Dünya nükleer enerjiden vazgeçiyor, ya Türkiye?

Japonya’da deprem felaketinin ardından nükleer kabus yaşanıyor. Deprem ve tsunaminin en çok yıkıma uğrattığı kuzey doğudaki Fukuşima santrali ülkeyi tehdit ediyor. Nükleer santralin 30 kilometre yarıçapını kapsayan alandaki 170 bin kişi bölgeden tahliye edildi. İkinci paylaşım savaşının sonunda nükleer saldırıya maruz kalan Japonların kaygılarına katılmamak elde değil. Japon halkına büyük geçmiş olsun.

Fukusima santralinde reaktörlerdeki yakıt çubuklarının radyasyon yayıp bir felakete yol açmaması için 300 gönüllü görevli çalışıyor. Yine de gıda ürünlerinde ve suda radyasyon belirlendi. Santralin yakınlarındaki bölgelerden alınan ıspanak ve süt örneklerinde radyasyon seviyeleri yüksek bulundu. Ayni durum sulardan alınan örneklerde de görülüyor. Bu gıdaları ve suyu tüketenlerin DNA’sı bozuluyor. Bu da kansere neden oluyor. Çernobil’den sonra özellikle Karadeniz bölgesinde ayni durumu yaşamadık mı ?.

Türkiye nükleerde tam gaz ileri

Japon halkı radyoaktif serpintilerle uğraşırken, ülkemizdeki çevreci kuruluşlar ayakta. Devamlı protesto gösterileri düzenliyorlar. Gösterilerin amacı Akkuyu ve Sinop’ta kurulacak olan nükleer santralleri engellemek. Kurulacak santrallerle ilgili görüş nükleer felaketin yaşandığı Japonya’dan alındı. Teknoloji de daha önce Çernobil faciasını yaşayan Rusya’dan. Üstelik dünyanın nükleer enerjiyi terk etmeye hazırlandığı bir dönemde. Haberlerden izliyorsunuz. Almanya başta olmak üzere, nükleer enerji kullanan birçok ülke programlarını ya askıya aldı, ya da gözden geçiriyor. Kaldı ki, Akkuyu santralinin bizden çok Rusya’ya yarayacağı konuşuluyor.

Türkiye bir karar vermek zorunda. Ya nükleer enerji ile kalkınma, ya da yenilenebilir enerji ile. Ya sağlıklı, mutlu nesiller ya da erkenden kalkınmasını tamamlamış hastalıklı nesiller. İnşallah devletimiz nükleer enerjiyi reddeder de herkes rahatlar. Çünkü hala Çernobil’in izlerini taşıyoruz. Nükleer enerjiden yana bir politika izlenecekse, bunun İtalya, İsveç, Avusturya gibi ülkelerde olduğu gibi referanduma götürülmesinin bir insanlık hakkı olduğunu düşünüyorum.

Bunları da sevebilirsiniz