Teğmenler neden kılıç çekti?.. Doğru mu yaptılar?
Bundan sonra ne yapacaklar?.. Yazık değil mi?….
Bu soruları geçelim..
Ben size, yüreğinde daima “Mustafa Kemal’in teğmeninin yüreğini” taşıyan Doğan Avcıoğlu’nu tanıdığım kadarıyla anlatacağım..
En uzakta, erişilmez, hayran olunan, Türkiye yaşadıkça, evren sonsuza kadar durdukça hep orada kalacak olduğuna inanılan bir simge yıldız..
Benim için, Doğan Avcıoğlu da işte böyle biri idi..
Sorarım..
Kütüphanemin baş köşesinde yer alan baş yapıtı Türkiye’nin Düzeni (Kırmızı Kedi), Devrim ve Demokrasi Üzerine (Tekin Yayınevi), Devrim Üzerine (Bilgi Yayınevi), 31 Mart’ta Yabancı Parmağı (Bilgi Yayınevi), Türklerin Tarihi (Tekin Yayınevi, 5 cilt), 1838’den 1995’e Milli Kurtuluş Tarihi (Tekin Yayınevi, 5 cilt).. Ve, YÖN dergisi.. Ardından Devrim gazetesi.. Yüzlerce yazı..
Kutup Yıldızı’nın gökyüzüne yayılan parıltılarıdır bunlar..
Derin araştırmacı, derin vatansever, derin devrimci, derin gazeteci, derin yazar, derin devletçi, derin Atatürkçü, derin kamucu, derin insan ve de derin Türk..
Hiç bir yüzeyseli olmayan, güncel politikadan bir şey beklemeyen, daima kurtuluş yolunda Devrim için çalışan, çabalayan bir idealist..
Öyle bir kutup yıldızı ki, nice ülkem aydınını peşinden sürükledi, onları kucakladı bir yüce ideale baş koydurttu..
Sonunda hayal kırıklığına uğradı ise de, işaret ettiği çizdiği yol; hala alternatif bir umut olarak yaşamakta..
Fırtına gibi bir yaşam
Doğan Avcıoğlu, 1926’da Bursa’da dünyaya geldi. İlk ve orta öğreniminin ardından Fransa’da siyasal bilimler eğitimi aldı. Türkiye’ye döndüğünde Ortadoğu Amme Enstitüsü (TODAİ) de asistan oldu. Merkez Bankası’nda raportör olarak çalıştı.
1956’da, AKİS ve KİM dergisine yazılar yazmaya başladı. CHP araştırma biriminde görev aldı. Ulus gazetesinde yazılar yazdı. 1950’lerin son yıllarında iktidar-muhalefet ilişkilerinin sertleştiği dönemde Akis dergisini yönetti. 27 Mayıs darbesinin ardından Kurucu Meclis’te görev aldı. Vatan ve Ulus gazetelerinde yazılar yazdı, TRT’de dış politika yorumları yaptı.
1961’de Mümtaz Soysal ve Cemal Reşit Eyüpoğlu ile birlikte haftalık YÖN dergisini kurdu. Dergi, Türkiye yurtsever sol hareketinde önemli rol oynadı. YÖN, 1930’ların Kadro hareketine benzer düşünceler dile getirdi. Avcıoğlu yazılarında Atatürk sonrası Tek Parti devrini, alt yapıda dışa bağımlı sermaye ve toprak ağalarının etkisi altında kaldığı için eleştirdi.
1969’da, Yön’deki görüşlerini siyasi bakımdan daha net bir biçimde dile getirdiği haftalık DEVRİM gazetesini çıkarmaya başladı. 12 Mart 1971 Muhtırası’na kadar çıkardığı haftalık Devrim gazetesinde yayımlanan yazılarında “Devrim”in Kemalist aydınların yol göstericiliğinde ve Kemalist “genç subay”ların öncülüğünde geniş bir cephe” tarafından Millî Demokratik Devrim (MDD) olarak gerçekleştirilebileceğini öne sürdü.
12 Mart 1971 muhtırasına giden süreçte Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı Devrim gazetesi etrafında, içlerinde kot isimleriyle Kara ve Hava Kuvvetleri Komutanı orgenerallerin ve kurmay albayların bulunduğu yurtsever muvazzaf subaylar ve ilerici aydınlar buluştular ve gizlice örgütlendiler….
Devrim niye gerçekleşemedi?
“Millî Demokratik Devrimciler”, o dönemin siyasi partilerinin demokrasi anlayışının bir oyalamaca olduğunu ileri belirterek “Milliyetçi-devrimci yöntem” olarak ifade edilen ilkeler doğrultusunda parlamento dışı muhalefeti ve devrimci bir ulusal kalkınmayı savunuyorlardı. Bu fikir, devlet yönetimine el koymakla işe başlayacaktı.. Yani bir anlamda duraksamış ve donmuş gördükleri 27 Mayıs İhtilali’nin yeniden devamını istiyorlardı..
Ancak içlerinde Mahir Kaynak isimli ve iktisat fakültesi asistanı kimlikli bir MİT ajanı vardı, her toplantı ve etkinlik, MİT’e, sağ eğilimli Orgeneral Tağmaç’ın başında olduğu Genel Kurmay’a ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a bildiriliyordu. Mahir efendi, çok mahir bir şekilde hareketin lideri görünümündeki emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu’nun sırdaşı ve sağ koluydu..
Doğan Avcıoğlu’nun da içlerinde bulunduğu Devrimciler, 9 Mart 1971 tarihinde bir darbe planlanmıştı.
Fakat.. Başaramadılar.. “Darbe” yerine “Muhtıra” kapıyı çaldı..
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın, Genel Kurmay’ın ve MİT’in ustalıkla organize ettiği ve CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’den de onay alınan 12 Mart 1971 Muhtırası’ndan sonra, üç gün önceki 9 Mart 1971 askeri müdahale teşebbüsü hazırlığında “orduyu başkaldırmaya teşvik” iddiasıyla birçok yüksek rütbeli subay ve önemli aydınlarla birlikte yargılanan ve beraat eden Avcıoğlu, 1973’te siyasal yaşamdan çekildi.
4 Kasım 1983’te, mide kanseri tedavisi gördüğü İstanbul’da öldü. Vasiyeti üzerine Büyükada’da toprağa verildi. İki kez evlenen Doğan Avcıoğlu, Sevil Yurdakul ile olan evliliğinden iki erkek çocuk babası idi.
YÖN bildirisi neydi?
Doğan Avcıoğlu, 27 Mayıs İhtilali’nden sonra gelişen düşünce akımları çerçevesinde oluşacak “Sosyalist Kemalizm”in, ülkeyi içine düştüğü Emperyalizmin güdümündeki vahşi Kapitalizm ve Feodalizm kıskacından kurtarmak ve yeniden Atatürk devrimlerinin çağdaş uzanımını yaratmak için Devrim arzuluyordu. .
Bunun için Türk aydınlarını bir bildiri çevresinde toplamak istedi. Bu aslında daha sonra bir kadro hareketine dönüşecekti. Bildiriyi kimler imzaladı:
“.. Kevork Acemoğlu, Muammer Aksoy, Mete Akyol, Sadun Aren, Doğan Avcıoğlu, Deniz Baykal, Çetin Altan, Korkut Boratav, Alev Coşkun, Sencer Divitçioğlu, Oktay Ekşi, Tarhan Erdem, Muzaffer Erdost, Sabahattin Eyüboğlu, Turan Güneş, Abdi İpekçi, Tarık Dursun K., Ceyhun Atıf Kansu, Suphi Karaman, Coşkun Kırca, Mehmet Ali Kışlalı, Fethi Naci, İlhan ve Turhan Selçuk, İlhami Soysal, Mümtaz Soysal, Kemal Tahir, Server Tanilli, Erdoğan Teziç, Cavit Orhan Tütengil gibi isimler…”
Bildirinin ana ekseni, Türkiye’nin “Amerikan Emperyalizminin güdümündeki kapitalist yoldan” kalkınamayacağı idi. Üstelik hızla gelişen ve kök salan gerici, Arapçı akımlar Anadolu’yu harmanlıyor, kısır partisel gelişmelerin ışığında ürüyordu. Türkiye emperyalizmin, kapitalizmin, feodalizmin, gericiliğin boy gösterdiği bir senaryoda, hem nefes almakta zorlanıyor, hem de ekonomik olarak esaret altına giriyor, kısaca Atatürk devrimlerine tam aksi bir süreçte geriliyordu. Bu yüzden çağdaş uygarlıktan epey geri alan kalan Türkiye’de, “Devrim” şarttı..
YÖN bildirisinde şu görüşler savunuldu:
“Atatürk devrimleriyle amaç edinilen çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmanın, eğitim davasını sonuçlandırmanın, Türk demokrasisini yaşatmanın, sosyal adaleti gerçekleştirmenin ve demokrasi rejimini sağlam temeller üzerine oturtmanın, ancak, iktisadi alanda hızla kalkınmakta, yani milli istihsal seviyesini hızla yükseltmekte göstereceğimiz başarıya bağlı olduğuna inanıyoruz.”
Büyük bir külliyat oluşturan kitapları
TÜRKİYE’NİN DÜZENİ
12 Mart 1971 Muhtırası’na uzanan dönemde her asker ve sivil Türk aydının satır satır okuduğu ve yoğun bir şekilde etkilendiği Türkiye’nin Düzeni kitabı, Türkiye’nin, geri kalmış ülkeler arasındaki yerinin nedenlerin araştırır ve Devrim yolu ile yeni bir kalkınma heyecanının ve emeğinin yaratılmasını savunur.
Japonya, 19. Yüzyılın ilk yarısında ortaçağ karanlıkları içinde yaşarken bir silkinişte kalkınabilmiştir de, Almanya 2.Dünya Savaşı sonrasında perişan olmuş ta sonra yeniden nasıl dirilebilmiştir?..Türkiye, taaa Tanzimat dönemlerinden itibaren 150 yıllık yenileşme ve Batılılaşma çabalarına karşın, neden hâlâ Emperylizmin güdümünde geri kalmış bir ülkedir?
Tarihsel kökenli sosyo-ekonomik bir değerlendirme olan bu kitap, çağdaşlaşma çabalarındaki başarısızlığın nedenlerini ortaya koyarken, çağdaşlaşma yollarının araştırılmasına da imkan vermektedir.. “Türkiye’nin Düzeni” yapıtı, dün ve bugün ile yetinmeyerek yarının Türkiyesi’nin bu temel sorununa devrim açısından bir yanıt getirmeye çalışmıştır.. Adeta bir üniversitenin tüm akademisyenlerinin yıllarca süren bir ortak çalışması gibi, sanki bir bilimsel kolektif bilincin devrim arayışını sergilemektedir..
31 MARTTA YABANCI PARMAĞI
2. Abdülhamit’in 31 Mart gerici ayaklanmasında parmağı var mıydı?
Derviş Vahdeti bir İngiliz ajanı mıydı?
2. Abdülhamit’in İslamcılığı, Osmanlıyı kurtarma projesi miydi?
Türkiye’de 31 Mart’ın kaynakları hala yaşıyor mu?..
Doğan Avcıoğlu bu tür soruların yanıtlarını ayrıntısıyla “31 Martta Yabancı Parmağı” kitabında sergiledi. Avcıoğlu, Emperyalizm ile bütünleşmiş İslamcı akımların, Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar uzanabilecek potansiyelini örneklerle açıklayarak, Türkiye’nin gericileşme sürecini gözler önüne koymuş oldu..
MİLLİ KURTULUŞ TARİHİ
Türkiye’nin 1919 – 1922 arası Emperyalizme karşı silahlı direnişini ve sonrasını sunan bu eser, alışılmış anlamda bir klasik tarih kitabı değildi. Tarih, genellikle geçmişin, yâni ölünün incelenmesi demektir. “Millî Kurtuluş Tarihi”nde ise, bugün karşı karşıya bulunduğumuz ve yarın karşılaşabileceğimiz, sorunlara yanıt aranmıştır. Daha açık bir deyişle, yeryüzünde ilk bağımsızlık savaşını veren bir ülkenin millî kurtuluş hareketi, günümüzde ve gelecekte Türkiyemizi bekleyen sorunlar açısından sorguya çekilmiştir. Bu niteliğiyle “Milli Kurtuluş Tarihi“, Kıbrıs olayları ve ABD silâh ambargosuyla ortaya çıkan gelişmeleri, tarihsel derinliği içinde aydınlatan kaynak eserdir.
TÜRKLERİN TARİHİ
1. Kitapta; Ulusal tarih anlayışları: Atatürkçü tarih, Turancı tarih, toplumcu tarih. Anadolu’nun Türkleşmesi ve Türk Ulusu’nun meydana gelmesi. Orta Asya Türklerinin ekonomik, kültürel, dinsel ve toplumsal yaşamları. Asya ve Avrupa Hunları.
2. Kitapta; Göktürkler, Uygurlar, Rusya ve Avrupa Türkleri (Bulgar, Avar, Hazar, Macar, Peçenek, Oğuz ve Kuman) ve “Göçebe Feodalizmi” inceleniyor. Doğu Avrupa Yahudiliğinin Türk kökenli olup olmadığı tartışılıyor.
3. Kitapta; Türklerin tarihi, 10. Yüzyıldan sonra İslam tarihi çerçevesinde yer alır. Üçüncü Kitap, Türklerin tarihi ile bağlantılı olarak İslam tarihini inceler. İslam toplumunda devlet, sınıflar ve sınıf mücadeleleri, İslam açısından feodalizm, kapitalizm, sosyalizm ve Asyagil toplum tartışmaları ele alınır. Bu çerçeve içinde ilk Türk-İslam devletlerinin meydana çıkışı anlatılır.
4. Kitapta; Türklerden önce Anadolu’ya İslamiyetin girişi, Ermeni sorunu, Selçuklu Devleti ve toplumsal düzeni, sünni-şii çatışmasının kökenleri, Doğu ve Batı ilişkileri açısından Haçlı Seferleri ve Orta Asya’da Türk uluslarının meydana geliş süreçleri incelenir.
5. Türkiye Selçuklu Devleti, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması, Bektaşilik, Kızılbaşlık, Ahilik, feodal düzenin kuruluşu, Doğu Anadolu’nun geri kalış nedenleri ve Kürt sorunu gibi konular işlenir
DEVRİM VE DEMOKRASİ ÜZERİNE
Doğan Avcıoğlu, bu yapıtında 1970’li yılların gelişmelerini izleyerek, 1980’li yıllarda Türkiye’nin önündeki yolları araştırır.
İlk yol, Batı merkezlerinde çoktan çizilmiştir ve Sevr Antlaşması’nın ekonomik planda yürürlüğe konulmasından ibarettir. Bu “neo-koloniyal” ekonomik büyüme modelinin siyasal sistemi, örtülü ya da örtüsüz faşizmdir. Dış politikadaki bedeli, kurtuluş yolları arayan komşu İslâm ülkelerine karşı Batının petrol bekçiliğinin üstlenilmesidir.
İkinci yol, Sevr’i yırtıp günümüz koşullarında Lozan’a yönelmektir. Birinci yolun özelliği kendine güvensizlik, ikinci yolun baş koşulu kendine güvendir. Doğan Avcıoğlu, Lozan yolunun ekonomik, diplomatik, askerî siyasal ve toplumsal koşullarını ayrıntılarıyla inceliyor.
KAYIP KİTABI: OSMANLI’NIN DÜZENİ
2012 yılında, ölümünden yaklaşık otuz yıl sonra Doğan Avcıoğlu’nun hiç bilinmeyen, yayımlanmamış bir eseri daha ortaya çıkarılır. Aynı zamanda Avcıoğlu’nun eşi Sevil Yurdakul’un kardeşi olan yazar Doğan Yurdakul, kız kardeşinin ölümünden sonra miras yoluyla kendisine kalan doküman arşivini incelerken bulduğu bir el yazması eserin, yazarın beş ciltlik kült eseri “Türklerin Tarihi”nin 6. cildi olduğunu anlamıştır. Ekim 2013’te, Avcıoğlu’nun “Türklerin Tarihi” dizisinin 6’ncı kitabı “Osmanlı’nın Düzeni” Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayınlandı. Kitap yazarın ölümünden sonra yayımlanmış ilk kitabı oldu ve külliyatını tamamladı. (veryansıntv – 4 Kasım 2020)
Prof. Barış Doster’e göre “Türkiye’nin Düzeni”..
“.. Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin düşünce hayatının aşılmaz ve aşınmaz isimlerindendir. Çalışkanlığı, yöntemi, üretkenli, tahlillerindeki doruluk, öngörülerindeki isabet, önermelerindeki tutarlılıkla, Kemalistlerin, sosyalistlerin, Cumhuriyetçilerin, ulusal solcuların, milli demokratik devrime (MDD) inananların fikirsel anlamda en çok beslendi, en fazla etkilindi isimlerin başında gelir
Çalışmaları bugün de güncel, etkili, önemli, yol gösterici ve ufuk açıcıdır. Hele de ölümsüz eseri, başyapıtı olan “Türkiye’nin Düzeni”, düzen değiştirme iddiasını taşıyan her kuşaktan devrimcinin başucu kitabı olarak bilinir. Türkiye’nin neden kalkınamadığını, nasıl kalkınacağını tartışırken, sağlam ekonomi politik (eskilerin deyimiyle iktisadi siyasi) bilgisiyle, ulaşılmaz yurtseverliği ile, emekçi halka bağlılığıyla, gerçeğe sadakatiyle, bilimsel titizliyle, Atatürk Devrimi’ne olan sarsılmaz inancıyla çok önemli saptamalar yapmıştır. Üçüncü dünyacı, antiemperyalist, mazlum milletlerden yana, tam bağımsızlıkçı tutumuyla dönemin aydınlarını ve gençlerini olduğu kadar, sonraki kuşakları da etkilemiştir.
Dört bölümden oluşan Türkiye’nin Düzeni’nin “Sanayi İhtilalini, Türkiye Başlatılabilirdi” başlıklı 1. Bölümünde, Osmanlı toplum düzeni, Türkiye’deki batılılaşma hareketlerini, emperyalizmin boyunduruğu altındaki Türkiye’nin açmazlarını, açık pazar haline gelmiş Türkiye’deki yeni toplumsal sınıfları ve yapıyı incelemiştir.
“Sömürgeleşmeye karşı Milliyetçi Tepkiler” başlıklı 2. Bölümü’nde, Kurtuluş Savaşının öncesi ve sonrasındaki milliyetçilik anlayışı, ordunu yükselttiği milliyetçilik bayrağı, 1908 devrimi, Kurtuluş Savaşı sonrasındaki devletçilik uygulamaları ve bunların başarıları ele alınmıştır.
3. Bölüm, “Devrimciliğin sonu: Tanzimat Batıcılığına Dönüş” başlığını taşımaktadır ve çok partili hayatın Türkiye’deki toplumsal sınıflara etkisi, ülkemizde hızla örgütlenmiş olan ABD’nin etkinliğinin boyutları, işbirlikçi kapitalizm ve İrtica, planlı dönemde yaşanan kapitalist gelişme tahlil edilmiştir.
“Kalkınma’nın Yolları” başlıklı 4. Bölüm’de ise, “Kalkınma demek, düzen değişikliği demektir” diyen Avcıoğlu, kalkınmaya ilişkin 3 farklı yolu (Komünist kalkınma yolu, Amerikan tipi kapitalist kalkınma yolu, Milli devrimci kalkınma yolu) tartışmış, Türkiye için milli devrimci kalınma stratejisinin ana hatlarını saptamış, iktidar yollarını göstermiştir. (…) Avcıoğlu, bütüncül kalkınmaya inanan bir fikir adamı olarak, kamunun, stratejik sektörler başta olmak üzere ekonomideki ağırlığını, Ortaçağ kalıntısı sınıfların, feodal unsurların tasfiyesi, tarımın kalkınmadaki rolünü, köklü bir toprak reformunu ve planlamayı özellikle önemsemişti.
Sözün özü: Doğan Avcıoğlu ve ölümsüz eseri “Türkiye’nin Düzeni”, her zaman güncel, her daim yol gösterici, her devrimci için ufuk açıcıdır..”. (Barış Doster, Aydınlık, 15.5.2015)
Yılın köşe yazısı: Doğan Avcıoğlu tekrar gündemde
Akademisyen Fatih Yaşlı, “Bugün bizi Avcıoğlu üzerine yeniden düşünmeye sevk eden şey akademik ya da entelektüel bir uğraş değil, bunun gerisinde doğrudan birtakım politik nedenler bulunuyor.” diye yazdı
4 Kasım 2024, Doğan Avcıoğlu’nun vefatının 41’nci yıldönümüydü. Türkiye’de kurucusu olduğu Yön dergisiyle 1960’lı yıllara damgasını vuran Avcıoğlu’nun ismi, vefatından bunca sene geçmesine rağmen hala çok konuşuluyordu.
soL Haber yazarı akademisyen Fatih Yaşlı, “Avcıoğlu’nun aradığı neydi, biz Avcıoğlu’nda ne bulmalıyız?” başlıklı yazısında Avcıoğlu’nu andı. Bu yazı daha sonra odatv’de de yayınlandı..
“Avcıoğlu’nun mirası nedir?” ve “Günümüzde ne yapmalı?” sorusuna akademisyen Fatih Yaşlı, 6 madde sıralayarak şu şekilde karşılık verdi:
-
Avcıoğlu’nun bütün düşünsel ve politik mesaisinin iktidar odaklı olduğunu, taktik ve stratejik adımlarının hepsini buna göre attığını unutmamak gerekiyor. Türkiye solunun büyük bir bölümünün iktidar hedefli bir siyaset izlemediği günümüzde, Avcıoğlu’nun perspektifine sarılmak, sosyalist iktidarı istemek bir zorunluluk.
-
Avcıoğlu’nun iktidar perspektifine sarılmanın, sosyalist iktidarın ancak işçi sınıfı ile mümkün olabileceği gerçeğini hiçbir şekilde unutturmaması gerekiyor. 9 Martçılık, cuntacılık, tepeden inmecilik vs. bunların hepsi bizden uzak olsun. Ancak şunu da unutmamak lazım: Toplumun geniş katmanlarının etrafında birleşmediği bir işçi sınıfı mücadelesinin başarıya ulaşma ihtimali bulunmuyor.
-
Sosyalizm adına verilecek ideolojik mücadelenin toplumun kalkınma, refah, güvenlik, sosyal adalet gibi arayış içerisinde olduğu kavramlarla desteklenip pekiştirilmesi ve tıpkı 60’larda Avcıoğlu ve arkadaşlarının başardığı gibi sosyalizmin popüler bir fikir, güncel bir akım haline gelmesi öncelikli meselemiz olmalı.
-
Sınıf mücadelesinin dolayımlanarak geliştiği kabulünden hareketle, bu mücadelenin sadece emek mücadelesi olmanın ötesine geçip laiklik ve aydınlanma mücadelesi ile birleşmesi, sınıfsal sömürünün üzerine örtülen din istismarı örtüsünün kaldırılmasının öncelikli gündem haline getirilmesi gerekiyor.
-
Jön Türkler’den İttihatçılara ve oradan da Cumhuriyet’in ilanına uzanan siyasi hattın içerisindeki ilerici damarı orayı aşmaya yönelik bir iradeyle birlikte sahiplenmek ve başta Mustafa Kemal olmak üzere o damara mensup figürleri bugünün ideolojik mücadelesine etkili bir şekilde dahil etmek son derece önemli.
-
Altıncı ve sonuncusu, tıpkı YÖN’ün yaptığı gibi solun entelektüel kadrolarının siyasete müdahale ettiği, toplumun ‘sol bu konuda ne diyor’ sorusunu sorduğu, politik gündemi solun belirlemesine yardımcı olacak, yani hegemonya mücadelesinde avantaj sağlayacak iletişim ve propaganda araçlarının/yöntemlerinin neler olabileceği üzerine, teknolojideki hızlı değişimi de göz önüne alarak ciddi bir şekilde kafa yormak durumundayız.
Bu maddeler daha da çoğaltılabilir ve ayrıntılanır elbette ama Avcıoğlu’nun politik ve düşünsel mirasını günümüze taşıyacak ve ondan bugünün mücadeleleri için faydalanacaksak ilk akla gelenler bunlar olmalı. Devamında ise, iş daha ayrıntılı tartışmalara, kolektif akıl yürütmelere düşüyor.” (odatv.com – 13 Kasım 2024)
Sorularım çok ve önemli!..
Bir zamanlar, benim gençliğimde, Doğan Avcıoğlu Hareketi, diye bir devrimci hareket vardı.. Burada içlerinde birçok asker (az da olsa sivil) büyüğümün ve dostumun yer aldığı (hele hele yiğit ağabeyim Kurmay Albay Cemalettin Korkut’un da bu süreçte, bu harekete dahil olduğu için hemen tevkif edilerek, üniforması elinden alınarak, sivil edilerek, Ziverbey Köşkü işkence hanesine atılarak ve yurtsever Atatürkçü subay arkadaşlarıyla birlikte Madanoğlu Davası’nda yargılandığı) bu hareket için, yeri gelmişken yıllar sonra sorularım şunlardır:
-
Avcıoğlu’nun görüşleri doğrultusunda 9 Mart 1971 darbesi gerçekleşse idi, çizilecek devrim yolu içinde Doğan Avcıoğlu dışında, gerçek doğru hedefin ne olduğu hakkında ayrıntılı ve bilimsel bilgisi olan kaç kişi vardı?.. (Örgüt içinde Doğu ve Güneydoğu illerine özerklik verilmesini Yeni Anayasa taslağına konulmasını resmen isteyen ve dayatan sivil kişiler olduğunu, Doğan Avcıoğlu’nun da buna şiddetle karşı çıktığını ayrıntılı bilenlerdeniz!.)
-
Amerikan Emperyalizmine karşı çıkan bu yurtseverler, NATO’dan çıkıldıktan sonra Sovyetler Birliği’nin basıncına ve yayılmacılığına karşı ne çareler düşünmüşlerdi?.. Yoksa böyle bir dertleri yok muydu? (Hatırlayalım.. sosyalist yönetimli Çekoslovakya’yı 1969’da işgal eden Sovyetler Birliği’ne bu eyleminden dolayı karşı çıkan sosyalist Mehmet AliAybar’ın başında olduğu Türkiye İşçi Partisi (T.İ.P.) hemen kongreye giderek Aybar’ı genel başkanlıktan düşürmüştü, kongre başkanı da zamanın hızlı solcusu sonra çocukları ile beraber Liberal (!) olacak Çetin Altan’dı)..
-
Darbe gerçekleştiğinde Parlamento fesih edileceğine göre, CHP ve başındaki İsmet İnönü, bu girişime evet mi diyecekti? (İnönü’nün evet demeyeceği, darbeyi bastıran sağ güçlerin kurduğu yeni kabineye İnönü’nün asistanı Prof.Nihat Erim’i “Başbakan” olarak tayin ettirtmesi, İnönü’nün 1962 – 63 Talat Aydemir darbe teşebbüslerinden beri darbeci geleneğe karşı olduğuna bir delil değil miydi?)
-
Yukarıdaki 3 maddenin ürpertici sorularından hareketle, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler ile Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur’un, 9 Mart hareketinin “Darbe” hedefinden ayrılarak, derhal 12 Mart’ın “Muhtıra” hedefine kilitlenmelerinin gerçek sebebi, bu 3 sorumun altında yatan gerçekler midir?
-
Haydi bir soru daha sorayım.. Devrim işbaşına geçse idi, ülkede sosyalist eğilimli bir ekonominin temeli atılırken, Doğan Avcıoğlu dışında bu muazzam ödevin tüm yükünü çekebilecek kaç tane yetişmiş ve inanmış sosyalist kişi vardı? (Devrim (!) uğruna silahlı fraksiyonlar kuran, sağa sola bomba atan, banka soyan, adam kaçıran, kaçırdıkları esirleri öldüren, üniversitede silahlı çatışmalarına giren insanları hiçbir zaman sosyalist olarak görmedim!)
Şu örneği 5.sorum için veriyorum.. Düşünelim.. 27 Mayıs İhtilali’ni yapan ve Milli Birlik Komitesi’ne (MBK) giren, ihtilalin devlet başkanı Orgeneral Cemal Gürsel’in Özel Kalem müdürlüğünü üstlenen genç yüzbaşı, ihtilale en inanmış olanlardan biri olarak, benim öz akrabamdı, küçük amcamdı..
Daima bana üzülerek bana şunu söylemiştir: “27 Mayıs’ın neden 5 veya 6 Haziran’da yaptık ki?..Böylece mahvolmaya adım attık..”
Bu sözlerin çok tekrarladığı için, bir gün sözlerinin nedenini sordum. Yanıtı kanımı dondurdu:
“5 Haziran 1960’da darbeyi yapsa idik, 1 Haziran’da Menderes maaşları ödemiş olacaktı.. Biz maaşları ödeyemedik ve darphaneyi alarma geçirerek hemen bolca para astık.. Bu da ekonomimizi bir anda yerle bir etti..”
Rahmetli ihtilalci akrabamın bu sözleri üzerine, ihtilalciler arasında bu maaş ödeme ihtimalini önceden fark edecek, daha doğrusu reel ekonomiyi bilen hiç kimsenin olmadığını anlatım.. Zaten o akrabam da ekonomiden anlamazdı.. Kore savaşı kahramanı idi, sert ve Atatürkçü bir subaydı.. Oysa, Sosyalizmin ülkemizdeki esas sorunu hala budur!.. Sosyalizm; ancak ve ancak, ekonomiyi derin biçimde bilen, çözen ve iyi yönetenlerce kurulabilir.. Gündelik demagoglar ne Kemalizmi, ne de Sosyalizm kurup yaşatamazlar..
Bu sözlerimden Doğan Avcıoğlu’nu eleştirdiğim sanılmasın. O, ne yaptığını, ne yapılacağını en iyi bilen devrimciydi, dersini ömür boyu pek güzel çalışmıştı ama Atatürk gibi tek başınaydı..
Avcoğlu’nun içinde bulunduğu gizli örgütsel hareketin simgesel lideri Korgeneral Cemal Madanoğlu’nun kayda geçmiş, ünlü sözü ne demek istediğimi açıklar:
“Devrimi ancak biz başarıyla yaparız.. Çünkü bizde altı okka Ta..Ş..aK var!!!!!..”
Nokta..
Devrim çok mu uzakta?..
Medya Profesörü Dr. Haluk Şahin’in uzun zamandır merakla beklenen anılarının ilk kitabı ‘Babıali’ye Son Tren’, 2024’te yayınlandı. Bu kitabı okurken Haluk Şahin dostumuzun ,bir zamanlar her aydının sempati beslediği Doğan Avcıoğlu’na ve onun devrimci görüşlerine büyük bir sevgi ve saygısı olduğunu anlıyorum.
Halen.. Devrim’e “en uzak zamanları” yaşıyoruz… Artık bu kelimeyi kullanmak dahi çok zor, çok imkânsız gibi, hatta bazılarına göre gülünç bile…
Amerikan Emperyalizmi ile Sovyetler Birliği yayılmacılığının kıskacındaki Türkiye’mizde Devrim, hiç şüphesiz soğuk Savaş yıllarında, çok zor dehşetengiz bir problemdi; Avcıoğlu bu problemi çözecek parametreleri önümüze ömrü boyunca koymaya çalıştı.
Sonuç olarak.. Devrim artık ne kadar uzak ise, Karşı Devrim artık içimizde, sokakta, okulda, akademide, bürokraside parlamentoda ve her yerde…
Tam burada Doğan Avcıoğlu gibi konuştum, ama bizim acı gerçeğimiz budur. Haluk Şahin dostumuzun “Babıali’ye Son Tren” kitabını sayfa sayfa, satır, satır, kelime kelime inceleyerek, içime sindirerek iki üç defa okudum. Öncelikle kutluyorum.
İstanbul Ulus’taki evimin komşusu dostum Haluk Şahin, hiçbir başka ünlü yazara benzemeyen kibar, mütevazi, daima bilgilendirici, halk dostu üslubu ile bir güzel insandır. Homeros’un destanlarındaki güzel portrelere benzetirim onu… Şehit Han Sokak’taki Gürmak Market’in sahibi Mehmet dostumuzun da şahit olduğu sohbetlerimiz marketin gazete satış standının önünde gerçekleşir ve çok keyif alırım.
Kitapta en çok ilgimi çeken ve üzerinde düşündüğüm bölüm, Doğan Avcıoğlu ile ilgili idi. Bu konuda Haluk Şahin’in yorumu şöyledir:
“… Hızlı kalkınma formülü arayışının Üçüncü Dünya devrimleriyle Mısır’a ve kimi Afrika ülkelerine bile yayılması üzerine sabırsızlanan Doğan Avcıoğlu’nun “Hadi artık, sıra bizde, yönetecek ise yönetelim” dediği söylenir. (…)
Türkiye’nin Düzeni kitabının yazarı Avcıoğlu, 12 Mart askeri darbe girişimine rağmen, 1983 yılında, yönetme fırsatını bulamadan, ama hayal kırıklıklarıyla tanışarak genç yaşta ölür…”
Nokta dergisi yazarı Haluk Şahin, 1983’te hastane odasında mide kanseri olan ve durumu artık ümitsiz olan Doğan Avcıoğlu ile buluşur. Doğan ağabey, bu genç yazar ile el sıkışır iken, Şahin’in yazılarını kastederek “Vay Serkisof saat beyinli Haluk Şahin..” demiş.
Haluk Şahin, bu sözü, hayatının en önemli övgüsü olarak kitabında anlatır ve yanlış göstermeyen, ya da hep doğruyu gösterdiğine inanılan bir Rus saat markası olan Serkisof benzemesiyle haklı gurur duyduğunu belirtir.
İşte bu kısa anıcık (s:57), benim her bakımdan Türkiye siyaseti, sosyolojisi, kültürü, medyası, ekonomisi hakkında nice bilgi ve derslerle dolu kitabı, su içercesine okumama yol açtı.
Haluk Şahin’in anılarında anlatılan Türk medyası değil, Türkiye’nin ta kendisi.. 1961 Anayasası’nın açtığı alanda yeni kimliğini arayan (hatta bana göre gerçek devrimi arayan) Türkiye’nin daha özgür, daha bağımsız, daha halkçı ve daha kaliteli bir medya arayışı da sorgulanıyor… Sansürler, kapatmalar, mahkemeler ve yeni ufuklar irdeleniyor.
Devrim ne zaman?
Devrim artık çok uzakta dedik…
Yoksa…
Devrim’in çok ama çok uzakta olduğu, yani belki imkansız olduğu, sosyal demokrasinin “demokrasi” olmadığı, solun “sol” olmadığı, milliliğin “milli” olmadığı, sağın “sağ” olmadığı, milliyetçiliğin “milliyetçilik” olmadığı, İslamcılığın “İslam” olmadığı, halkın büyük çoğunluğunun fakirlikten ve çaresizlikten kıvrandığı, halkın oyu ile Gazi Meclis’e seçilenlerin ıstakoz yemek için yurt dışında kuyruğa girdiği, sosyal çürümenin her kesimi şiddetle kavradığı, ÖZETLE; merhum Doğan Avcıoğlu’nun deyimiyle, NATO güdümündeki Emperyalizmin egemen olduğu ve etnik terörle baş başa kalmış, Amerikancı bir kuşatma altındaki, mülteci istilası içindeki ve böylece “Otoriter bir cici demokrasinin” egemen olduğu bu düzen, acaba gerçekte Devrim’e en yakın zamanı mı göstermekte?
Devrim’e en uzakta mıyız? Yoksa, devrim çok yakında mı?.. Serkisof Saat, buna ne der acaba?
Yaşar Aksoy’un Notu: Konumuz ile ilgili şu eserler önerilir.
-
Doğan Avcıoğlu (Bir Jön Türk’ün Ardından) – Hikmet Özdemir – Bilgi Yayınevi, 2000.
-
YÖN Hareketi (Kalkınmada Bir Strateji Arayışı) – Hikmet Özdemir – Bilgi Yayınevi, 1986.
-
YÖN Hareketi ve Doğan Avcıoğlu – Vahap Erdoğdu – Teori, Mayıs 2012.
-
Doğan Avcıoğlu ve Türkiye’nin Düzeni – Barış Doster, Aydınlık, 15 Mayıs 2015.
-
Marksist Açıdan Doğan Avcıoğlu (Devrimci ve tabu yıkıcı) – Gökhan Atılğan – Cumhuriyet, 4.11.2021
-
Türkiye’nin Düzeni – Erdoğan Aydın – Cumhuriyet Kitap, s: 878.
-
Doğan Türkiye’yi kurtaracaktı, ben onun hayatını.. – Sevil Avcıoğlu – Hürriyet, 13.4.2008.