Yalnızca çalışan kesimler değil, büyük sermayenin temsilcileri dahil, hemen herkes kabul ediyor ki; dünya, son yüzyılın en büyük ekonomik bunalımı ile karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır.
Dünya, büyük ekonomik bunalımlarla daha önce de karşılaştı. Bunlardan en önemlisi 1929-1930 yıllarında yaşanan ekonomik bunalımdır. O tarihe kadar dalga dalga büyüyerek birbirini izleyen ekonomik bunalımlar, sonuçta toplumun tüm kesimlerini feryat ettiren boyutlara ulaştı. İflaslar, hatta intiharlar yaşandı. Bu yetmiyormuş gibi öncesinde ve sonrasında iki büyük dünya savaşı patlak verdi. Savaşın temel nedeni; ekonomik darboğazlarla karşılaşan Batılı büyük kapitalist devletlerin, pazar ve hammadde kaynaklarından daha büyük pay alabilmek için birbirleriyle çatışmayı bir çözüm olarak görmeleriydi.
Böylesine geniş boyutlu paylaşım savaşlarının sonuçları çok ağır oldu. Özellikle 2. Dünya Savaşı’nda milyonlarca insan öldü. Ekonomik kayıpların boyutları, ölçülemeyecek kadar büyük oldu.
Paylaşım için savaşın bir çözüm gibi görülmesinin temelinde; rekabeti ve bireysel çıkarı esas alan bir dünya görüşüne dayalı sistemin varlığı bulunmaktadır. Liberalizm, bir başka deyişle vahşi kapitalizm, 19. yüzyılda tüm Batı dünyasını biçimlendiren ve yönlendiren temel ideoloji olarak varlık kazanmıştı. Herkesin kendi kişisel çıkarını azamileştirmek için başkalarıyla kıyasıya rekabet etmesi, ideal toplumsal dengeyi sağlayacak bir yol olarak kabul edilince, ekonomik zenginliklerin giderek az sayıda insanın elinde toplanması; buna karşılık geniş kitlelerin satın alma gücünden yoksun kalmaları, ekonominin bir bütün olarak çöküşüne ortam hazırladı.
Bu durumun doğal uzantısı olarak, devletlerin de kendi çıkarları için gerekli gördükleri paylaşım savaşlarına girişimleri gündeme geldi.
Yaşadığı ekonomik bunalımlar ve dünya savaşları deneyimlerinin sonucunda Batı dünyasında 2. Dünya Savaşı sonrasında başka bir düzen arayışı ağırlık kazandı. Sonuçta, vahşi kapitalizmin ehlileştirilmesi yoluna girildi ve sosyal devletin doğması gerçekleşti.
Değişik faktörlerin sonucunda varlık kazanan sosyal devlet sayesindedir ki, özellikle Batı ve Kuzey Avrupa ülkelerinin vatandaşları belli ölçüde rahat nefes alabildiler. Sosyal güvenlik kurumları geliştirildi. İşsizlik önemli ölçüde önlendi. ABD’de patlak veren bunalım da, ABD Başkanı Roosevelt zamanında alınan, kısmi de olsa, bir anlamda sosyal devletçi önlemler sayesinde aşılabildi.
Ne var ki sosyal devletin zirvedeki yeri uzun süreli olmadı. Sosyal devlet bir bunalım sonucu doğmuştu. 1970’lerden sonra patlak veren ve başlangıçta «petrol bunalımı” olarak nitelendirilen yeni bir bunalım dalgası, sosyal devlete yönelik saldırılara gerekçe yapıldı. Gerçekte 1970 sonrası bunalımının asıl nedeni, sosyal ve ekonomik refahın bir avuç ayrıcalıklı ülke ile sınırlı kalması; buna karşılık yeryüzündeki zengin ve yoksul ülkeler arasındaki uçurumun giderek büyümesiydi.
Küresel boyutta derinleşen sömürü ve adaletsizlikten kaynaklanan 1970 sonrası bunalımının sorumluluğu, uluslararası düzeyde güç kazanan Dünya Bankası ve IMF gibi merkezlerin desteklediği, değişik alanlarda ve farklı sürdürülen bir beyin yıkama faaliyetinin sonucunda, sosyal devletin sırtına yüklendi. Pek çok ülkede, devletin iktisadi-sosyal yaşamdan çekilmesi, sosyal adaleti sağlayıcı ve iktisaden zayıf durumda olanları koruyucu yöndeki önlemlerini ve işlevlerini terk etmesi, «devletin küçültülmesi” sloganı altında tek kurtuluş yolu olarak dayatıldı.
Adeta bellekler silinmiştir. Vahşi kapitalizmin dünyaya nelere mal olduğu unutturulmuştur; vahşi kapitalizmin sanki ileriye doğru yeni bir reformist atılımmış gibi sunularak neoliberalizm adı altında yeniden diriltilmesi geniş ölçüde sağlanmıştır. Oysa neoliberalizmin, liberalizmden farklı sonuçlar doğurması için, görünen bir neden bulunmamaktadır.
2011’in sonuna geldiğimiz bu süreçte neoliberalizmin, destekçisi ülkeleri ve dünyayı ne hale getirdiği ortadadır.
En büyük destekçisi ABD’nin uyguladığı yanlış ekonomik politikalar sonucunda 2012 yılı, ABD İmparatorluğu’nun ve doların çöküşü, küresel büyük kaosun başlangıcı olacaktır. 2012 yılında dünya borsalarında yaşanacak büyük düşüşler bu büyük kaosun göstergesi olacaktır.
ABD şu an Çin ve Rusya ile Ortadoğu’da enerji kaynakları üzerinde hakimiyet mücadelesi vermekte ve onları etkisizleştirmeye çalışmaktadır. Onlarla karşı karşıya gelmemek için de Arap protestolarını paravan olarak kullanmaktadır.
ABD geçmişte her zaman savaşa yol açmış olan bu büyük oyunu yeniden sahnelemektedir.
2012’de çok önemli iki seçim var. Fransa Haziran 2012, ABD Kasım 2012. Bu iki seçim ABD ve AB için hayati önem taşımaktadır.
Sürdürülen yanlış ekonomik politikalar sonucunda, ülke ekonomilerinde para kalmadı ve bugün birçok ülke acıtıcı kemer sıkma politikaları uygulamaktadır.
Ülkelerin elinde kalan tek şey ümit olmuştur. Ve maalesef onun da iktisadi bir değeri yoktur.
Bu yüzdendir ki günümüzün sorunu, neoliberal yapılanmanın sonucunda patlak veren ve tüm dünyayı saran mevcut bunalımın sonunun nereye varacağıdır.
Şu bir gerçek ki; çöken bir düzenin yerine daha iyisinin kendiliğinden kurulması mümkün değildir. Başka olasılıklar da vardır. Küresel kapitalizm, küresel faşizme dönüşebilir veya yeryüzü, 1929 bunalımı sonrasında yaşanandan daha geniş kapsamlı bir dünya savaşına sürüklenebilir.
Aydınlık bir ay dileğiyle.