LİBYA’DA NELER OLUYOR?

Yeni Dünya Düzeni («Düzensizliği” demek daha doğru) öğretisi, büyük devletlerin belirli koşulların gerçekleşmesi durumunda, başka devletlerin iç işlerine karışabilmesini olağan görüyor. Bu öğretiyi savunanlar, gerçekleştirdikleri müdahaleleri insani nedenlere dayandırarak meşru kılmaya çalışırlar. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) Libya’ya yönelik askeri müdahale kararını onaylamasını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir.

BMGK Libya’ya yönelik müdahaleyi, gerçekten insani değerleri referans alarak mı yapmakta, yoksa müdahale ABD, Fransa, İngiltere ve İtalya’nın ulusal çıkarları etrafında mı şekillenmekte? Acaba amaç, diktatör Muammer Kaddafi’yi durdurmak mı, yoksa yeni bir petrol paylaşım savaşıyla mı karşı karşıyayız?

Küreselleşen dünyada büyük devletlerin başka devletlere tahakkümü, önemli bir hammaddenin sahibi olup olmama ile doğru orantılıdır. ABD’nin 11 Eylül’den sonra, küresel aktör konumunu sürdürebilmek için izlediği politika, enerji rezervleri üzerinde hâkimiyet kurmak, bunları diğer ülkelerin kullanımına kapatmak ve nakil güzergâhları üzerinde denetim kurmak şeklinde özetlenebilir. Afganistan ve Irak’ın işgali, bu politikanın sonucudur. Bugün Kuzey Afrika’da, tam anlamıyla bir etki alanı söz konusu olmamakla birlikte, Avrupalı ve ABD’li şirketler arasında bir rekabetin olduğu bilinmektedir.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (UEA) verilerine göre, Libya Afrika’nın en büyük petrol rezervlerine sahiptir. Yine UEA’ya göre, Libya’daki petrolün yüzde 52’sini İtalyan ENI, Avusturyalı OMV ve Royal Dutch Shell, İspanyol Repsol-YPF, Amerikan Conoco-Philips, Hess ve Occidental, İngiliz BP gibi çokuluslu petrol şirketleri; yüzde 31’ini ise, Brezilyalı Petrobras, Hindistanlı ONGC, Endonezyalı Pertamina ve Polonyalı Oil&Gas gibi milli petrol şirketleri çıkarmaktadır.

Libya’ya müdahale eden büyük devletlerin konum ve çıkarları farklı olduğundan, olaya yaklaşım biçimleri de farklıdır. Genel olarak ABD’nin, çok ön planda olmadığı görülüyor. Çünkü Obama, çatışmaların çözümünde «yumuşak güç” kullanımını tercih ediyor, Irak ve Afganistan’ı işgalden sonra, üçüncü bir kez işgalle anılarak imajının yeniden zedelenmesini istemiyor. Libya petrol üretiminin yüzde 80-85’ini Avrupalı şirketler gerçekleştirdiği için, rekabette başarısızlıktan korkan ABD’li şirketler, ABD-Libya İş Ortaklığı kurmuşlardı.

Libya Ordusu’nu donatmış olan Fransa, «özgürlük ve demokrasi” diyerek (!) Libya’ya müdahale eden devletlerin başını çekti. Kaddafi güçlerinin muhaliflere ve müdahalecilere karşı kullandığı silahların büyük bir kısmının Fransız ürünü olması elbette rastlantı değil. Bir ülkenin kendi sattığı silahlara karşı savaşması, hiç samimi gözükmüyor. 2010 yılında Libya’ya tanksavar füzeler satan Fransa’nın, sadece bu satıştan 170 Milyon Avro gelir elde ettiği, ayrıca son beş yıl içerisinde 210 Milyon Avroluk silah kullanım lisansı ve 80 Milyon Avroluk silah satışı yaptığı bilinmekte. Tüm bu veriler, Fransa’nın müdahalesini sorgulamayı kaçınılmaz kılıyor.

2003 yılında Kaddafi’nin, kitle imha silahları üretme ve terörizmi desteklemekten vazgeçtiğini ilan etmesi ve Lockerbie Davası’ndan yargılanan iki zanlıyı teslim etmesi üzerine, Libya’ya yönelik ambargo kaldırılmış ve birçok İngiliz şirketi Libya’ya akın etmişti. Tony Blair’in başbakanlığı döneminde BP, Libya Yatırım Şirketi’yle 560 Milyon Sterlinlik bir sondaj sözleşmesi imzalamıştı. Shell Libya’da petrol ve gaz arama çalışmalarını sürdürüyor. Dahası Marks&Spencer, Next, Monsoon ve Accessorize gibi İngiliz markaları da, Libya’da büyüyen orta sınıfa hizmet vermek için ülkeye yerleşti. Tüm bu gelişmeler sonucunda, Libya ekonomisi yüzde 5’lik bir büyüme sağladı.

İtalya-Libya ilişkilerine gelince, İtalya geçen yıl, Libya’da düzenlenen Arap Ligi toplantısına katılan tek AB ülkesi olmuş ve Başbakan Berlusconi toplantı sırasında Kaddafi’nin elini öpmüştü. Bu durum, Kaddafi’yle dostluğun İtalyan yönetimi açısından ne denli önemsendiğini gösteriyor. Bu ilişki biçimi, Libya’daki petrol sektörünün kapılarını Roma’ya açmış ve Afrika kaynaklı yasadışı göç akımına karşı, güvenilir bir müttefik bulunmasını sağlamıştır. 2008 yılında iki ülke arasında imzalanan dostluk anlaşması imzalanmış ve ticaret hacmi 12 Milyar Avro seviyesine ulaşmıştır. Libya’nın toplam ithalatının yüzde 17,5’ini İtalyan ürünleri oluştururken, ihracatının yüzde 20’si de İtalya’ya yapılmaktadır. İtalya’nın en büyük petrol şirketi ENI, 1959’dan beri Libya’da faaliyet gösteriyor ve Libya’da günde yaklaşık 250 bin varil petrol ve doğalgaz üretiyor. ENI, iç savaş nedeniyle Libya’daki petrol üretimini geçici olarak durdurduğunu açıkladı. İtalya’nın en büyük altyapı şirketi Impregilo’nun, Libya’ya otoyol sistemi kurmak için, bu ülkeye 5 Milyar Avro yatırdığı biliniyor.

Rusya, Çin ve Almanya müdahale için çekimser oy kullanırken, sıkıntıyı çözmek için devreye girmekten kaçındılar. Bunun sebebi, Kuzey Afrika’da çok fazla çıkarlarının olmayışı ve askeri güç kullanımın başka problemler yaratacağına inanmalarıdır.

Büyük güçlerce gerçekleştirilen Libya müdahalesi, meşru değildir. Hiçbir düzmece neden bu gerçeği değiştirmez, değiştiremez. Yalın gerçek şudur: Fransa silah endüstrisi, Libya’daki iç savaştan nemalanmakta; Avrupalı büyük devletler, Libya petrolü ve gazını bu kez nasıl paylaşacakları hesapları yapmaktadırlar.

Şevin Aytaç-Burak Eskiasmacı-Selin Nas