…kışı neden bu kadar çok sevdiğimi ve neden her şeyi bir sonla noktaladığımı sorma dedi adam. ben de bilmiyorum. anı olacak bir şeyim yok. her şeyin dünündeyim. ikiye bölünmüş bir bütün gibi yaşadım. bir yanım öbür yanıma düşman. sağımda kızgın kumlar gezdirdim. solum üşüyor eski bir anıdan. kadın adamı sükunetle dinliyordu. ben yokken ne yaptın diye sordu adama. sardunyalarla konuşarak çoğalttım aramızdaki ayrılığı dedi adam. ve anlatmaya devam etti viskisinden büyükçe bir yudum alarak. sayarak çoğalttığım günleri tamamladım kirpiklerimin arasına çektiğim tülde. yağmur durdu ve şimdi sıcak bir yaz. oysa kimse yokmuş dışarıda. içim dışıma vuruyor. sardunyalara su vermekle unutamadığımız şeymiş aşk. alnından bir günaydın gibi düşürdüğün sabah. sağ yanımda unuttuğum yarınlarım ve çok bilinmeyenli denklemler. birbirini tamamlamak üzere var olanlar birbirini tamamlamıyor dedi adam iç çekerek. kendime dökülüyorum içime o nedenle.
mola almadan yazıyordu adam. kendine ve esimi filoya. gözlerinde yıldızlar gezdirdiğin zamanlardı. gövdenden gövdeme akan bir karanfil gecesi denizine geldiydim senin. kendimi seninle değişmek için. kadının ağzından döküldü kelimeler. “tenimin altına ne yerleştirdin, ben ilk defa böyle oldum. leyla oldum. tenim tenin, tenin tenim oldu.” adamın dudaklarında bir tebessüm belirdi. kadının gözlerinin derinliklerine bakarak anlatmaya devam etti. yaşanmışlıklar, incitilmişlikler, hayal kırıklıkları, sürprizler. ama acıya dahil değildi yine de bunlar. hayattı, yekpareydi işte. zaman hayatı parçalara ayırıp parça parça görmeye başladığımızda, acı o yekpareliği yitirdiğimizde oluşacaktı. şimdilik dünya geniş ve ılıktı. biz kendi ılık dünyamızın içinde salınan uçuşan yitik ruhlardık. uzun uzun bir yağmuru okudum esimi filo dedi adam. uzun ıslığını taşıdım rüzgarın. uzak bir kıyıya mektup yolladım. döndüm, kendimi duydum. kırıldı içimde tuz sesi. ağladım esimi filo. bir papatyanın olmaz yaprağına düştüm. ben sustuysam söz de sussun. vardığım yer bir uçurumdan kekeme. gümüşten ipliğim azaldı. susmaya unutmaya uykuya yelteniyorum. uykusuz gözlerimde ağırdı çöl bunca zaman. taş çatladı, devrildi günün yeli de. çıkmadım senin yokluğundan. çıkacak bir düzlüğü yok ki hayatın. bulamadım senin serinliğinde bir iklim. varsa yolumda biri gelsin. gel esimi filo. taşa kazınmış bilgiden gecikmiş sesten geçtim. aktım eridiğim yerden ve zamandan. bir tünelin uğultusunu taşıyarak acının içinden geçtim. geçtim hepsinden öyle hünerle. eskiden olsaydı tuzlu düşler anımsardım. ağzımda eriyip yok olan tadını güneşin. alevin ipekle savaşını. saçlarının altından akan ırmaklarda yıkandığım sabahları anımsardım. tenine dokundukça bıçak sırtı bir nefeste susan felç olan sözleri hatırlardım. elveda ırmak, hoşçakal alacakaranlık. merhaba esimi filo……