Halkın kendisini yönetmesi anlamına gelen demokrasi intihar etmek ister mi?
Ya da artık işe yaramıyor olmanın acısıyla ötenaziye karar vererek yaşamına son vermeyi düşünür mü?
Yaşam umudunu yitirmiş bir kişinin, başkasının yardımı ile yaşamına son vermesine ötenazi deniyor. Çok çeşitli ötenazi tipleri ve ötenazinin hukuksal, sosyal ve dinsel boyutları varsa da bizim konumuz demokrasinin ötenazisi. Bunu da halkın desteğiyle yapması! Yani tıpta ‘yardımlı ötenazi’ denilen şey…
(‘Yardımlı ötenazi’ için bir örnek verelim; Tüm vücudu felç olan biri diyelim ölmek istiyor ve bunu gerçekleştiremiyor. Bir gün kendisine yardım edecek birini buluyor. Yardımcı, bulup getirdiği öldürücü ilacı hastaya içirirse bu ‘aktif ötenazi’dir. Eğer zehri, içinde pipet bulunan bir bardak suya koyar da hastanın yanına bırakırsa, bu yardımlı ötenazidir.).
Ülkemizde Cumhurbaşkanı’nın talimatı ile başlayan ve TBMM sürecinden sonra referanduma gidecek olan yeni Anayasa süreci, TBMM’nin ya da demokrasinin intiharını ya da ötenazisini anımsatıyor.
Yeni Anayasa TBMM’den geçtiğine göre bu demokrasinin temel unsuru olan halk da onay verirse, TBMM etkisiz hale gelecek ve demokratik cumhuriyet yerine adında cumhuriyet olan bir başkanlık rejimini getirilmiş olacak…
Rejimin İntiharı ya da Demokrasinin Ötenazisi
Şimdi, rejimin intiharı ya da demokrasinin ötenazisi anlamına gelen durumun ‘faillerini’ saptamaya çalışalım;
TBMM’nin yetkilerini kendinde toplayarak ‘Başkan’ olmaya karar veren kim? Cumhurbaşkanı…
Bu amaçla TBMM’ye baskı yaparak onun – kendini feshetme anlamına gelen – bu Anayasa’yı geçirmesini sağlayan kim? Yine Cumhurbaşkanı…
Cumhurbaşkanı’nın Başkanlık talimatına boyun eğen TBMM, Anayasa’yı referanduma götürerek kafasına idam ipini geçirmiş olmuyor mu?
TBMM bir bakıma, kendisini temsilci olarak seçen halka dönerek şunu demiş oluyor;
“Senin demokrasi neyine! Önüne koyduğumuz şu Anayasa’ya olumlu oy ver ve demokrasiye son vererek diktatörlüğün önünü aç!”
Buna ister;
Cumhurbaşkanı’nın zorlaması sonucu, demokrasinin temel kurumu olan TBMM’nin intihara karar vermesi olarak adlandırın…
İsterseniz;
TBMM’nin, çektiği acılardan kurtulmak için ötenaziye karar vererek halkın yardımını istemesi deyin, durum değişmiyor…
Eğer halk bu ötenazi ya da intihar olayına olumlu oy verirse, demokrasinin ruhuna Fatiha olacak…
Olacak da sonrasında yaşanacaklar herkesin ödünü patlatıyor.
Tek adam iktidarının nerelere varacağını, başımıza nelerin geleceğini kimse öngöremiyor. Herkes karamsar…
Charlie Chaplin 1940
Demokrasinin geleceğinden duyulan kaygılardan söz edildiğinde, sessiz sinemanın en büyüklerinden olan Charlie Chaplin’in ilk sesli filmi, Büyük Diktatör (The Great Dictator) anımsanır.
Çekildiği tarih 1940. Hitler daha yeni işe (!) başlamış. Diktatörlüğün ve soykırımın henüz başlarında. Dünya onun gerçek yüzünü tam olarak algılayamamış ve ABD henüz Almanya ile savaşa girmemiş.
Ama Chaplin daha o tarihte, büyük bir öngörü ile, Hitler’in acımasız bir diktatör olacağını anlamış ve onu bu filme konu yapmış. Yakın gelecekte diktatörleşeceğini anlayarak herkesi uyarmış…
Charlie Chaplin, filmin sonunda manifesto niteliğinde bir konuşma yapar. Bugün bile ne zaman diktatörlerden, ezilmiş, sindirilmiş ve korkutulmuş toplumlardan söz edilse ilk akla gelenlerden biri Chaplin’in o ünlü konuşmasıdır.
Kısa alıntılar yaparak sunalım;
“… İktidar hırsı insan ruhunu zehirledi, nefret duvarları ördü. Bizi mutsuzluğa ve insan kıyımına mahküm etti.”
“Şu anda sesimi milyonlarca insan duyuyor. Umutsuz kadın, erkek ve çocuklar. Masum insanlara işkence yapan hapse atan bir sistemin kurbanı onlar.”
“Nefret geçer, diktatörler ölür. Halktan aldıkları iktidar, halka geri döner. İnsanlar ölür, hürriyet ölmez…”
“Güç sizin, halkın elindedir. Birlik olup harika bir dünya yaratalım. Herkese iş sağlayan, gençlere umut, yaşlılara güvence veren bir dünya…”
“Yalancılar bunları vaat ederek iktidarı aldılar, yalan söylediler. Zaten asla sözlerini tutmazlar!”
“Diktatörler, kendi hırsları için halkı köleleştirirler.”
“Biz, hırs kin ve yobazlığı yürürlükten kaldıralım. Aklın yönettiği bir dünya için savaşalım…”
Keşke Alman Halkı, Hitler’in büyük bir felakete yol açacağını baştan anlasaydı da onu seçimle iş başına getirmeseydi.
Keşke Charlie Chaplin haklı çıkmasaydı…