Bir ülke ekonomisi içerisinde kişi başına düşen milli gelir belirli bir seviyeye ulaştıktan sonra, ulaştığı noktadan daha yüksek seviyelere çıkamaması durumuna orta gelir tuzağı denilmektedir. Başka bir ifade ile orta gelir tuzağı kişi başına düşen gayrı safi yurt içi hasılanın belirli bir rakamın ötesine gidememesi, durgunluk içerisine girmesi halini ifade eder.
Orta gelir tuzağının ne olduğunun daha net anlaşılması açısından ülke ekonomilerinde kişi başına düşen gelir ele alındığında, kişi başına düşen yılık ortalama geliri:
1000 $’ın altında olan ekonomiler düşük gelirli ekonomiler,
1000-12.275 $ arasında olan ekonomiler orta gelire sahip ekonomiler,
12.276$ ve üzerinde olan ekonomiler ise yüksek gelire sahip ekonomiler olarak sınıflandırılmaktadırlar.
Türkiye bu sınıflandırılma içerisinde kişi başına düşen yıllık ortalama gelir bakımından orta gelire sahip ekonomiler arasında yer almaktadır. Dünya Bankası’nın son verileri göz önüne alındığında Türkiye’nin kişi başına düşen geliri 2014 yılında 10.303$ seviyelerinde iken 2015 yılında yaşanmış olan dolar kuru paritesindeki artış sebebi 9.995$ seviyelerine kadar gerilemiştir. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz rakamları göz önünde bulundurduğumuzda Türkiye ekonomisinin orta gelire sahip ekonomiler içerisinde yer aldığını görmekteyiz.
Orta gelir tuzağı ülke ekonomileri için büyük problemleri de beraberinde getirmektedir. Orta gelir tuzağı içerisinde olan ekonomilerde görünebilecek en belirgin problemler şu şekilde açıklanabilir:
Ülke ekonomisi içerisinde tasarruflar çok düşük düzeylerde seyreder. Neo klasik iktisadın temel varsayımları arasında yer alan tasarruf yatırım eşitliği varsayımı dolayısıyla da yatırımlar da düşük seviyelerde kalmaktadır.
Ülke ekonomilerinin büyüme dinamikleri arasında yer alan en önemli sektörlerden biri olan sanayi sektörü içerisinde önemli yer tutan imalat sanayi sektöründeki gelişim çok düşük seviyelerde kalmaktadır.
Ülkede üretim faaliyetlerine dair yapılan çalışmalar göz önüne alındığında sanayi sektörü içerisinde çeşitlenmenin sağlanması ihtimali azalmaktadır.
Ülke içerisinde ekonomik faaliyetlerin meydana gelmesinde en önemli iki aktör olan emek ve sermaye göz önüne alınarak inceleme yapılacak olursa özellikle emek piyasası içerisinde çalışma koşullarının gün geçtikçe daha kötüye gittiği görülmekte ve ekonomi olumsuz etkilenmektedir.
Türkiye ekonomisine dair bir değerlendirme yapılacak olursa; Türkiye ekonomisi büyüme oranları 2002-2007 döneminde yaklaşık olarak yıllık yüzde 7.2, 2008-2015 döneminde ise yıllık bazda yüzde 3.5 olarak vuku bulmuştur. Türkiye Cumhuriyet tarihinde ise ekonominin büyüme ortalaması yıllık yüzde 5 dolaylarında seyretmiştir. Türkiye Cumhuriyeti önümüzdeki 10 yıl içerisinde dünyanın en büyük ekonomileri arasına girme hedefine doğru ilerlerken, bu büyüme oranları yeterli olmamaktadır. Orta gelir tuzağından çıkabilmek için sınır rakam olarak dünya çapında kabul gören 12.275 dolar seviyesinin üstüne bu büyüme oranları ile Türkiye ekonomisi çıkamamaktadır. Geleceğe daha pozitif bakabilmemiz açısından büyüme oranları bu seviyelerin üstüne çıkarılmalıdır. Büyüme oranları bu seviyelerde seyrederken Türkiye ekonomisinin orta gelir tuzağından çıkması mümkün görünmemektedir. Ülke ekonomisi üzerinde var olan bu negatif durumlara ek olarak bir de Türkiye konjonktüründe yaşanan siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarsızlıklar da eklendiğinde ülkenin orta gelir tuzağına sıkışıp kalması kaçınılmaz olmaktadır. Ayrıca dünya siyasi ve ekonomik konjonktürünün gelecek 50 yılı içerisindeki en büyük sosyo-ekonomik problemleri olarak görülebilecek nüfus, göç ve mülteci sorunları ile Türkiye ekonomisi bulunduğu jeo-stratejik konumu nedeni ile şu aşamada dahi birçok sorunla mücadele etmek zorunda kalmaktadır.
Orta gelir tuzağı bugün Türkiye ekonomisi de dahil olmak üzere birçok gelişmekte olan ekonomiler için büyük iktisadi problemler barındırdığından dolayı, iktisatçılar açısından üzerinde çalışılan bir konu olmuştur. Yapılan değerlendirmeler orta gelir tuzağından çıkmanın bir takım ekonomik faktörlere dayalı olduğunu ortaya koymaktadır. Bir ülke ekonomisi orta gelir tuzağından çıkmak istiyorsa daha yüksek katma değerli ürünler üreten bir ekonomik yapıya bürünmelidir. Başka bir deyişle ülke ekonomisi genelinde üretimde yüksek teknolojili üretim artırılmalıdır. Bu üretim sistemine geçilebilmesi için ülke ekonomisinde yüksek teknolojiyi geliştirecek inovatif fikirlerin çoğaltılması ve bunlardan fayda sağlanması bir realite olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu realitenin ön şartı ise işgücünde eğitimin artırılarak yaratıcılık seviyelerine katkı sağlanmasıdır. İşgücü eğitimli bir yapıya kavuştuğunda ise ülke ekonomisinde daha yüksek katma değerli ürünlerin üretimi artacağından, ülke ekonomisi uluslararası alanda rekabet gücüne dayalı olarak daha çok söz sahibi olacak ve böylece gelirini artıracaktır.
Yukarıda bahsedilenler çerçevesinde Türkiye ekonomisini ele aldığımızda üretim seviyemizin orta düşük teknoloji üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. Bu yapı üzerinden Türkiye’nin üretim düzleminde gelirini arttırması durumu söz konusu olmamaktadır. Ayrıca ülke konjonktüründe yaşanan bu sorunlara ek olarak ülkemiz mülteci sorunu ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu yaşanan durumlar orta gelir tuzağı ile doğrudan korele haldedir. Bu durumu biraz açacak olursak ülkemiz nüfus artışı sabit kabul edildiğinde dahi bu üretim yapısında dahi orta gelir tuzağından çıkması kısa vadede mümkün görünmemekte iken, bu duruma negatif etki yaratacak mülteci kabulü ile nüfus daha da artmış böylece orta gelir tuzağından çıkma süreci daha da karmaşık bir hal almıştır. Bugün Türkiye’de yaşayan yaklaşık olarak üç milyon Suriyeli vatandaş ile birlikte kişi başına düşen milli gelirimiz yüksek büyüme oranları yakalayamadığımız takdirde daha da düşecektir.
Suriye’nin ekonomisi göz önüne alındığında ülkenin daha düşük bir teknoloji seviyesinde olduğu bilinmektedir. Kapitalist düzlemde ilerleyen Türkiye ekonomisi mülteciler üzerinden emek piyasalarında sömürü üzerine yoğunlaşacaklarından, üretimde mülteciler ile teknolojik ilerleme söz konusu olmayacaktır. Tam rekabet piyasaları üzerinde sermaye sahiplerinin kar marjlarını artırma isteği ile birlikte, maliyetleri düşürmek için daha düşük ücretle kalitesiz, eğitimsiz işçi sayısı artacak bir başka ifade ile istihdam içerisinde mültecilerin sayısı artacaktır. Bunun ülke ekonomisinde yarattığı etkiler de orta gelir tuzağına sıkışıp kalan Türkiye için çıkışın yakın zamanda görünmeyeceği anlamına gelmektedir. Politika yapıcılarının tüm bunları göz önünde bulundurarak kararlarını verirken Türkiye çıkarlarını göz önünde bulundurarak karar vermeleri gerekmektedir.
Eşit, Adaletli, Özgür ve Bağımsız bir Türkiye dileklerimizle…