2015 Yakınlaşıyor


Bildiğiniz gibi 2015 yılı Türkiye için oldukça büyük önem taşımaktadır. Ülkemizin esas karşı duranları Ermenistan ve Ermeni diasporosu, 1915 yılında yaşanan trajik olayları, soykırım gibi tanımlayarak, sorunun 100. yılında kendi görüşleri çerçevesinde kapatmayı hedefliyor.

Ermenistan ve Ermeni diasporosu, ana amaca ulaşmak için birkaç yöntem seçmişlerdir: 1. Yazılı, elektronik ve görsel medya’da Türkiye’nin ve Türklerin aleyhine propagandanın yapılması; 2. Devlet tarafından uygulanan ve koordine edilen anti-Türk politikaları; 3. Diasporanın Türk düşmanlığı ile birlikte, soykırımın meşhurlaşma eylemleri.

Yukarıda belirtilen tüm etkinlikler, bir taraftan bağımsız görülürken, diğer taraftan ise bir sitem çerçevesinde hareket etmektedir ve aralarında bir bağ bulunmaktadır. Genel olarak Ermeni toplumu, dünya kapsamında benzeri görülmemiş yapıya sahiptir. Dünya’nın hiçbir ulus ile Ermeni toplumu ile olduğu kadar dayanışmada bulunduğu görülmemektedir. Örneğin, Fransız cumhurbaşkanı Nicola Sarkozi Fransa’yı Ermenistan’ın kız kardeşi olarak tanımlamaktadır. ABD başkanı Barac Obama ise her yıl nisan ayının 24’ünde Ermeni halkına Amerika’nın gelişimine olan özel katkılarından dolayı teşekkür etmektedir. Bu durum, Ermenistan’ı ve diasporosunu bir nevi cesaretlenmektedir ve davranışlarının sertleşmesine yol açmaktadır. Vurgulayacak olursak, gelişmeler Türkiye için hiç de basit değil. Belli ki karşı taraf uzun vadeli programlar çerçevesinde hareket etmektedir.

Anti Türk tavırlarının, bir devlet siyasetine dönüştürüldüğünü anlamak gerekir. Ermenistan yönetimi bunu hiç de gizletmemektedir ve bu hususta gerekli işlemleri yapmaktadır.

Yerevan’ da, 23 Nisan 2011’ de Ermenistan Cumhurbaşkanı’ nın 67 Nolu kararı ile 2015 yılında Soykırımın 100. yılı olmasından dolaylı ve söz konusu olayın dünya kamuoyunun, devletlerin ve uluslararası kuruluşlar tarafından soykırım gibi tanınması için, bir devlet komisyonu kurulmuştur. Komisyonun başında Cumhurbaşkanı Serj Sargsyan, ikinci mevkide ise Dağlık Karabağ Ermenilerin lideri, daha sonra dört Ermeni patriği (İstanbul patriği hariç), başbakan, parlamento başkanı, bakanlar, diaspora ve sivil toplum temsilcilerinden oluşmak üzere komisyonda toplam 38 kişi bulunmaktadır.

30 Mayıs 2011’ de komisyonun ilk toplantısı gerçekleşmiş, toplantıda konuşan Serj Sargsyan, şunları ifade etmiştir: Soykırım konusu halen her bir Ermeni için kapanmamış bir mevzudur, esas sorunlar halâ çözülmemiştir. Neden bir devletin (Osmanlı-A.İ) kendi vatandaşına karşı kıyım yaptığını; olaylardan 95 yıl geçmesine rağmen sorunların kapatılmamasını; soykırımı yapanların savunucularının bulunduğunu anlamıyoruz. Halâ kimileri günahlarını boynuna almıyor, kimileri de kendi siyasi çıkarlarına göre olayları değerlendirmekten kaçıyorlar.

Toplantıda konu ile ilgili tedbirler programı onaylandı, danışma kurulu oluşturuldu. Dünyanın çeşitli bölgelerinde koordinasyon merkezlerinin kurulması ile ilgili karar alındı ve Ermenistan dış işleri bakanı,«soykırımın 100. yılı nedeniyle yurt dışında yapılacak aktivitelerle ilgili bilgi verdi.

Gördüğümüz gibi, rakibimiz oldukça etkili ve ayrıntılı girişimlerde bulunmaktadır. Bununla birlikte diaspora’da Türkiye’ye karşı bir davranış sergilemektedir. Değerlendirmeler göstermektedir ki Ermeniler, soykırım oldu ya da olmadı konusunda tartışma yapmamaktadırlar. Onlara göre soykırım mevzusu tartışılmamalıdır, olay yaşanmıştır ve Türkiye kendi günahını kabul etmelidir. Ermeniler için şimdilik esas mevzu, Anadolu topraklarının bir kısmı ile birlikte kendilerine tazminat verilmesinden oluşmaktadır.

Los Angeles’ ta 04 Nisan 2011 tarihlerinde, Kaliforniya Üniversitesindeki salonların birilerinde, Ermeni milliyetçi örgütleri Cemal Paşanın torunu olan, Milliyet gazetesinin köşe yazarı Hasan Cemal ile bir panel düzenlemiştir. Salon tıklım tıklım doluydu. Vurgulamak gerekir ki toplantı süresince, Cemal Paşa Ermenilerin esas cellâtlarından birisi olarak beyan edilmiştir. Bundan dolaylı, Hasan Cemal’in oraya gelmesini, panel yöneticileri bir cesaret olarak yorumlamışlardır.

Değerli gazetecimizin, tüm toleranslı davranışlarına rağmen, Ermeni katılımcıların yanıtı oldukça sert ve acımasızdı. Hasan Cemal’a şunları söylediler: «Yalnız Soykırımı kabul etmek bizi tatmin etmemektedir, mal varlığımızın ve Anadolu’daki yüzlerce kilisenin geri verilmesini istiyoruz, barışın yolu, günah çıkarmaktan geçer….”

Paris’te, 2004 yılında kurulan Batı Ermenistan (Doğu Anadolu-A.İ) Ermenileri Ulusal Konseyi, 04 Şubat 2011’de Deklarasyon yayınladı. Söz konusu kurum Ermenistan’da, Fransa’da, Dağlık Karabağ’da ve Gürcistan’da temsilciliklerini açtı.

Konsey çeşitli uluslararası teşkilatlara (hatta BM bağlı birimlere) üye oldu. Kurum kendisini «sömürülen ulus” olarak tanımlarken, «sömürgeci ülke” olarak da Türkiye’yi görmektedir. Bundan dolaylı uluslararası hukuka dayanarak, sömürgeci ülkeden tazminat ve devlet kurmak için toprak talebinde bulunmaktadır.

Taleplerini gerçekleştirmek için, ilk önce «sürgünde” Batı Ermenistan hükümeti kuruldu. Söz konusu yapının ana amacı her türlü platformda, Batı Ermenistan devletinin kurulmasını dile getirmek ve Türkiye’yi yıpratmaktır. Yöntemleri oldukça ilginç: Batı ülkelerinin girdiği çıkmazı, Ermeniler kendi çıkarlarına ulaşmak için kullanmaktadır. Yazılanların şekli ve içeriği, Ermeni toplumunun ruhsal açıdan ne kadar sağlıksız olduğunu göstermektedir.. Belgede şöyle bir yorum yapılmaktadır: «Uzun zaman Batı Avrupa ülkelerinde uygulanan çok kültürel toplum politikaları iflas etmiştir. Angele Merkel ve onun İngiltere meslektaşı Devid Cameron «kendi ülkelerinde, çok uluslu devleti yaratamadılar, Nikola Sarkozi’de onlara destek verdi. Dolayısı ile Avrupa ülkeleri kendi ulusal köklerine dönme yoluna girmiştir, yani haklarını BM tarafında kabul edilmiştir. Avtokhon (Yerli-A.İ) Ulusların Haklarını tanınma deklarasyonunda kendi uluslarının haklarını arayacaklar. Onların bu yolu, seçmesi, bizim de, mevcut bildirgeyle, kendi haklarımız aramak için kapı açmaktadırlar. Kuşkusuz esas hukuki temel Serv anlaşmasında gizlenmektedir. Bunu hiçbir zaman unutmamak gereklidir….« şeklinde bir beyanda bulundu.

Moskova’da, 16.05.2011 tarihlerinde, Serj Sargsyanın Moscow News gazetesine verilen röportajın bir kısmında «1915 yılında yaşanan trajedisinin 100. yılına doğu giderken, mevcut olayın iki ülke (Ermenistan & Türkiye-A.İ) arasındaki ilişkiler üzerinde oluşturduğu baskıyı azaltmak için ne yapmak gerekir?” şeklinde bir soruya yer verilmiştir.

Serj Sargsya bu soru üzerine şöyle bir yanıt verdi: «Uzlaşma, Türkiye’nin Soykırımı kabul edilmesinden sonra başlayabilir. Kabulsüz uzlaşma olamaz. Türkiye ile ilişkilerin düzeltme çabalarını uzlaşma teşebbüsleri gibi düşünenler hata yapıyorlar. Gerçek uzlaşma yalnızca günah çıkartmasından sonra yaşanabilir. Yani…..

Bunları da sevebilirsiniz