremeyecek. Muhtemelen takvim 3012 olarak değil de, «Milattan Önce 1” diye başlayacak.

Bunları da sevebilirsiniz