Fırsat bulup yazamıyordum, Bakü Tiflis (İpek Yolu) Demiryolu’nun açılması önümüzdeki elli yıl dualar edelim yüzünü Batıya dönmüş aydınlarımıza ve ülkemize yepyeni kapılar açar.
Tıpkı kızılderili kovboy filmlerindeki gibi bu tren güzergahında vagonları uçurmak için yeni İŞİD tarzı örgütler devreye sokulursa da şaşırmayalım.
Batıya öylesine kilitlendik ki son üç yüzyıldır geriye dönüp işgal imha ilhak ve şehir ve nüfuslarıyla yok edilen topraklarımıza bakamadık.
Eski topraklarımız hakkındaki bilgilerimiz de Alman ve Rus işgalci arkeologlardan öğrenebildiğimiz kadar, ki soyulan kütüphane ve mezarlardaki envanterin bir yarısı da henüz incelenmiş ya da gün ışığına çıkarılabilmiş değil.
Ata yurdumuzun kültürüne siyasetine neler oldu gidip görebilme ve demiryoluyla nihayet alış-veriş ticaret şansımız oldu, düşünün, Çin’den 35 milyar ithalat karşılığı ihracatımız yol bulamayışımız sebebiyle bir milyarı geçemiyor.
Amerikancı milliyetçiler Türk Milleti’nin tarihi yürüten arabasını bozmuştur son yüzyılda Nazi, faşist, klu klux gibi ırkçı hastalıkları dahi içimize sokmuştur.
Üç kağıtçı fırsatçı ajan, kabul edelim, Orta Asya’ya yönelik romantik milliyetçilik Amerikan’ın kurbanı ve kölesi olmuştur. Varlıklarını duyurmak için sadece kötülük şeytanlık yapan Amerika malı ne çok el kaideci bu topraklardan devşirildi. Amerikan islamcılığı ve türkçülüğünden piskopat katiller dışında ne çıktı?
Oysa romantik bir büyük rüyaya ütopyaya yeni bir hikayeye hiç ihtiyacımız yok, kendi ailemizle karışmak kaynaşmak ve eşitçi bölüşümcü gücümüz yettiğince kültür ticari alışverişler yapmak şimdilik hepimize yetmeli.
Bilmem dünyaya nizam vermekten ıstırap dolu karanlık çağlarından sonra topraklarımızı yeniden tanımaya anlamaya ne zaman sıra gelecek?
İşid ya da vahşi milliyetçiler yıkmakta ustadır, yıktıkları kendi toprakları kendi inançlarıdır. 19. yılın suikastçi anarşisitleri de mutsuzdu İşid de mutsuz insanlar, bunlardan ne köy olur ne kasaba, yaptıkları tek şey, bir milletin kendine güvenini kaybettirmek, Arap kültürü ve Amerikan ajanlığı bir milletin en büyük hazinesi iradesini kendine güvenini elinden aldı.
Semerkant ve Buhara’ya giden yazarları okuyor belgesellerini izliyoruz ne kadar şairane anlatıyorlar, hiçbiri tarihin bu en trajik yenilgisinin yok oluşunun sebeplerini bir milletin kendine güvenini nasıl kaybettiğinin sorularını sormuyor, hala kandil mum ışığı ve mozaik türbelere zikir çekiyor romantik şiirler okuyoruz.
Hiç mi merak etmiyoruz, tarihin ilk gününden beri coğrafyaları şekilleyen uygarlıklar kuran bir milletin çocukları sanayi ve sömürge çağında nasıl miskinleşti çürümüş tarikat ve cemaatlerle nasıl yürüyemez konuşamaz kımıldayamaz hale geldi.
Tarikat ve cemaatler Türk Milleti’ni kıracağı kadar kırdı çürüteceği kadar çürüttü ve Doğu Türkistan’dan Orta-Doğu’ya emperyalizmin boyunduruğuna soktu.
Teklifimiz milli bir yol’dur insanımızı geliştirmek bilinç bilim kültür ve toprakları üzerinde uyanık ve emperyalist tuzaklardan uzak tutmaktır.
Kasvet karamsarlık ve mutsuzluğu tarih boyu hiç bilmeyen Türk Milleti’ne bu çaresizlik hastalıklarını öğretip ağzını enerjisini dilini dinini kültürünü kördüğüm bağlayan dini tarikat ve cemaatlerden milletçe tuzağına düştük.
Bunca acı dersten sonra bugün dahi insani ve evrensel eşitlikçi kardeşlik değerlerine ve doğaya bağlı toprağını terketmeyen diri ve akıllı bir vatanseverliği teklif edenimiz hiç yok.
Yaşam enerjisi yaşama gücü çok yüksek bir milletin başına son yüzyılda neler geldi, insan utanır be, hiç mi dıngılımızda değil.
Çin’de Hint’te İran’da ve Ortadoğu’da binlerce yıl neler yaşadık ve son yüzyılda başımıza gelen felaketler nelerdir, bilenimiz duyanımız merak edenimiz kaç kişi?
G. Ahmetcan Asena Pan Yayıncılık’tan İpek Yolu 1-2 ve Doğu Türkistan ve Batı Türkistan başlıklarıyla iki kalın cilt kitap yazdı, muhteşem bir eser, Sakalar’dan günümüze Türk Tarihini ve coğrafyalarını elde ne kalmışsa nüfus kültür özetliyor.
Özellikle Sibirya’da karanlıkta kalmış ve yok olmaya yüz tutmuş Altay ve Tuva Türkleri’nin küçük kasabalarını kültürlerini tarihlerini, aynı şekilde, Doğu Türkistan’ın onlarca irili ufaklı Uygur kasaba ve şehirlerinde tarihten silinmeye çalışılan Uygurlar’ın bugün yaşadıklarını tarihleriyle birlikte uzun uzun anlatıyor.
G. Ahmetcan Asena’yı bir yerde görürseniz saygıyla önünde eğilin. Yıllarca eski Türk illerine yüzlerce gezi yaparak bu kadar etraflıca ve derinliğine bir kitap ortaya çıkartmak her türlü takdirin üstünde.
Şöyle bir düşünün Doğu Türkistan: Uygur Sincan Özerk Bölgesi (güya özerk), Batı Türkistan: Türkmenistan Özbekistan-Kazakistan Kırgızistan ve Kerkük-Kırım-Balkanlar ayrı, üç yüz süren işgallerden sonra envanterimiz nedir kaç kişi kaldık, halimiz nicedir
Koskoca üçyüzyıl sanayi ve sömürge sonrası siyaset nüfus kültür direniş varlık maden olarak emperyalist kasırgadan sonra elde ne kaldı.
Telefonla aradım hayranlığımı takdirlerimi söyledim, bir zaman sonra, Ankara’da bir saat kadar yanyana gelme şansım oldu, bu görünmez adı sanı bilinmeyen kahraman yazarı tanımak istedim, sarıldık, İskitler’den bugüne enine boyuna Türk Tarihi’ni Ankara Seymenler Parkı’nda bir ağacın altına oturup uzun uzun konuştuk.
Anadolu’nun otuz kırk katı büyük topraklarda olup bitenleri anlamak yeni nesle anlatmak büyük mesele, ya yok olacağız ya var olacağız çağını tarihin en büyük yenilgileriyle bitirdik. Gündelik telaştan çık dedi, bu ıvır zıvır yazılar ömrünü yer, uzun soluklu kitapların içine gir, tek umudumuz, gelecek nesiller ve onlara sağlam köklü eserler bırakabilmek, onları azgın ve sonu ajanlıkla biten vahşi kör milliyetçilikten kurtarmak hepimizin ilk işi olmalı.
Gel, seni, eylül ayında Roma’daki (‘kurgan‘) etrüsk mezarlarına götüreyim, etrüsklerin ,Yunanistan ve İtalya’nın artık iyi bilinen en eski uygarlığı Türkler’in mezarları.
Orta-Asya kurganlarından çıkan heykellerin çanakların aynıları, ‘kurul‘ (kurultay-aksakallılar, ileri gelenler toplantısı) kelimesinin İtalya’da senatodan önce varlığını göstereyim sana, dedi.
Kurul, ortak karar vermek ve kurulmak, kurultay. Kurul’un (kurultayın) Batı’nın en büyük değerim dediği senato-meclis’e Etrüsklerle başlangıç yaptığı.
Cengiz Han yarı tanrı mit-kült bir lider olmasına rağmen ‘kurultay’ toplamadan karar almazdı, hatta kurultaya soylulardan çok başarı göstermiş karabudundan (halktan) kimseleri alırdı.
Kırım kitabında Halil İnalcık Ruslar’ın Kırım Han’ını savaşlarda yenmesine başka sebepler arayanlara isyan eder, Kırım’ın yenilgilerine sebep ‘kurultaylar‘dır, Kırım hanları kurultay toplamadan savaş kararı almazdı ve Ruslar saldırıya geçtikten sonra binlerce km. öteden kurultaya katılacakların geç kalmasıyla savaş çoktan başlamış olurdu.
Birlikte karar almak.
Atatürk’ün gerçek devrimi kurultaydır, hilafeti kaldırdı ve yerine kongre-meclis-kurultayı getirdi.
Kurganlar Türk Milleti’nin unutulmuş tarihidir, kurgan mezar demek, kelimenin kökünde hem kurmak hem kale ve korumak anlamları var, kurganlar tüm tarihlerin en büyük soygunlarına konu oldu.
Tarihin en eski ilk tarihçisi Herodot merak eder ve seyahat edip sayfalarca İskitler’in namus ve ahlaklarını öve öve bitiremez ve ‘kurgan-mezar‘larından da uzun uzun bahseder.
Rus Çarları ve soyluları tarih sahnesine çıktığı günden beri bu (kurganları) mezarları soymaktadır, çarların zenginliği kurgan mezar hırsızlığıdır. Tarih öncesinden altın heykelleri beş yüzyıldır soyup soyup eritip servet yapmaktalar, kurgan-mezar hırsızlığı dörtyüz yıldır halen devam ediyor.
Almanlar’ın yağmaladıkları da… Müzeler dolusu. Bugün hala karanlıkta gün yüzüne çıkmamış arşivler depolar dolusu. Eritilen bu altın heykeller ayrıca sanat tarihinin şaşırtıcı ilk büyük eserleri.
Kızılderililer’in yok edilip toprakları ellerinden katliamlarla nasıl alındıysa aynen böyle, çizgi romanlarıyla ilk çocukluk günlerimizden beri kızılderili hikayelerini biliriz ama Sibirya’da Türkler’in kızılderililer gibi yüzlerce yıl mezarları madenleri soyulup yurtlarından edildiklerini tek satır bilmeyiz.
Kızılderililer’in hikayesini en güzel anlatan Kalbimi Vatanıma Gömün kitabıdır, hala var mı piyasada bilmiyorum, Kızılderililer’in anavatanı Kara Tepeler’i, Oturan Boğa-Yatanka Totanka’yı anlatır.
Bir Türk yazarın çıkıp Kızılderileler’le aynı felaketleri yaşamış Orta-Asya için bir Kalbimi Vatanıma Gömün kitabı yazmasını çok bekledim.
Kızılderili liderin söylediği gibi oldu: Hayvanlarımızı kaybettiğimizde anlayamadık önce hayvanlarımızı kaybettik sonra topraklarımızı.
Daha ötesi asıl soru aydınlarımız neden milletimizin tarihiyle kökleriyle bugünkü varlıklarıyla ‘duygusal bir bağ‘ oluşturamadı.
Milli siyasetimiz ve ufkumuz neden Anadolu’dan çıkamadı.
Osmanlı’nın çöküş yıllarında işgal ediliyoruz bize yardım edin diye padişaha çok gelip gittiler, kelin merhemi olsa, yetişemedik.
AKP Halep yenilgisine kadar ‘ümmet ümmet ümmet’ diye bağırıp çağırdı, artık bir ümmetin olmadığını çok geç anladılar ‘ümmet’ diyen tek yazarları kalmadı.
Sonunda Orta-Asya’nın başına gelen Orta-Doğu’nun başına geldi, aynı sebeplerle dünyanın petrol ve maden zenginliklerinin bir yarısı bu topraklarda ve hepsi emperyalistlerin ellerinde.
Amerikancı Natocu Türkçüler Sovyetler’in çöküşüyle Nataşalar’ın beş dolara fahişeliğe başladığı günlerde deli ve boş ve romantik bir sevinçle Orta-Asya’ya koştular, sonuç hüsran.
O günlerde bu Natocu Türkçüler’e bağıra çağıra şunları söyledim: Sibirya’ya iyi bakın madenlerine altınlarına uçsuz bucaksız ormanlarına, Sibirya var oldukça Rusya yeniden bir kaç yıla dirilir, öyle oldu, bir yüzyıl içinde bütün bu irili ufaklı kasabalarda Rus nüfus Türk nüfusu çoktan geçip azınlıkta iradesiz siyasetsiz bıraktı.
Sibirya topraklarında üç yüz yıl süren Ruslar’ın asimilasyon nüfus imha altın mezar soygunları Türkçe’ye tek satır aktarılamadı. Ne acı şimdi azalan yok olan nüfuslarıyla topraklarından sürülmüş Türkler’i egzotik yabancı belgesellerden izliyoruz.
II. Dünya Savaşı sonrası Doğu Türkistan’ı ilhak eden Çin’de Uygur illerinde yapılan nükleer denemeler asimilasyon imha ülkemiz aydının dıngılında hiç olmadı. Bu ilhak ve imhanın tarihte eşi benzeri yoktur. Elli yıl önce bir milyonluk Türk şehirleri çoktan Çinlileştirildi ve bugün Türk nüfus onlarca şehir ve kasabada sayı olarak onbini dahi geçemiyor ve kalanların da kolları kanatları aileleri kırıldı sesleri ebedi bir karanlığa gömüldü.
Bu güçle alakalıdır.
Öteden beri Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri Çin’e tek satır laf edemez miting yapamaz batıyı arkasına almış bir Dalay Lama gibi sesini yükseltemez. İtiraf edelim Çin’e karşı Türkiye’nin böyle bir gücü olmadı, aynı şekilde, Kafkasya’daki katliamlara karşı Türkiye’nin bir miting bir itiraz sesini yükseltmesi resmi olarak olmadı, olamazdı, kabul edelim Türkiye’nin bu iki dünya devine karşı laf söyleyecek gücü iki yüzyıldır yoktur ve yok edilen insanlarımızın sayısı milyonların üstündedir.
Sebebi sadece emperyalizm değildir, sırtını Amerika’ya dayamış dinci tarikatçı sözüm ona isyancılar ve sırtını Amerikan gizli servislerine vermiş Natocu Türkçü yapılardır.
Kabul edelim, Natocu Türkçü ve Amerikancı dinci tarikatçılar bu uçsuz bucaksız coğrafyalarda umut olamadı tam tersine ardlarında iradesiz cansız ve Amerika’yla işbirlikçi onlarca çaresiz kuşatılmış yaşam alanları karantinaya alınmış yerel topluluk bıraktı.
Sibirya’dan Polonya’ya Roma’ya İtalya’ya Kırım’a Mısır’a vb. tarih boyu lav gibi yayılan Türk Milleti’nin coğrafyaları aydınları kültürleri nüfusları son iki yüzyılda köleleştirilirken edebiyatımızın siyasetimizin çok da dıngılında olmadı.
Sanayi çağının başlamasıyla Afrika Hint Çin Uzak Doğu soyuldu sömürge haline getirildi ve bir yüz yıl içinde büyük milli kurtuluş savaşları yaşandı ama dünya coğrafyalarında en çok sömürülen topraklar en çok kaybeden hatta tarih sahnesinden silinen Türkler’in yaşadıkları bu topraklarda bir Afrika bir Orta Amerika kadar direniş çıkamadı, hüsranımız budur.
Türkler’in yaşadıkları ve iktidar oldukları topraklar bir yanda İngiltere Amerika diğer yandan Rusya ve Çin tarafından tam anlamıyla ilhak edildi yağmalandı. Etkisizleştirildi nüfusları küçültüldü dilleri değiştirildi.
Ve çoğu yerde tarih sahnesinden silindi.
Şimdi soralım bugünkü dünya devlerini hangi zenginlikler madenler zengin yaptı, cevap, Türkler’in hakimiyetindeki toprakların el değiştirmesiyle.
Yani son üç yüzyılda bütün dünyada dillerini topraklarını madenlerini en çok kaybeden Türkler ve Kızılderililer oldu.
Kızılderililer toprakları Karatepeler’de savaşırken umutsuzluk içinde tarih ve kültürlerinde olmayan tuhaf bir şeyler çıktı, ortaya kendine Manitu diye ‘mesihler‘ peydah olmuştu.
Aynı şekilde Türk topraklarında da umutsuzluk çaresizlik içinde mesihler mehdiler çıkmaya başladı, bilin ki bir toprak parçasında son umut mesihler mehdiler ortaya çıkmaya başlamışsa, yok olmaya çoktan başladık, demektir.
Direniş mücadelelerinde mesihvari kişi kültü ve politik gericilik tıpkı Çin’i uyuşturan afyon gibi Türk Milleti’ni uyuttu, hem coğrafyamız hem irademiz hem karakterimiz değişti.
Mesela hepimiz Yahudiler’in başına gelen felaketleri mesela Tanrı Öldü diyen Niçe’nin bütün sözlerini ezberledik oysa aynı yıllarda gerçekte ölen Türk Milleti ve onun kültürü ve işgal edilen topraklarına dair tek satır yazı zihnimizde yoktur.
Mustafa Kemal de bizim gibi muhalifleriyle kavganın girdabına gömülebilirdi, yapmadı, bu muhteşem tarihi okudu önüne koydu devrimleriyle yola çıktı, Türk Tarih Kurumu, DTCF, bunun için kuruldu. Her milletin müzeleri köklerinin tarihi ve sanatıyla tıka basa’dır, yola koyuldu.
Bugün içimizde ne Macaristan’daki Atilla’nın mezarını bilen bir imge olarak olsun metinlerine taşıyan var ne Doğu Türkistan’da Sibirya’daki Türkler’in kaç kişi kaldığını nüfuslarının kültürlerinin başına neler geldiğini hikayelerini yazan tek yazarımız.
Bugün dahi gelmiş geçmiş tarihlerin en büyük mezalimini yaşamış bu topraklara hamasi ve romantiklikten uzak aklı başında bakacak aydınlarımız yoktur, bu topraklarda demokratik ve hukuk ve uyum içinde fikirler geliştirecek siyasetler sıfır düzeyindedir.
Amerika, Rusya ve Çin bir yüzyıl öncesine kadar Türkler’in hüküm sürdüğü bütün bu coğrafyalarda topraklarımıza madenlerimize oturmuş yetmemiş köle yapmış yetmemiş nüfusumuzu asimile etmiş yetmemiş dilimizle kültürümüzle oynamış, yetmemiş şimdi de Anadolu topraklarına çoktan dadanmıştır.
Biz burada bir yüz yıl I. Dünya harbiyle kaybettiğimiz Balkan topraklarına ağlarken ardımızda imdadına yetişmeye gücümüz olmayan Anadolu’nun elli katı büyüklüğünde toprakları nasıl kaybettiğimizi yazıp çizecek tek bir aydın bulamıyoruz.
Aytmatov’un ‘Kır Zincirlerini Gülsarı’ ve Cengiz Dağcı’nın ‘O Topraklar Bizimdi’ romanlarından ve Şehriyar’ın Haydar Baba Şiiri ve Çırpınırdı Karadeniz türküsünden başka elimizde ne kaldı?
Asimile dağılış yıkılış ve çürümenin envanteri o kadar büyük ki sadece Doğu Türkistan’ı anlatmaya kalksak bin sayfa sürer. Sadece kurgan-mezar soygunlarını anlatsak bin sayfa. Sadece Çarlar’ın ve Mao’nun ilhak imha işgal yaptıkları binlerce sayfa.
Neresinden başlasak desek dibini başını bulamazsınız. Türk Milleti’nin coğrafyaları unutulmuş tarihleri unutulmuş orduları unutulmuş direnişleri unutulmuş coğrafyaları unutulmuş. (Hiç unutmam, Sovyetler’in çöküşü sonrası Özal’ın Orta-Asya’ya yaptığı seyahatte haber olmuştu, Ahıska Türkleri temsilcisi şöyle söyledi, ekrandan izledim: Biz I. Cihan Harbi’ndeki Osmanlı Ordusu’yuz, yollar irtibatımız kesildi, bizi burada unuttunuz’.)
Kardeşlerim, tarih yokken tarihi başlatan gelmiş geçmiş tarihlerin Sümer’den Amerikan kıtasına tarihten büyük kültüründen söz ediyoruz.
Çinlilerle Hintlilerle İranlılarla Araplarla Slavlarla Ermenilerle Yahudilerle Romalılarla en çok karışmış en çok ortak devletler kültürler uygarlıklar ve imparatorluklar kurmuş tarihin en eski kadim bir milletten özbeöz atalarımızdan konuşuyoruz.
İskitler Hunlar Göktürkler Moğollar Selçuklular Memlüklular Osmanlılar, Çin’de Hintte İran’da Orta-Doğu’da bu kadar imparatorluk kurmuş bu kadar çeşitli ırklarla karışmış bin ayrı kültürle iç içe yaşamış binlerce kavimle kaynaşıp erimiş düğününden yemeğinden enerjisinden siyasetine bu kadar coğrafyayı etkisinde bırakmış dinleri şehirleriyle buluşturmuş başkalarıyla tarihin ilk büyük şehirlerini kurmuş başka bir millet yok!
Ve bu milleti bize hatırlatacak ittihatçıların yazdığı mehter marşlarında ‘tarihi çevir nal sesi kısrak sesi bunlar‘dan başka çocuklarımıza anlatacak gerçekçi bir hikayemiz de yok.
Korkarım bu gidişle neyi kaybettiğini hangi coğrafyada hangi soykırım hangi imha savaşlarına maruz kaldığımızı sonraki kuşaklara sadece ‘hatırlatan‘ bu tür yazıları yazacak bir iç çekişi bir kahrı dahi bulamayacağız, düşünün Natocu milliyetçiler ve ajan fetöcüler şu anda Kırgızistan’da iktidardalar.
Kurtuluş savaşımız bu toprakların elde kalan tek zaferidir.
Türk coğrafyasının tek umudu yüz akı onuru hakikaten son kalemiz.
19. yüzyılda emperyalistler Türk coğrafyalarını yağmalarken bu sömürge çağında Mazzini ve Galibaldi’yle İtalya ortaya çıktı. Bismark’la Almanya birleşip ortaya çıktı. Hiç yoktan Amerika ortaya çıktı. Rusya ve Çin ve Hindistan ortaya çıktı. 1860’larda Babur İmparatorluğu Hindistan’da İngilizler’in eline geçti. 1917’de İran Türkler’in elinden bir çavuştan uydurma Şah’ın eline geçti. Balkan savaşlarında Balkanlar I. dünya savaşında Mekke-Medine dahil arap toprakları elden çıktı, tarihin en çok ezilen yenilen milleti olduk ve hala dinci tarikatlara sığınıyor hala kurtuluş diye hilafet arıyoruz.
Sömürgecilere karşı milli direnişler ve büyük kurtuluş savaşları sonrası Afrika Latin Amerika uzak doğuda Çin Hint… kısmen ülke topraklarını kurtarabilmeyi başardı. Dirilemeyen ayağa kalkamayan sadece Doğu ve Batı Türkistan ve Sibirya topraklarındaki Türk nüfuslar kaldı, bunun çok köklü bir sebebi olmalı.
Bugün TBMM’ye gidip her hangi bir partinin vekiliyle konuşsak, en bilgilisi Galiyev, Gaspıralı, Resulzade, Cedid hareketi, bir kaç kelime edebilir ama Tuva Türk’ü kimdir Doğu Türkistan neresidir, Batı Türkistan’ın bugünkü siyasetleri nasıldır, kültür olarak Balbal (mezar heykelleri), Kurgan nedir, vs. sorsak, bağımsızlık savaşı vermiş TBMM’nin vekili ne acıdır ki şapşalca yüzünüze bakar.
Gandi’yi öldüren Hint milliyetçisinin ve bugünkü Hint başbakanı Modi’nin fikir babası Savarkar’dır, milliyetçi fikirleri müslümanlara suikast düzenlemek camileri bombalamak, karşılığı ağır oldu, Pakistan ayrıldı, ve Gandhi Hint halkına tam tersini öğretmeye koyuldu ‘uzlaşarak yanyana şiddete baş vurmadan’.
Maliyeti ne ağır bir tablodur, Gandhi’yi öldüren milliyetçi de fikrini gücünü batıdan alıyordu bugün İslami tarikatlar cemaatler de fikrini gücünü batıdan alıyor. Birbirini iç savaşlarla kıydıran bu oyunların hepsi sömürgecilerin başarılı istihbarat marifetidir ve emperyalistlerin girdiği her ülkede mesela orta-doğu’da da oyun hep aynıdır.
Ne mi yapılacak, kısmen yapılıyor siyaset değil kültür diyeceğiz, kültür mirasımızı tanıyacağız, sonra kısmen yapılıyor ortak alfabe dil meselelerini ciddiye alıp bir ‘bilinç’ oluşturmak için çalışacağız
Ve bugün Türk illerine giderseniz Rus gizli servisine çalışan Türkler’i Çin’e çalışan Türkleri, Fetö’cüleri, el kaide bozması dinci tarikatçıları ve natocu Amerikancı Türkçü tezleri ve bunların varlığıyla çözümsüzlüğe umutsuzluğa gark olmuş miskinleşmiş siyasetler göreceksiniz.
Ne mi yapacağız önce bütün bu coğrafyalarda yenilmiş gerici siyasetlerden kurtulmanın yollarını arayacağız, elli yıldır Filistin’e ağlıyoruz, sadece Doğu Türkistan’da elli tane Filistin var, sadece Sibirya’da onlarca Filistin var, üstelik sesleri hiç duyulmuyor, öğreneceğiz.
Batılı istihbaratın öğretip kullandığı vahşi ve hamasi milliyetçilikten kurtulacağız, ne mi yapacağız, batılı istihbaratçıların oyuncağı olmuş kültürümüze kene gibi yapışmış asalak dinci mezhepçi gerici tarikatçı yapılarla hesaplaşıp kovacağız.
Bu günlerde ülkemizde Suriyeli muhacir kadar Kırgız Türkmenistanlı Özbekistanlı ve Uygur genç yaşıyor, bu çocuklar lokantalarda bulaşıkçılık komilik yapıyor, mesela bu çocukların doktor bilim adamı mühendis olabilmeleri neden tek satır gündemimize giremiyor.
Türk illerini en çok gezip vaazler veren ve yakılarak öldürülen Hallaçcı Mansur dahi düşündü bu çocukları, öldürülme sebeplerinden biri de Türk askerleri yeterince savaşıyor Hacca gitmeseler de olur, demesi.
Hiç değilse interneti açıp kurganlardan çıkmış tarih öhcesi yapılmış altın heykellerinize bakın ve bugün dahi bu gelişmiş tekniklerle bugünkü sanatçılarınız dahi yapabiliyor mu diye bir sorun?
İşte kurgandan çıkmış bir ipek halı parçası, on santimetrekarede otuzbin altı bin düğüm. Tarih öncesinden. İnsanın soluğu tutuluyor hayret ediyorsun. Bu ne sabır bu ne göz bu ne uğraş,
Otuzaltı bin düğümü halıya değil topraklarına attılar, bu uçsuz bucaksız toprakların her bir santiminde bin düğümümüz var, bin siyasetimiz, bin kültürümüz, bin türkümüz, binlerce sürümüz, yüzlerce şehrimiz her on santiminde otuzaltıbin hikayemiz var.
Her sabah yüzünü güneşe dönen, her ağacı kutsal mabed sayan, Yer Tanrısı Gök Tanrısı hangi kutsal kitabı eline alsa adaletle kılıç sallayan, şamanizm budizm hristiyanlık müslümanlık hangi dine girse ‘Tanrı İçimizde’ diyen büyük milletim!
Pers Krallarının İskender’in savaşmaktan korkup yolunu çevirdiği, kağanlarının ne kadar hazinesi varsa kağanlarıyla birlikte mezarına gömen, atının kanını içerek yaşayan, mızra ucu ok ucu kurt gözleri, zırh gibi koruyucu bir cm.lik ipek gömlek giyen, on kişiyle şehir fetheden yüz kişiyle yüzbin kişilik orduların önünü kesen, Sümer Babil tarihlerinden beri üç kıtada at süren, tarihe coğrafyalarına ne çok karışan üç kıtada tarihlerini okumaya ömrünüzün yetmeyeceği büyük imparatorluklar kuran, her yalçın kayalıkta atlarının nallarıyla damga gibi iz bırakan, tarihin ilk gününden beri ‘küresel‘, büyük şehirleriyle tarihin ilk gününden beri ‘muasır‘, toprağını korumayı dini ve kültürü ve Tanrısı bilen, kimseye boyun eğmemiş kimseye efendi dememek için tarihin ilk gününden beri savaşan, büyük milletimin çocukları, neredesiniz?