Bu Öfke Nereye?

Biriken bunca öfke nereye gidecek?

Damla damla öfke biriktiriyorduk senelerdir. Damlalar sel oldu. Öfkemiz çağları aştı.

Nereye gidecek biriken bunca öfke?

Neleri tartışıyoruz bu günlerde? Dünya nerede, biz neredeyiz?

NASA geçtiğimiz günlerde düzenlediği bir basın toplantısında, Güneşimiz’den daha küçük ve soğuk olan bir yıldız ve etrafında dönen 7 gezegenin keşfedildiğini duyurdu. Sistemin adı Trappist 1. Sistemde bulunan gezegenlerden en az üç tanesinin üzerinde canlı barındırabilecek koşullara sahip olabileceği söyleniyor. Yani, “artık mesele başka bir dünya bulup bulamayacağımız değil, o dünyayı ne zaman bulacağımız” (birgün.net).

Evet! Dünya’nın bir yanında, başka dünyalar keşfedilmeye çalışılırken, Dünya’nın bu yanında binlerce, bilim insanı ömürlerini vakfettikleri mesleklerini icra etmekten alıkonuluyor. Çıkan son KHK ile üniversiteden ihraç edilen akademisyenlerden birisi, Marmara Üniversitesi’nden hocam ve doktora tez danışmanım Prof. Dr. Yüksel Taşkın. Henüz tez danışmanı belirlememiş olduğum dönemde, kendisine tez danışmanım olmasını önermiştim. Ancak önerimi yaparken tedirgindim ve tedirginliğimi de kendisiyle paylaşmıştım. Yayınlarını takip ettiğim hocam ile pek çok konuda pek çok farklı görüşe sahiptik, siyasal olaylara yaklaşımımız belki de bakış açılarımız birbirinden çok farklıydı hatta çoğunlukla çatışıyordu. Bunun kendisi için sorun olup olmayacağını sorduğumda, bana asla kendi fikirlerini dayatmayacağını, akademik duruşunun bu türden bir baskılamaya tamamen karşı olduğunu söylemişti. Rahatlatmıştı beni ve birlikte çalıştığımız bunca zaman içerisinde de, tezime gerçekten akademik duyarlılıkla, yapıcı ve çok önemli eleştiriler getirmişti.

Evet! Dünya’nın bir yanında, başka dünyalar keşfedilmeye çalışılırken, Dünya’nın bu yanında piyanistler tutuklanıyor ve sanat merkezleri kundaklanıyor. Bu ülkede sinemalar yıkıldı, tiyatrolar kapatıldı, ödenekleri kesildi. İdil Biret gibi dünyada tanınan piyanistlerin dinletileri basıldı. Fazıl Say gibi bu ülkenin gururu olan sanatçılar, dünyanın saygısı kazanmış Ömer Hayyam gibi şairlerin dizelerini paylaştığı için mahkûm edildi. Bu da bir şey mi? Bu ülkede, yazarlar yakıldı. Canlı canlı, ateşlere kurban edildi, öfkesi kendine, kendi acizliğine, kendi zavallılığına olan, düşmanlığı iyiliğe, güzelliğe ve aydınlığa olanlar, aydınlığı ateşe verdi. Bu ebedi düşmanlık, aydınlık ve karanlık arasındaki, devam ediyor. Kandan ve gözyaşından beslenen karanlık, ağzından dumanlar saçarak, tüm güzellikleri pusta bırakıyor. Tıpkı, bugün bu bedbaht ülkede tartışılması gereken yegâne şey olduğunu düşündüğüm o güzel haberi, pusta bıraktığı gibi.

Beykoz’da kuyuya düşen köpeciği hatırlarsınız. Miniği kurtarmak için, herkes seferber olmuş, günlerce süren yoğun uğraşlar sonrasında köpecik kurtarılmış ve adı “Kuyu” konulmuştu. İşte Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi Robotik Takımından öğrenciler, bu yavru köpeği kurtarmak için, ‘robotik kol’ geliştirmişlerdi. Başarılı girişimleri sonucunda bu öğrenciler, dünyanın önemli üniversiteleri arasında başı çekenlerden Stanford Üniversitesi’nden davet aldılar, önümüzdeki dönemde bu üniversiteye gidecekler.

Bu vicdanlı, yaratıcı ve azimli öğrencilerin bu başarısı bugünün en önemli gündem maddesi olmayı sizce de hak etmiyor mu? Bilim ve sanat düşmanlığının kronikleştiği bu ülkede, bu cesaretleri sizce de en büyük takdiri hak etmiyor mu? Uluslararası eğitim standartlarına göre, pek çok kategoride en sonlarda yer alan bu ülkede, bu türden bir girişimin hayata geçirebilmesi bile sizce de çok önemli bir adım değil mi? Öyle! Şüphesiz öyle!

Ama biz bunu tartışmıyoruz bugün. Biz, bu haberi ana haber bülteninin sonunda 3 dakikalık bir başarı öyküsü olarak dinleyeceğiz. “Aferin çocuklara” deyip geçeceğiz. Bu haberin ardından, dünyanın öbür ucunda doğum yapan bir pandanın haberi çıkacak. Yazık!

Biz bu haberi tartışmıyoruz bugün. PISA testlerinde ülkemizin neden sonuncu olduğunu tartışmadığımız gibi, ülkemizin köyünden yetişip çıkan Aziz Sancar’ın neden ülkemizde yaptığı çalışmalarla Nobel alamadığını tartışmadığımız gibi. Çünkü biz, Genius Olimpiyatlarında neredeyse 2450 proje arasından birinci seçilen 10. ve 11. sınıf öğrencileri Mahmet Can Dursun ile İrfan Efe Boztepe’nin projelerinin neden TÜBİTAK bölge sergisine bile çağırılmadığını da tartışmadık (diken.com). Çünkü biz, İlayda Şamilgil’in TÜBİTAK yarışmasında dereceye giremeyen “Sıvılardaki Su Oranını Mıknatısla Ölçülebilen Ucuz, Hızlı ve Taşınabilir Bir Sistem” başlıklı projesinin dünya birinciliğini de tartışmamıştık (turkishnews.com). Çünkü biz bilim denilince, o sıralarda ve bu sıralarda, “helal” kemik tozu geliştirmeyi anlıyorduk (diken.com). Çünkü biz, kaç tane daha İmam Hatip açsak diye tartışıyorduk ve çünkü biz yıllardır, hangi hocaları üniversitelerden atsak diye tartışıyoruz.

İşte biz buradayız.

Ve “buradaki” bedbaht ülkemizde bile, bu gencecik, bu pırıl pırıl, bu aydınlık, bu umut veren gençleri yetiştirebiliyoruz. Devrimimiz sayesinde elbette.

İşte damla damla birikip, sel olup, çağlar aşan öfkemizi, gençlere daha güzel bir geleceği ülkemizde sunabilmek için, bu ülkede yüz değil yüz binlerce çiçek açması için kullanmalıyız.

Bunları da sevebilirsiniz