Üretim, Milli Devlet ve Devlet Üstü Kuruluşlar (1)

Hemen hemen bütün iktisadi düşünce akımları, piyasa ekonomisinin (kapitalizmin) tarihinin, aslında sermaye birikiminin tarihi olduğu konusunda hemfikirdir. Türk Dil Kurumu’nun tanımıyla «sermaye”, gelir yaratma yeteneğine sahip ulusal veya uluslararası düzeyde her türlü mali veya fiziksel varlıktır. İşte bu mali ve fiziksel metalarda (ticaret için üretilen mallar) meydana gelen gelişmeler, kapitalizmin gelişimini oluşturmaktadır.
Bu gelişmeleri üç düzeyde açıklamak mümkündür: Mikro düzeyde (üretim biçimi), makro düzeyde (ulusal devlet) ve uluslararası düzeyde (uluslararası düzenleyici kuruluşlar). Bu düzeylerde ekonomideki gelişmeleri açıklamak, finansal krizlerin, uluslararası bağlayıcı ilişkilerin ve devlet üstü kuruluşların toplumdaki rolü gibi önemli olguların anlaşılmasını kolaylaştırır. Bu ay inceleyeceğimiz konu, II. Dünya Savaşı’ndan başlayarak ve yaklaşık olarak 1975 yılına kadar süren dönemi içerecek.
Üretim biçimi veya üretim organizasyonu, yüz binlerce insanın nasıl çalıştığı ve yüz binlerce malın nasıl üretildiği sorularına cevap vermektedir. 1950’den sonraki hâkim üretim organizasyonu, fordizm üretimiydi. Fordizm üretimi, kitlesel üretim ve kitlesel tüketim demektir. Ürünün her parçası tek bir fabrikada üretilir. Üretim bir bant üzerinde gerçekleştirilir, bu bant üzerinde çoğu vasıfsız olan işçiler yerleştirilir ve bu işçilerin her biri, küçük, tek tip işler yapmaktadır. Yani 1950-1975 yılları arasında dünya, kocaman fabrikaların bulunduğu, tipik veya benzer ürünlerin üretildiği, çok büyük çaplı üretimin yapıldığı ve bu tek tip ürünlerin büyük ölçüde tüketildiği bir devredeydi.
Bu şekilde çalışan toplum ve ekonomi için düzenleyici bir devlet gerekiyordu. Bir taraftan tarihinin en yıkıcı savaşından çıkan dünya için yatırımları destekleyecek; diğer taraftan mevcut üretim teknolojisi için talep yaratacak bir devlet gerekiyordu. Bu şekilde tanımlanan devlet düzeni oluşturuldu ve ekonomi tarihine refah devleti olarak geçti. Müdahaleci özelliği taşıyan bu devlet; yani piyasa ekonomisinde aktif bir rolü üstlenen, piyasayı düzenleyen, yasalarla «karıştıran” ve aktif yatırımları yapan bir devlet, bir taraftan özel şirketlere altyapı yatırımları gibi destekleri vererek diğer taraftan talebi yaratacak ve refah düzeyini arttıracak bedava genel eğitim ve sağlık hizmetleri gibi önlemler alıyordu. Dönemin üretim biçimi ve koşulları (II. Dünya Savaşı’ndan sonraki koşullar) bu tip bir devleti doğurdu. Refah devleti ise uluslararası sahnede değişikliklere neden oldu.
Bretton Woods uluslararası finansal sisteminin temelleri ABD’de, New Hampshire vilayeti ile aynı ismi taşıyan köyünde atılmıştır. Bu sisteme göre, dolar altın standardına bağlanıyordu ve bütün diğer milli para birimleri dolara bağlanıyorlardı. Günümüzde doların ana ticaret ve tasarruf aracı olmasının sebeplerinden biri de 1944’te New Hampshire’da alınan kararlardır. Bu şekilde sabit bir sistem yaratılmıştır. Yani 2008 dünya krizinin ana nedenlerinden biri olan finansal spekülasyonlara yer verilmemiştir. Sistemin üç önemli kuruluşu vardı. Bu kuruluşlar günümüzde de dünya ekonomisinin en önemli aktörlerindendir. Bunlar Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Ticaret ve Gümrük Tarifeleri Genel Antlaşması (1 Ocak 1995’ten beri Dünya Ticaret Örgütü).
Dünya Bankası 1947’de kurulmuştur. Amacı, savaştan sonraki dünyada ve Avrupa’da yeniden yapılanmayı desteklemek ve teşvik etmektir. Uluslararası Para Fonu 1947’de faaliyete geçti. Bu kuruluşun incelediğimiz dönemde ana amacı, ülkelerin kısa vadeli finansal bilânçolarındaki güçlükleri gidermektir. GATT (Ticaret ve Gümrük Tarifeleri Genel Anlaşması) kuruluşunun da faaliyete geçme yılı 1947’dir. Bu kuruluşun amacı, uluslararası ticaretin önündeki bütün engelleri kaldırmaktır.
Yukarıda kısaca 1950-1975 yılları arasındaki dünya ekonomisinin ve dolayısıyla toplumun genel yapısı anlatılmıştır. Bu dönemde hemen hemen bütün dünyada ciddi bir refah artışı yaşanıyordu. Dünya ekonomisinin ortalama artış hızı %2,9 idi. Bu dönem kapitalizmin altın çağı olarak nitelendirilmektedir. Neden bu sistem bu kadar iyi çalışırken kaldırılmış ve yerini neo-liberal politikalara bırakmıştır?
1950-1975 yılları arasındaki dünya ekonomi sistemi, sermaye ve emek arasındaki bir uzlaşmaydı. Üretim özel şirketler tarafından gerçekleştiriliyordu, ama yatırımlarda devlet de yer alıyordu. Bununla birlikte devlet ucuz ya da bedava eğitim, sağlık gibi hizmetleri sağlamayı taahhüt ediyordu. Yani büyük çaplı özel üretim için talep yaratmak da yine devletin görevleri arasında idi. Ama özel sermaye açısından sistemin önünde iki engel bulunuyordu. Birincisi, sistemin yüksek maliyetleridir. Örneğin, Avrupa’daki devlet bütçeleri günümüzde de ekonominin %50’sine ulaşıyor. Almanya’da bu rakam 2009’da %54 idi. İkincisi ve en önemli sebebi ise özel sermayenin birikiminde ve faaliyetinde milli sınırlar ile sınırlı kalınmasıdır.
Bretton Woods sistemine göre, finansal sistemde belli sınırlar tanımlanmıştır. Dolar altına ve diğer para birimleri dolara bağlıydı. Bu yıllarda güçlenmiş özel sermaye ise artık daha az vergi, daha az düzenleme ve daha çok ticari serbestlik istiyordu. 1980 yılına gelindiğinde, bu istekler hayata geçirilmeye başlandı. ABD’de R.Reagan, İngiltere de ise M.Thatcher ekonomilerde serbestleşme politikalarını uyguladılar. Türkiye’ye ekonominin bu yeni çağı 24 Ocak 1980 kararlarıyla geldi. Dünyada ise «yeni küreselleşme çağı” başlıyordu.

Bunları da sevebilirsiniz