Küresel ısınma var, tamam.
Ateşi saatte 20 kilometre hızla sürükleyen delice rüzgarlar da var, o da tamam.
Kuru hava ve otlar ile yüksek sıcaklıklar da var, evet.
Ancak bir Haziran 2025’te son bir haftada sadece İzmir’de çıkan yangın sayısı 400’ü geçti. Bu son Haziran haftasında Dikili, Seferihisar, Aliağa, Foça, Bornova, Buca, Kemalpaşa ve Çiğli’de meydana gelen yangınlar büyük zarara neden oldu. Hele korkunç yangın sonucu, benim de yaşadığım Doğankent sitesi dahil Seferihisar’dan 42 bin kişinin tahliye edildiği 29 Haziran’da sadece İzmir’de çıkan yangın sayısı 195. Evet yazıyla yüzdoksanbeş.
Bunlardan 9’u çok büyük orman yangınlarıydı.
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, 29 Haziran günü yaptığı açıklamada “Son bir ay içinde Türkiye genelinde bin 450 yangına müdahale ettik” dedi.
Tesadüf mü?
Türkiye genelinde bin 450 yangın, Ege’nin incisi İzmir’de sadece bir günde 195 yangın!
Dikkat edin yaz ayları artık Batı kesimlerinde yangın aylarına döndü.
Ege, Marmara ve Akdeniz bölgesinde ne zaman kuvvetli rüzgar esse yüzlerce yangın çıkıyor.
Tesadüf mü?
Bu sayılar her geçen yıl sürekli olarak artıyor.
Suçu küresel ısınmaya, iklim değişikliğine atmak kolay.
Ama ben olağan şüphelileri daha yakında arıyorum.
Kıyı yasası değişikliği mesela.
26 Haziran 2025 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan yönetmelik değişikliğiyle, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tasarrufundaki ormanlık alanların kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan kısımları da turizm yatırımlarına açılabilecek.
26 Haziran’da bu değişiklik yayımlandı ve üç gün sonra 90 kilometre ile esen poyraz karayelde Seferihisar kıyıları bir anda yanıp tutuştu.
Öyle ki bizim site olan Doğankent’i etkileyen yangın önce Kuzey yönünden ardından güney yönünden iki taraftan çıktı.
Rüzgar korkunç eserken helikopterler ve uçaklar bir anda ortadan kayboldu.
Söylenen gerekçe Gaziemir’de çıkan bir başka büyük yangın ve de şiddetli rüzgarda uçamayan helikopterler idi.
Oysa Rus tipi yangın söndürme helikopterlerinin iki adet rotoru (pervanesi) vardır ve en şiddetli fırtınalarda uçabilmeleriyle ünlüdürler.
Ayrıca yangın söndürme uçakları da en güçlü rüzgarlara karşı uçabilecek büyüklükte.
Velhasıl göz göre göre 345 haneli sitemizde 84 ev yandı kül oldu.
50 yıllık site tarihinde pek çok yangın atlatmıştık ama bu kez sadece belediye ekiplerinin ve tomaların yardımıyla bu kadar yapılabildi.
Doğru, pek çok yer yanıyordu ama en tehlikeli yer ihmal edilmişti.
Kıyı yasası olağan şüpheli değilse neydi?
Ülkemizde yüzbinlerce Afgan, Suriyeli, oralı buralı göçmen var ve eline 500-1000 lira tutuşturan müteahhit için kolayca orman yakabilirler.
Bir başka olağan şüpheli ise PKK unsurları. Ergenekon kumpaslarında FETÖ’cüler tarafından ortaya dökülen MİT belgelerinde Yunan istihbaratının PKK’lı teröristlere para verip orman yaktırdığını öğrenmiştik.
Öğretmeni öldüren bu vatansız hainler için orman yakmak çocuk oyuncağı.
Ayrıca dikkat edin Türkiye’de yaz aylarında çıkan yangınların büyük çoğunluğu Ege bölgesinde!
İzmir, Aydın, Manisa, Muğla, Denizli ve diğerleri sürekli yangınlarla boğuşuyor.
Doğu’dan yangın haberi ise çok nadiren geliyor!
AKP yönetiminin yangın idaresinde de elbette sorunlar çok.
Bir kere geniş çaplı orman yangınlarında ordu desteğe çağrılmıyor.
Eskiden sitemiz yakınlarında meydana gelen yangınlarda asker mutlaka devreye girer, orman ve itfaiye ekipleriyle canla başla çalışırdı.
Şimdilerde ise depremde dahi ortada yoklar!
Ayrıca yangınların en büyük yayılma unsuru olan çam ağaçları.
Bu akla ziyan ağaçların her yangın sonrası tekrardan dikilmesi çok büyük hata.
Oksijen üretme dışında hiçbir faydası olmayan çam ağaçları yangınlarda kozalaklarını el bombası gibi uzaklara fırlatıp ateşin yayılmasına yardım ediyor.
Ayrıca döktükleri iğne yaprakları da kupkuru ve yanmak için ideal.
Ege’nin kendi ağacı olan meşe ise tercih edilmiyor. Oysa meşe ağacı zor yanar.
Coğrafyanın bitki örtüsü nispeten yangınlara dayanıklı.
Orman idaresinin orman bekçilerinden vaz geçmesi de ayrı bir sorun.
Eskiden orman bekçileri sorumlu oldukları bölgeyi gözleri gibi korurdu. Son yıllarda tasarruf amaçlı bundan vaz geçildi.
Şimdi belirli bölgelerde yangın kulelerinden Orman Muhafaza memurlarınca uzaktan gözetleme yapılıyor.
Oysa ormanın içinde dolaşan görevli sahayı bilir ve kimin ne halt ettiğinin farkındadır.
1937-45 yılları arasında Türkiye’de Ziraat Bakanlığına bağlı olarak çalışan “Orman Koruma Genel Komutanlığı” olduğunu bilir misiniz?
Orman köylülerinin de diğer tarımla geçinenler gibi giderek azalması da buna eklenebilir.
Genelde Yörük kökenli olan orman köylüsü bulunduğu ormanı gözü gibi korurdu.
Şimdi ise ekonomimiz tamamen inşaat rantı üzerine bina edildi ve en güzel bölgeler müteahhitlerin hedefi haline geldi.
Sadece 2024 yılı yangın istatistiklerine bile baksak bu çok açıktır.
Türkiye’de orman yangınları 2024’te 2023 yılına göre yüzde 78 arttı!
Düşünün bir, neredeyse bir yılda iki katına yakın artmış.
Bu yıl artış daha da yüksek olacak gibi görünüyor.
Türkiye’de her geçen yıl ekonomide, kültürde, liyakatte ve eğitimde yaşanan kötüleşme ormanlardaki azalışla paralel gidiyor.
Dış güçler mi yakıyor, iç odaklar mı ateşe veriyor bunu tam olarak bilmek mümkün değil.
Sadece hayatın doğal akışına ters bir durumla karşı karşıyayız.
Keçecizade Fuad Paşa’nın Osmanlı Devleti hakkında yabancı bir devlet temsilcisine “siz dıştan biz içten yıkmaya çalışıyoruz yine yıkılmıyor” dediği rivayet olunur.
Bizdeki durum da buna benziyor.
“Her yaz hem dışarıdan hem içeriden yakılıyor yine bitmiyor bu ormanlar” desek yanlış olur mu bilemeyiz!
Tüm bunları yazarken canla başla yangınları söndürmek için uğraşan tüm kamu emekçilerini elbette tenzih ediyorum. Onların ne kadar çok çalışıp yorulduğuna bizzat şahidim.
Ama kesin olan bir şey var ki; yaz ayları artık ülkemizin Batı kesimlerinde yangın ayları olarak adlandırılmakta!