Kapsayıcı ve Sürdürülebilir Bir Küresel Ekonomi İçin İlkeler: G20 İçin Bir Tartışma Notu

Nisan 2025 Mariana Mazzucato

2025 yılında küresel sahne siyasi ve coğrafi açıdan birbirini izleyen dönüm noktalarına ev sahipliği yapacak. Güney Afrika’daki G20 zirvesi – Afrika kıtasında düzenlenen ilk G20 zirvesi – Sevilla’da yapılacak olan Dördüncü Uluslararası Kalkınma Finansmanı Konferansı ve Amazon’un derinliklerindeki Belém’de düzenlenecek olan COP30 (BM İklim Konferansı) 2025 yılı gündeminin uluslararası kısmının merkezinde yer alacak. Her forum küresel yönetişimin önemli bir boyutuna odaklanıyor; makro-ekonomik koordinasyon, kalkınma finansmanı ve iklimle ilgili eylemler. Tüm bunlar; küresel likiditenin daraldığı, sermaye maliyetlerinin arttığı, ticaret akışlarının kesintiye uğradığı, jeopolitik gerilimlerin yoğunlaştığı ve uluslararası iş birliğine olan güvenin giderek azaldığı bir ortamda gelişiyor.

Bu yılı ayrıyeten önemli kılan sadece karşılaşılan zorlukların büyüklüğü değil, bu sorunları çözmek üzere kurulmuş sistemlerin üzerindeki baskının da artmasıdır. Çok taraflılığın meşruluğu ve etkinliği baskı altındayken, söz konusu etkinlikler çok taraflılığı yeniden doğrulamak ve can vermek için fırsat kapısı aralıyor. Ancak yine de yetki alanları, jargon veya kurumsal sınırlar nedeniyle bu görüşmelerin parçalı şekilde yürütülme riski var. Brezilya Cumhurbaşkanı Lula da Silva, Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa ve İspanya Başbakanı Pedro Sánchez tarafından kaleme alınan ortak mektup, uluslararası camiayı cesur, tutarlı ve kararlı biçimde hareket etmeye çağırıp bu yıl atılacak adımların küresel iş birliğinin geleceğini şekillendirebileceğini vurguluyor.

Bu tartışma notu o çağrıya bir yanıttır. Bu metin Güney Afrika G20’de öne çıka dayanışma, eşitlik ve sürdürülebilirlik konularına dayalı birleşik bir küresel ekonomi vizyonu sunuyor. İklim, borç, gıda güvenliği, finans, sanayi politikası ve veri yönetişimi gibi alanlardaki küresel gündemlerin parçalanmasını reddedip bunun yerine uzun vadeli kamusal değer temelinde bütüncül bir çerçeve önermektedir. Çeşitli küresel gündemlere ne kadar ve ne tür finansman sağlanacağına odaklanmak yerine, daha temel bir soruyu soruyor: nasıl bir küresel ekonomiye ihtiyacımız var? Çok taraflı atılan adımları bu ortak amaç etrafında şekillendirmek, kurumsal kopuklukların aşılmasını ve finansal kaynakların daha adil ve sürdürülebilir bir küresel ekonomik düzene yönlendirilmesini mümkün kılacaktır.

Bu yalnızca Küresel Güney’e ait bir gündem değil, tüm G20 ülkeleri için ortak bir zorunluluktur. Hiçbir ülke tek başına karbon salınımı ortadan kaldırmaz veya sürdürülebilir büyümeyi kendi başına sürdüremez. Bu yolda ilerlemek hakiki ortaklıklar gerektirir. Daha dengeli bir küresel ekonomi aynı zamanda daha güçlü ve dinamik bir talep anlamına gelir ki bu da herkes için daha geniş tüketici pazarları ve yatırım fırsatları demektir.

Bu vizyonun merkezinde, G20’nin 2025 ve sonrasında savunması gereken kurumsal reformları ve politika değişimlerini işaret eden dört birbirine bağlı ilke yer almaktadır:

  1. İklim ve kalkınma hedeflerini sanayi politikasının merkezine koyarak büyümenin yönlendirilmesi

Öncelikle küresel ekonomi yalnızca daha fazla büyüme odaklı değil; yeşil, kapsayıcı ve dayanıklı olacak şekilde tasarlanmalı. Bu da ekonomi yönetiminde stratejik olarak tutum değiştirme gerektiriyor: yani piyasa başarısızlıklarını pasifçe düzeltmektense piyasaları kamu yararı doğrultusunda aktif olarak yapılandırmak gerekiyor. Piyasa şekillendirici stratejiler, ekonomik faaliyetlerin yönünü belirlemelidir. Bu stratejiler, kamu yararını maliye, finans ve sanayi politikalarına yerleştirerek; finansmanı, üretimi, inovasyonu ve ticareti bu doğrultuda şekillendirmelidir. Bunun için, yönetimlerin politika alanını yeniden sahiplenip politika girişimlerinde bulunmaları, rant arayışını dizginlemeleri ve sermayeyi yönetmeleri gerekecektir. Uluslararası düzeyde, ülkelerin yapısal dönüşüme çeşitli yollarla ulaşmalarını destekleyecek yeni bir küresel çerçeve oluşturulmalıdır. Mevcut ticaret, finans ve yatırım sistemi ise çoğu zaman cesur adımları cezalandırmakta, edilgenliği ise ödüllendirmektedir. Adil bir dönüşüm; iç politika yapımı ile uluslararası kurallar, ekonomik yönetişim ile iklim adaleti, büyüme ile ihtiyaç duyduğumuz ekonomi arasında tutarlılık gerektirir.

  1. Finansman yalnızca mevcut açıkları kapatmaya yarayan bir araç olarak değil, dönüşümün önünü açan bir mekanizma olarak yeniden ele alınmalıdır.

Mesele yalnızca daha fazla finansmanı nasıl harekete geçireceğimiz değil, aynı zamanda onu nasıl şekillendireceğimizdir. Finansal sistemleri refaha, çevrenin iyileştirilmesine ve demokrasinin canlanmasına hizmet edecek şekilde nasıl yöneteceğimizdir. Finans ne içindir? Dayanaklı ekonomiler kurmak, doğru düzgün iş imkanları yaratmak, yeşil dönüşümü hızlandırmak ve insan ile Dünya’nın uzun vadeli güçlerini artırmak için. Maliye bakanlıkları, devlet varlık fonları ve kamu kalkınma bankaları periferdeki aktörler değildir. Piyasanın kendi başına desteklemeyeceği hedeflere sermaye birinci dereceden yön verebilen yatırımcılardır. Ancak bütün potansiyelden faydalanabilmek için kısa vadeli düşünmekten yapısal hedeflere geçiş yapmamız gerekir. Bu; yatırımı cezalandıran mali kuralların düzeltilmesi, kamu varlıklarının uzun vadeli değerlerini gösteren muhasebe standartlarının güncellenmesi ve vergi politikasının davranışları şekillendirmek, serveti yeniden dağıtmak, toplumsal kapasiteyi artırmak için bir araç olarak ele alınması anlamına gelir. Bu da, kamu yatırımları pahasına eşitsizliği büyüten ve spekülasyonu ödüllendiren küresel borç ve sermaye akış düzenini yeniden ele almamızı gerektirir. Aynı zamanda özel girişimler tasarlayabilen ve yönlendirebilen, sadece riski azaltmakla kalmayan kamu kurumları kurmak anlamına gelir. Adil bir dönüşüm dağınık yapıda ve banka tarafınca kabul edilebilir projeler ile sağlanamaz. Stratejik portföyler, cesur kamu liderliği ve amaç odaklı uluslararası bir finans mimarisi gereklidir.

  1. Güçlü devlet kurumları yeniden inşa edilmeden bu dönüşüm mümkün değildir.

Gerçek bir ekonomik dönüşüm için çevik ve sonuç odaklı bir kamu sektörü şarttır. Verimlilik önemlidir, ancak devletin uygulama, yönlendirme ve eşgüdüm kapasitesi pahasına değil. Devletler, sadece düzenleyici bir rol üstlenmekle kalmamalı; piyasaları yönlendiren ve ortaklaşa şekillendiren bir pozisyona geçmelidir. Bu, kamu kurumlarının içinin boşaltılmasına bir son verilmesini ve kamu hizmetinin; deneme yapabilen, öğrenen, uyum sağlayan ve kurumsal sınırlar ötesinde harekete geçebilen dinamik yetkinliklerle donatılmasını gerektirir. Çeviklik, daha az kaynakla daha fazlasını yapmak demek değil, karmaşıklığı yönetme ve uzun vadeli dönüşümü yönlendirme kapasitesi inşa etmek demektir. Aynı zamanda, kamu yatırımlarının kamu yararı üretmesini sağlamak için özel sektörle kurulan ortaklıkların dengesi yeniden kurulmalıdır. Sözleşmelere ve finansman düzenlemelerine; iklim eylemi, yerel istihdam ve bilgi paylaşımı gibi konularda net koşullar dâhil edilmelidir. Bu inovasyonu bastırmak için değil, teşvikleri ulusal önceliklerle uyumlu hâle getirmek içindir. Böylelikle; doğrudan, karşılıklı sorumluluk ve ortak amaç üzerine kurulu bir zeminde devlet ile piyasa aktörleri arasında yeni bir toplumsal mutabakatın temelleri atılmış olur.

  1. Dünya genelinde yaşanan küresel sorunlar karşısında, eşitlik ve dayanışma esaslı yeni iş birliği modelleri gerekiyor.

Çok taraflılık, yavaş ilerleyen bir uzlaşı forumundan, koordineli ve amaç odaklı eylemin bir aracına dönüşmelidir. G20, sahip olduğu eşsiz siyasi ve kurumsal etkinin gücüyle, küresel ekonomik yönetişimde cesur reformları ilerletmeye hazır koalisyonları bir araya getirerek bu dönüşümü hızlandırabilir. Bununla birlikte sanayi politikası ve iklim finansmanı alanlarında sınır ötesi iş birliğini destekleyecek yeni küresel mekanizmalara ihtiyaç vardır. Ulusal sanayi stratejilerini koordine etmek ve yatırımları uyumlu hale getirmek için küresel bir yapı kurulması, zararlı rekabeti azaltırken uluslararası deneyimlerden öğrenmeyi de güçlendirir. Bu reformlar, iklim konusunda atılacak adımların yeni bir bağımlılık ve dışlanma alanı haline gelmesini engelleyerek, ortak refah ve küresel dayanıklılık için gerçek bir fırsat olmasını sağlayacaktır.

Bu tartışma metni, sadece daha verimli ya da rekabetçi değil, daha adil, daha çevreci ve daha dayanıklı olarak tasarlanan hedef odaklı bir küresel ekonomi öngörüyor. Verimlilikte artış sadece sermayede değil, ücretlerde de artışları sağlamalı. Teknolojik yenilikler paylaşılmalı, biriktirilmemelidir. Yatırımlar en çok ihtiyaç duyulan alana yönlendirilmeli, kısa vadede en çok kâr getirene yönlendirilmemeli. Bunlar idealist hedefler değil; adil bir dönüşüm için ön koşullardır. Doğru yapıldığında, bu dönüşüm hem Küresel Kuzey hem de Güney için ortak bir fırsattır. Bu ekonomiler ayrı yollarda ilerlememektedir. Aksine derin şekilde birbirine bağlıdır. Yeşil sanayileşme, dayanıklı tedarik zincirleri ve teknolojiye adil erişim, güçlü sınır ötesi sinerjiler yaratabilir. Daha adil bir küresel ekonomi, refahın paylaşımını sağlayan yeni bir tür karşılıklı bağımlılığa dayanır.

Güney Afrika’nın liderliğinde G20 bu vizyonu eyleme dönüştürebilir. Dayanışma, eşitlik ve sürdürülebilirlik rehber ilkeleri olarak benimsenerek, 2025 G20 Zirvesi bir dönüm noktası olabilir. Ekonomiyi şekillendirme, geleceği finanse etme, kamu kurumlarını yönetme ve sınır ötesi iş birliği yapma biçimimizi yeniden tanımlayabilir. Görev acildir. İlerleme yolu nettir. Harekete geçme zamanı şimdi.

Kaynakça

Bunları da sevebilirsiniz