Eğitim Deneyimleri – Ah… Vietnam

Yıllar önce, sanıyorum 2008-2009 yılında Çin yılbaşısı tatilinin olduğu Şubat ayında Şangay’a beni ziyarete gelen yakınımla, ilk önce Hainan adasına gittik. Bu ada Çin’le Vietnam arasında uzun yıllar el değiştirmiş ve uzayan bir anlaşmazlık konusu olmuş. Her neyse, şu anda Çin’in en turistik bölgelerinden biri halinde ve inanılmaz yatırımlar yapılmış, o gittiğimiz yıllarda bile inanamadık gözlerimize. Bir iki yıl içinde ada gökdelenlerle doldu, deniz kenarlarında birçok otel yapıldı. Biz gittiğimizde kiralık evler, otellerin özellikle Rus turistlerle dolu olduğunu gördük. Restoranlardaki menüler, tabelalar bile hep Rusçaydı.

YUNNAN’IN BAŞKENTİ KUNMİNG VE SİYAH ÇAY

Hainan tatilimizin ardından Yunnan eyaletinin başkenti olan intişamlı Kunming şehrine gittik. Bu şehrin güzel geniş yollarında bisikletle dolaştık, ara sokaklara girdik çıktık, bir ressamın evindeki sergisini izledik, ondan tablolar aldık. Çarşı Pazar dolaşırken bir de ne görelim her tarafta çaydan yapılmış heykeller, biblolar, süsler… buranın koyu çayı meşhur. Bir gölün etrafındaki parkta sergilenen etnik grupların kültürlerini tanıtan danslarını, gösterilerini seyrettik. Ne gariptir ki, seyrettikçe bu insanları Amerika’daki kızılderilileri sanki buraya taşımışlar, gibi düşündüm. Bağlantı müthiş. Daha sonra 12 saatlik çok güzel bir otobüste, dağlardan aşarak, şahane yollarda nefis manzaralar görerek bir otobüs yolculuğu yaptık.

ÇİN-VİETNAM SINIRINDA ÇİN YILBAŞISI

Vietnam sınırındaki sanıyorum Hekou kasabasına ulaştık. Burası da oldukça turistik bir yerdi, burası Vietnam’a geçiş noktasından biriydi ve birçok yerli ve yabancı turist vardı. Turistler Vietnam’a köprüden yürüyerek geçiyordu, arada sadece bir nehir vardı. Kasabada 1 gün kaldık, çok neşeli bir yerdi. Çin yılbaşısına tam denk geldiğimiz için bütün restoranlar kırmızı fenerlerle süslenmişti, her yerden müzik sesleri geliyordu ve hemen hemen her saat kafeler restoranlar doluydu. Vietnam’a geçmeden gelen turistlerden Vietnam parası dong ile Çin parası yuanlarımızı değiş tokuş yaptık. Ertesi gün kahvaltımızı edip yürüyerek karşıya geçtik.

NEHİRDEN VİETNAM’A GEÇİŞ

Karşı tarafta yaşam Çin’in tam tersiydi. Yollarda kimsecikler yoktu. Garip bir sessizlik… Bir restoran gördük, o da bomboştu, tek tip yemek vardı, noodle soup dedikleri makarnalı çorba. Yağsız, tuzsuz birşey. Neyse açtık, yedik ama o porsiyonla doymadık. İstasyonu sorduk, tarifle bulduk. İstasyon da bomboş, kimse yok. Bütün gişeler boş ve kapalı. Neredeyse öğlen oluyor. Hava soğuk gibi. Oturduk bekliyoruz, çok bekledik, bir Vietnamlı genç delikanlı geldi. Hemen onu soru yağmuruna tuttum çünkü ingilizce biliyordu. Güneyden geliyormuş, bankada çalışırmış, yılbaşı tatili aynı Çin gibi burada da kutlanıyormuş. O da Hanoi’ya gidecekmiş. Memleketini tanımak istermiş. Bize gişe panolarındaki yazıları okudu, trenin akşamüzeri 6.30 da geleceğini, gişelerin de 1 saat önce açılacağını söyledi. Birlikte çıktık, biraz dolaştık. Neyse sokaklar dolmaya başlamıştı. İstasyona geldiğimizde şaşırtıcı bir kalabalık ve sürpriz…, gişelerin hepsinde bilet kalmadı yazılıydı. Nasıl olur, daha şimdi açıldı, nereye gitti biletler. Danışıklı döğüş oldu yine. Hemen karaborsa başladı. Üçkuruşluk biletler turistlere dolarla 10 misline satılır oldu. Tipsiz adamlar ortalığı doldurdu, bize yanaşıp yanaşıp bilet satmaya çalıştılar. Neyse ki Vietnamlı arkadaş “Siz burada oturun, ben hepimize onlara belli etmeden bilet alacağım, siz alamazsınız, karaborsacılardan kurtulamazsınız” dedi. Aynen dediği gibi biletlerimizi aldı. Bir dolu turist Sapa denilen etnik dağ bölgesinden gelmişlerdi.

SAMİMİ TREN YOLCULUĞU

Hep birlikte gelen trene bindik. Tren yüzyıl öncesinden kalma, sallana sallana yol alan, ahşap oturma yerleri olan bir trendi. Yol boyunca devamlı her yarım saatte bir duruyor, köylülerle kasabalılarla dolup dolup boşalıyordu. Bir ara uyumaya çalışırken üstümde bir ağırlık hissettim, bir baktım kucağımda genç ufak tefek bir delikanlı uyuyor. Karşımda da aynı durumları gördüm. Herkes şaşkınlıklar içindeydi. Burada da insanlar böyle demek. Teklifsiz dostluk… Geliyorlar, gülüyorlar, sesli konuşuyorlar, ellerindeki radyolardan müziği açıyorlar. Sonra birisine dayanıp uyuyor, ve gidiyorlar.

HANOI GÖRÜLMELİ

Sabaha karşı karanlıkta Hanoi’ye vardık. Vietnamlı dostumuz ve diğer Hanoi bilen turistlerin yardımıyla otelimizi yürüyerek bulduk. Gündüz şehri gezdik, çok güzel şehir, her tarafta çok büyük ağaçlar ve parklar vardı. Daha sonra diğer turistlerden de fikir alarak kuzeyden güneye doğru kah minibus, kah tren, kah otobüsle şehir şehir dolaşarak Saygon’a kadar indik. Halktan ingilizce bilenlerle sohbet ettik. Hiçbir yerde açık banka bulamadığımız için kartlarımızla para çekme imkanımız olmadı, elimizdeki parayla idare edelim diye neredeyse aç kaldık. O zamanlar kredi kartı bizde varsa da Vietnam’da hiçbir yerde kullanılmıyordu. Saygon’da Savaş Müzesini gezdik. Müze müthiş bir müze, yüreğimizi dağladı resmen, fotoğraflardan Amerikan Savaşının vahşetini, Fransızların işkence hanelerini, giyotinlerini hepsini gördük. Hava birden inanılmaz sıcak ve nemli oldu, gündüz sokaklarda dolaşmak mümkün değildi, zaten sokaklar kırık dökük, çöp içinde, insanlar asık suratlıydı. Hanoi şehrinin sakinliği, rahatlığı burada yoktu. Müzeden sonra otobüse binip 2 saatte Kamboçya’ya geçtik. Ama hep Saygon aklımın bir köşesinde tekrar gezilmesi gerekiyor diye kaldı.

10 YIL SONRA HANOI

Yıllar sonra 2019’da geçen yazımda bahsettiğim okul gezimizi Hanoi’ye yaptık. Evet Vietnam çok gelişmişti. Ama yine de bizi üzen birçok şey başımızdan geçti. Bazan bindiğimiz taksilerde bir önceki gün gittiğimiz aynı uzaklık olmasına ragmen, taksimetrenin normalden çok hızlı döndüğünü, çok yüksek ücret yazdığını gördük. Şöförle aramızda tartışma çıktı. Alışverişlerde mutlaka pazarlık yapmamız gerektiğini öğrendik, aksi takdirde alacağınız fiyatın çok mislini ödüyordunuz. Bir standard yoktu.

Okul gezimizin sonuna doğru otobüsle havaalanına giderken bir alışveriş merkezinde durduk, öğrenciler alacaklarını aldılar, ben tuvalete girdim, çıkınca elimi yüzümü yıkarken telefonu hemen yanıma koydum. Bir el yavaşca telefonu o sırada aldı, yüzüm ıslak emin olamadım, o an baktım telefon gitmiş, hemen fırladım, iki genç iş elbiseli siyah etek beyaz gömlekli bayan, hızlı hızlı yürüyorlar,ortalıkta da kimseler yok, birini kolundan tutarak onları durdurdum, telefonumu verin dedim ingilizce. İkisi de anlamaza yattılar tabii. Boş gözlerle bakarak yürümeye devam ettiler.

KİMSE KİMSEYİ ELE VERMİYOR…

Hemen oradaki güvenlikçiye anlattım, tabii bunlar hep vücut diliyle oluyor. O da anlamaza yattı. Ögrenciler etrafımıza toplandı, hep birlikte hemen güvenlik şefini aradık bulduk, cctv de bakalım duruma dedik. Tuvaletlerde kamera yokmuş, ama tam tahmin ettiğim gibi iki bayan tuvaletten çıkıyor ve hemen arkalarından ben koşuyorum, başka da insan yok zaten ortalıkta. Tuvalette sol tarafımda biri vardı ama o zaten telefonu alamazdı. Adam kem küm biliyor ingilizce, adama bu kızların 3. Kattaki mağazada çalıştıklarını söylüyorum, yerleri belli ama adam kılını kıpırdatmıyor. Ben polis değilim diyor, o zaman polis çağıralım diyorum. Polis gelmez, sizin karakola gitmeniz lazım diyor. Karakol nerede kimbilir… Karakola giderseniz zabıt tutarlar, bir haftadan önce birşey yapmazlar diyor. Tabii bu yokuşa sürmelerin sonucunda telefonumu o iki bayana hediye edip dönüş yolumuza devam ediyoruz. Görülüyor ki, halk arasında büyük bir dayanışma var, kimse kimseyi ele vermiyor.

Ah Vietnamlı kardeşlerimiz, taksimetreleri değiştirdiğiniz, her yerde turistlerden para koparmaya çalıştığınız, karaborsayı iyice geliştirdiğiniz, telefonumu çaldığınız, kimbilir daha neler neler yaptığınız için size kızıyorum ama bir yandan da sizlerin ne büyük zorlukları alt ederek daha dün savaşlardan kurtulduğunuzu düşünerek, sizleri anlamaya çalışıyorum. 17 yıllık bir savaşı büyük kahramanlıklarla koskoca Amerika’ya karşı sürdüren ve sonunda milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine karşılık savaşı kazanan bir ulusa saygım çok büyük. Ama niye böyle yapıyorsunuz… Yıllarca okul yüzü görmediniz, hep savaştınız, hep başınıza bombalar yağdı, ülkenize gelen bütün turistleri de mi düşman bellediniz… geçmişi silmeye çalışıyorsunuz, gerçekten çok acı bir geçmiş, anlıyorum… yeni nesil biraz ne yapacağını bilmez halde, bir dolu fırsatçı ortalığa dökülmüş, hatta Amerikan kültürünü beğenen bir dolu gençler bile var. … size bir türlü kızamıyorum, sonunda toparlanacaksınız, doğru yolu göreceksiniz biliyorum ama hadi artık biraz silkinin, doğru bir yaşama geçin.

OKULLARDA GELENEKSEL “ULUSLARARASI GÜN”, VİETNAM’I İNCELİYORUZ

Aradan 5 yıl geçmiş…2024 Kasım, bu yıl okulumuzda her yıl olduğu gibi geleneksel “International Day” yapıldı, benim sınıfım Vietnam’ı seçti ve hazırlıklarımız başladı. Öğrenciler kendi aralarında hemen yakın arkadaşlarıyla gruplaştılar, hazırlık yapacağımız konu başlıklarını yazdık, Vietnam’ın kültürü, ekonomisi, siyasi tarihi, coğrafyası, kültürü, müzik, sanat vs., konuştuğu dil, şu anda nasıl yönetildiği, gibi konuları 10 öğrenci paylaştı. İki hafta öncesinden hazırlıklar başladı, öğrenciler bu konuları araştırdı, panolara makaleler yazdılar, posterler hazırladılar, resimler yaptılar, sınıflarını süsleyerek bunlarla donattılar. Hatta Fransız Savaşından sonra Amerikan Savaşını da resmeden fotoğraflar koyarak erkek öğrenciler Vietnam savaşını temsilen bir dekor yarattılar, savaş kıyafetleri giyerek, plastik tüfekler, sopalar, temsili silahlar yaparak geçmişi canlandırdılar. Gelen öğrencilere aktif savaş dekoru içinde gerilla savaşının inceliklerini gösterdiler, bunu bir oyuna çevirdikleri de söylenebilir. Kız öğrenciler geleneksel Vietnam müziği eşliğinde bir örnek milli Vietnam kıyafeti giyerek ve saçlarını onlar gibi tarayarak güzel bir sunum yaptılar. Gelen ziyaretçileri karşılayarak Vietnam hakkında herkesi çok güzel bilgilendirdiler. Bu etkinlikler sonunda da okulda jüri tarafından yapılan değerlendirmede, bazı konularda birinci ve üçüncülük ödülleri aldılar.

YENİDEN VİETNAM

Geçenlerde 5 günlük tatilimiz vardı, hemen kolları sıvadım, vizemi aldım, uçak biletlerimi aldım, şehir merkezinde bir hosteled yerimi de ayarladıktan sonra uçakla Ho Chi Minh (Saygon)’a gittim. Yine tatsız bir olay yaşamamak için çok dikkat etmeye kendi kendime söz verdim. Gece yarısı havaalanına inince, hemen telefonuma kart aldım. Çıkar çıkmaz bir taksici geldi, onunla epey bir pazarlık yapıp 9 Hostel’e geldim. Phat adındaki resepsiyondaki genç delikanlı adının bu olduğunu ama bana bu adı kullanmak yerine John kullanmayı tercih ettiğini söyledi. Neden dedim adın güzel… Ama ingilizce şişman anlamına geliyor, alay konusu olsun istemem dedi. Çok duyarlılar. Hemen ertesi gün için Mekong Nehir turu aldım.

MEKONG NEHRİ

Sabah erkenden Mekong nehri üzerindeki tur yerine geldik. Mekong nehri dünyanın 12nci uzun nehri, 4900 km uzunluğunda olduğu tahmin ediliyor. Bu nehir Güneydoğu Asya’da Çin’in Çinhay bölgesinden doğan, Tibet’in doğusundan geçerek Yunnan’ı boyladıktan sonra Myanmar- Laos, Laos-Tayland ve Laos-Kamboçya sınırlarında akarak, Vietnam’a ulaşan bir nehir.

Turumuzda herşey oldukça düzenli, otelin kapısından turistler toplanıyor, sonra nehirde gruplar halinde geziye götürülüyor. Mekong nehri çok kirli bir nehir ama bu nehirde yaşayan çok da canlı türleri var. Mekong nehrine bağlı derelerin içinde turistler için gezi yerleri yapmışlar, buralardaki mini atölyelerde, bahçelerde hindistan cevizlerini kırıp, içlerindeki suyla, etli kısmını koca bir öğütücüye koyup pişiriyorlar, neticede tatlı bir hamur meydana geliyor, bu hamura şekil verip içlerine fındık fıstık koyarak şekerleme yapıyorlar, hemen orada genç kızlar bunları paketliyor ve gelen turistlere anında satıyorlar. Hem de herkes bu işleyişi başından sonuna kadar izliyor. Sonra bir restoranın bahçesinde arıcılıkla ilgili bilgi aldık. Arıların nasıl yetiştirildiğini, çıkan bal ve bal ürünlerinin nasıl yüz kremi, vitamin vs. haline getirilip satıldığını gösteriyorlar, yine eller cebe. Sonra başka bir bölümde şişelerin içinde alkolde yılan, akrep gibi hayvanlar şişeleri tanıtıyorlar, ama alan olmadı, belki Çinli turistler alıyordur. Bir iyice doyurulmuş piton yılanı getirdiler, herkesin boynuna koyup yılanla tanışmamızı sağladılar. İlginçti, daha sonra da havuzlarda, timsahlar ve yılanlarla dostluk kurduk ve yemeğimizi yiyip döndük.

Mekong üzerinde su kuklaları gösterisinin de çok iyi olduğu söyleniyor. Bunu daha önce bahsetmiştim, başka bir yerde seyrettim, hayran kaldım, büyük bir sanat, suyun altından bambularla suyun üstündeki kuklaları çok hoş senaryolarla oynatıyorlar. Çok değişik bir sanat dalı.

MÜHENDİSLİK HARİKASI CU CHI TUNELLERİ

İkinci gün ise Cu Chi Tünellerini gezdim. Rehberimiz oldukça yurtsever ve heyecanlı bir genç hanımdı. Savaş taktiklerini, kısaca Vietnamın 2. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası tarihini bize özetledi, kendisi üniversiteden sosyal bilimlerden mezunmuş. Hepimizin sorularını sabırla yanıtladı. Cu Chi bir kasaba, Vietkong gerillalarının bir üssü olmuş zamanında, şimdi de müze olarak kullanılıyor.

Cu Chi, Ho Chi Minh’in 70 kilometre kuzey batısında yer alan bir kasaba. Bu küçük kasaba, 200 kilometre uzunluğunda olup Kamboçya sınırından Ho Chi Minh Şehri’nin kuzeyine kadar uzanan ve bir bölümü henüz keşfedilmeyen yer altı tünelleri ile ünlü. Fransa işgali sırasında 1940’lı yıllarda yapılmaya başlanan tüneller, Vietkonglular tarafından genişletilmiş.  Amerikan Savaşı sırasında kullanılmış. Ho Chi Minh Şehri’ne yakın olması, nehrin tünellere doğal koruma sağlaması, toprağın killi yapısı, tünellerin bu bölgede oluşturulmasına neden olmuş. (https://kucukdunya.com/muhendislik-harikasi-cu-chi-tunelleri/) Burada gerillaların ve halkın kullanılmış Amerikan füze ve silah artıklarını yeniden işleyerek kendilerine göre basit silahlar haline getirildiğini gördük, tünellere girdik, hiçbirimizin yarım saatten fazla dayanamayacağı kadar dar ve kısa tünellerin içinden geçmeyi denedik, saldırı sırasında nasıl izlerini yok ettiklerini, düşmanı şaşırtma taktiklerini, talim alanlarını, duman çıkarmadan yemek pişirme usullerini, hamile ve hastalar için tunellerde ayrılan ACİL YARDIM bölümlerini gördük. Hatta o dönemde kullanılan tüfeklerle atış bile yaptık.

SAVAŞ MÜZESİ

O heyecanla şehre dönünce doğru Savaş Müzesine (War Museum) gittim. Daha da geliştirmişler, 3 kat gez gez bitmiyor. Birinci katta bu savaşakarşı yapılan protesto gösterileri ve milletlerin yaptıkları yardımlar, toplantılar, protesto etkinlikleri gösteriliyor, hem film olarak hem de duvarlarda yazılı olarak.

O bölümde Türkiye’nin isminin olmaması dikkatimi çekti. Onlarca devletin büyük isimleri, devlet başkanları, protesto mitingleri gösterilirken neden acaba Türkiye’de yapılan protestolardan haberleri olmadı… diye düşündüm ve üzüldüm.

VİETNAM DERLENIP TOPARLANMIŞ

Ziyaretimin 3. gününde eski bir arkadaşımla buluşup güzel bir yerde kahvaltı yaptık, orada ilk defa yumurtalı kahve denedim. Çok güzeldi bence. Bir de Vietnam’ın çok sert Highlands Kahvesi var, o da bana fazla acı ve sert geldi ama kahve sevenler için çok cazip herhalde, sadece bu kahveyi satan kafeler mevcut. Akşamüzeri dolaşmaya çıktığımda ise yürüme yolunu buldum, bu yolun başında çok büyük bir Opera ve Senfoni Orkestrası Binası gördüm, ışıklandırılınca da müthiş bir görüntüsü oldu. 1898’de çalışmaya başlayan bu Opera ve Senfoni Orkestrası Binası 500 kişi kapasiteli. Şu anda Bambu Circus adlı bir müzikal sahnelenmekte ama denk gelemedim. Onun tam önünde ise ulusal kahraman Ho Chi Minh’in büyük bir heykeli bulunuyor. Sonra yürüme yolu ara ara havuzlar ve heykellerle süslenerek devam ediyor. Geceleri ailecek yürüyüşe çıkanlar, boşta gezenler, sevgililer, gençler için harika bir geçit yeri. Yol boyunca hiçbir vasıta olmaması çok güzel, yan taraflarda vasıtalar var ve yol kenarları da çeşit çeşit renkli mağazalarla dolu. Bir sanat sergisi gördüm ve hemen içeri girdim, tablolara baktım, sonra üst katta da var mı acaba diye orada beni izleyen görevli hanıma sordum. “evinize mi tablo alacaksınız, yoksa arkadaşınıza mı?” diye sormaz mı… Hayır ben gezmeye geldim, hiçbirşey almayacağım deyince de bana tuhaf tuhaf bakması… daha Vietnamlı vatandaşlar sanat sergisi gezme alışkanlığı edinmemiş anlaşılan, yada sadece cebinde parası olan mı galerilere geliyor!

Bu gezimde Vietnam için sevindim, insanlar çalışkanlaşmış, yollar temizlenmiş, arabaların hepsi yenilenmiş, binalar elden geçirilmiş, hayat düzene sokulmuş, taksiler ve taksimetreleri doğru ayarlanmış, ve bir dolu güzel okul, müzik okulları, spor okulları, spor tesisleri açılmış. Bu hızla ve çalışkanlıklarıyla önümüzdeki yıllar rotalarını değiştirmeden giderlerse, kötü huylardan arınıp bellerini iyice doğrultacaklarına inanıyorum.

RESİM ALTI

CU CHİ TUNELLERİ ikinci resim https://kucukdunya.com/muhendislik-harikasi-cu-chi-tunelleri/

Bunları da sevebilirsiniz