Demokratik Özerklik Belgesi Üzerine

BDP’nin ortaya attığı Demokratik Özerklik ve ikidillilik tartışmaları Türkiye gündemine oturmuş durumda. BDP’nin «Türkiye’nin Siyasi-İdari Yapısında Reform Ve Kürt Sorununda Çözüm Modeli Taslağı” başlığı ile yayımladığı ve bir dizi siyasi ve kültürel talepten oluşan reform önerisi konusunda pek çok tartışma yaşandı. Çoğu zaman duygusal bir zemine çekilen bu tartışmaların kamuoyunu bilgilendirmek yerine, tarafların kendi tezlerine yandaş bulma amacı taşıdığı bir gerçek. Tasarının objektif bir değerlendirmesi ve pratikte uygulanabilirliği üzerine yapılan tartışmaların sayısı ise bir elin parmağını geçmiyor.

Demokratik Özerklik Belgesi


Demokratik Özerklik belgesinin üzerinde önemle durduğu konuların başında bölge meclislerinin oluşturulması ve yerel halkın böylece kendilerini ilgilendiren konularda demokratik katılım hakkına sahip olması gelmekte. Bu tür meclislerin sayılarının, tüm Türkiye’de 20-25 civarında olmasının beklendiğinin söylendiği belgede, bu ayrımın kıstasları açık bir şekilde belirtilmiyor. Belgenin tümüne hakim olan belirsizlik, aslında belgenin alelacele hazırlandığı izlenimi vermekte. Bayrak ve resmi dilin tüm ülke için geçerli olduğu söylenmekle birlikte, her «özerk birimin kendi renkleri ve sembolleriyle demokratik özyönetimini oluşturması” öngörülüyor. Bu renk ve sembollerin içeriği konusunda herhangi bir açıklama yapılmaması gerçek niyetin ne olduğu konusundaki endişeleri de beraberinde getirmekte. Çünkü, BDP’nin kastettiği renk ve semboller, aslında etnik ayrımı da tanımlamakta. Ayrıca belgenin bir bölümünde, salt «Etnik” ve «Toprak” temelli özerklik anlayışı yerine kültürel farklılıkların özgürce ifade edildiği bölgesel ve yerel bir yapılanmayı savunur” ifadesi kullanılırken, diğer bir paragrafta adı geçen siyasi ve idari reformun uygulanabilmesi için «öncelikle Türkiye’nin demografik yapısının açığa çıkarılması” zorunlu olduğu vurgulanmakta. Bu da aslında BDP’nin yeni idari yapılanma önerisinin «etnik temele” dayandırılması isteğini yansıtıyor.

Bölge meclislerinin görevleri konusunda da tartışma yaratacak cümleler mevcut. Bölge meclislerinin ekonomik ve sosyal konuların hemen hemen tümünde sorumlu olmasının yanında eğitimden de sorumlu olması gerektiği belirtiliyor. Emniyet ve adalet hizmetlerinin de merkezi hükümetle ortaklaşa gerçekleştirileceği belirtilmiş. Burada özellikle adalet konusu ön plana çıkmakta. Gene belgeye hakim olan belirsizlik burada da geçerliliğini koruyor. Eğer adalet, yargı hizmetlerini de kapsıyorsa, bunun demokratik özerklikten çok ayrışmayı getireceğini BDP yöneticilerinin de bilmeleri gerekir. Hiçbir demokratik devlet, federal devletler de dahil, böyle bir uygulamayı kabul etmemektedirler. Federal yapıya sahip ABD’de bile eyalet yasalarının federal yasalara aykırı olmayacağı prensibi geçerlidir. BDP’nin adaletten neyi kastettiğini açıklığa kavuşturmaması, gerçek niyetleri konusunda ciddi şüpheler uyandırıyor.

Belgede değinilen eğitim konusu ise konuyu daha da karmaşık hale getiriyor. Türkçe resmi dil olmakla birlikte, diğer dillerin de kamusal alanda ve eğitim dili olarak kullanılabilmesi gerekliği vurgulanmakta. Şimdiye kadar yapılan iki-dillilik tartışmalarında da yaşanan kavram kargaşasının belgeye de egemen olduğunu söylemek mümkün. Belge bir yandan Kürtçe ve diğer diller üzerindeki engellerin kaldırılmasını savunurken diğer yandan bu dillerde eğitim yapılmasının önünün açılması gerektiği vurgulanıyor. Eğer bundan amaç anadilde eğitim ise, bunun uygulamadaki zorluğu açıktır. Bütün dillere bu hakkın verilmesi (ki örnek olarak verilen ülkelerin hiç birinde, ülkede konuşulan her dilde eğitim hakkı bulunmamaktadır) eğitim birliğini bozacağı gibi farklı uygulamaları da beraberinde getirecektir. Eğer kastedilen anadil eğitimi ise, Kürtler kadar diğer dilleri konuşan toplulukların da bu eğitimi isteme hakları vardır ve bunun uygulanabilirliği daha kolaydır. Dolayısıyla, sıkça bahsedilen anadil konusunda bu ayrımın net bir şekilde vurgulanması gerekmektedir. Anadilde eğitime örnek olarak verilen ülkelerde tek bir uygulama mevcut değildir ve mevcut uygulamalar da o ülkelerin kendi özel şartlarına göre düzenlenmektedir. Örneğin, İspanya’da anadilde eğitim, sadece üç otonom bölge ile sınırlı iken, örnek olarak sıkça gösterilen İsveç’te bile anadil eğitimi esastır.

Sonuç


BDP, Demokratik Özerklik Belgesi ile getirdiği çözüm önerilerinin daha barışçıl bir ortamın sağlanması için gerekli olduğunu savunuyor ancak bu önerilerin uygulanmasının Türk ve Kürt halkları arasında ayrışmanın derinleşmesini nasıl önleyeceği konusunda bir fikir vermiyor. Her halkın kendi kültürünü ve dilini yaşatmaya çalışması ve devletten de bu konuda gerekli düzenlemeleri yapmasını istemesi onların doğal hakkıdır. Fakat ulusal bütünlüğün ve haklar arasındaki kaynaşmanın temel aracı olan dil ve eğitim konusunda alelacele kararlar alarak uygulamaya koymaya çalışmak, bütünlük ve barış yerine ayrışma ve kaosa yol açacaktır.

Bunları da sevebilirsiniz