Bahara Yakışmayan Yazı

Mayıs gelmiş, kapıya dayanmış. Umutlu, mevsime yakışır yazılar yazmak lazım. Lakin ne dışarıdaki hava fırsat veriyor ne de tanık olduğumuz olaylar. Bir yanda parçalanan heykeller var, bıçaklanan ressamlar var. Kadınlar dövülüyor, öldürülüyor; keza çocuklar cinsel istismar ve şiddet mağduru. Kimsenin sızlamayan vicdanına inat Festus Okey’in kemikleri sızlıyor. Bunlar yetmezmiş gibi hakkını aramak isteyen topluluklara gözdağı verilmeye çalışılıyor. YGS’deki kopya-şifre skandalını ve dolayısıyla yanlış ölçme-değerlendirme sistemini protesto eden öğrenciler için siyasi iktidar, ‘Onların karşısına 5 bin, 10 bin tane genci koyarız. Ama biz bu ülkede gerilimden yana değiliz.’ [1] diyor.

2007’de Beyoğlu’nda gözaltındayken öldürülen Nijeryalı mülteci Festus Okey’in davasında müdahil olmak isteyen 76 kişi hakkında ‘mahkemeye hakaret’ iddiasıyla işlem yapılıyor.[2] Bir mültecinin elinden alınmış yaşam hakkını savunmak isteyen pek çok kişinin önüne set çekiliyor.

Tüm bu olumsuzluklara karşı önlemler alındığını görmüyoruz. Sadece hükümeti temsilen duyulan ‘büyük üzüntü’ ifade ediliyor bu ‘talihsiz olaylara’ karşı; ama nedense bir sürü ‘münferit üzücü olay’ arka arkaya oluyor. Bu sene yağmurlar şiddetli yağıyor.

Protestolar en ağır şekilde cezalandırılırken, insanların hayatına kast etmeye çalışanlara yönelik gerekli caydırıcı işlemler yapılmıyor. Hayatına kast edilenlerin yanında yer tutup daha güçlü hissetmesi sağlanmıyor. Sivil toplum ve sivil hareket görmezden gelinmeye çalışılırken, mahalle kavgasına adam toplar gibi gençler birbirinin önüne konuyor. En azından bununla tehdit ediliyor.

Türkiye’nin linç rejimi

Şiddet eylemleri artıyor, insanlar kendi öngördükleri cezaları kendileri veriyorlar. Siyasi iktidar ise, söylemleriyle ve söyleyemedikleriyle yapılanların vahametini gerektiği gibi ortaya koyamıyor. Şiddet meşrulaşıyor; zalim kendini daha güçlü hissediyor.

Halen Birikim Dergisi ve Radikal Futbol’da yazan ve ağırlıklı olarak sağ ideolojiler ve milliyetçilik üzerine çalışmalarından tanıdığımız Tanıl Bora, Türkiye’nin Linç Rejimi adlı eserinde 2002-2008 yılları arasındaki linç ve toplumsal şiddet olaylarından seçmeleri içeren bir diziyi ortaya koyuyor.

Kitapta linçin ne olduğu, psikolojisi gibi noktalara değiniyor ve ‘Mukayeseli Linç Etüdleri’ başlığı altında ‘Nazi Almanyası ve Bugünün Türkiyesi’ni karşılaştırıyor. Linç girişimlerinde dikkat çeken bazı detaylara değiniyor, her şeyden önce güruhların kendi cezalarını uygulama isteğine. Bir de linç edenden çok linç edilenin devlet nezdinde fişlendiğine. Hatta şiddet eylemlerinin belli bir noktaya kadar kayda değer bulunulmadığına.

Kitabın son kısmında da bazı linç girişimleri ve saldırı olaylarından örneklere yer veriyor. Balıkesir, Trabzon, Muğla, Bursa, Rize örneklerine ve daha başkalarına…

Çok uzun anlatmaya gerek yok, anlattıkları düşünülmesi gereken bir kitap. Kendi şiddet tanımımız, kullandığımız dilin şiddeti ve ‘hak ettiler zaten’lerimizi yeniden gözden geçirmemize bir vesile. Ele alınışından başlayarak şiddetin ve linçin olağanlaşmasına karşı bir duruş.

Hepimizin yapması gerektiği gibi.

Türkiye’nin Linç Rejimi

Tanıl Bora

Birikim/Güncel

1.Baskı 2008 İst.

72 s.


[1]Radikal, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&Date=18.4.2011&ArticleID=1046551&CategoryID=78 , 18 Nisan 2011.

[2] Radikal, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1047502&Date=27.04.2011&CategoryID=77 , 27 Nisan 2011.

Bunları da sevebilirsiniz