Keyfiyet ve zorbalık altında inleyenlerin hikâyesi sayfalara, kitaplara sığmaz.
Kafka’nın kaleminde bir hamamböceğine dönüşür insan, kimi zamansa mahkeme kapılarında ve soluk renkli, buz gibi binaların arasında oradan oraya savrulan Bay K.’ya…
Piramitleri dikenler, maaşını birayla alan, sırtı kırbaç darbeleriyle bezenen Onlar’dır.
Ya da dünyanın bir başka köşesinde Maçu Piçu’da ter akıtıp taşları üst üste dizen, güçlü ve kuvvetli ciğerli, oksijenin damlasıyla harekete geçebilen Amerika halkı…
Ya da yine Kafka’nın kaleminde Çin Seddi’ni yapan onlarca köy, onlarca aile…
Niye tüm bunlar?
Çin Seddi’ni aşıp toprakları ele geçirecek Türklerden korkuyu besleyen nedir?
Keyfi yöneticinin kırbacının şaklaması ve bir lokmaya koca koca taşları devirenin yaşam savaşı…
Tüm bunların ardındaki keyfiyeti, büyüklenmeyi, insanı un ufak eden tiranlığı görmüyor muyuz? Görmez miyiz? Ama çok sık da unuturuz.
Ne var ki, bazıları hatırlatır, bazılarımız zihnimize nakşeder bu kötülüğü en yalın ve en duru bir şekilde.
İvan İvanoviç var mıydı? Yok muydu? Ya Zübük? Hani şu içimizdeki üçkağıtçı damar, dinlerin bile “nefis” diye diye savaştıklarını söyledikleri o pek insanca kötülük.
İvan İvanoviç vardı kuşkusuz. Hem de yakınlarda, Ortaköy Afife Jale Sahnesinde. Yine Tiyatroadam’ın gözüyle, kulağıyla görüp işittiği bir İvan İvanoviç vardı. Keyfiyetle savaşan Nazım’ın pek insanca oyunu Afife Jale’deydi.
Aşkın Şenol’un bedenindeydi İvan İvanoviç. Onun cisminden yayılıyordu diğerlerinin bedenlerine. Fatih Koyunoğlu’nun gözlerini döndüren, cehenneme giden iyi niyet taşlarını onun önünde bir bir döşeyen ve tuzağına çeken İvan İvanoviç vardı. Ona “gayrı yeter” dedirten, artık ben de makamımı dolduracağım dedirten içindeki o hınzır sesti.
İçinde başka bir ses de vardı kuşkusuz. Gökhan Azlağ, işçi sınıfının bedeninde sesleniyordu ona: “Başın sıkışırsa, yardıma çağır!” İvan İvanoviç’in yaşadığı başka bir zamanda ve mekânda, Mao yardıma çağırmamış mıydı onu? İşçilere, Köylülere, Gençlere seslenmemiş miydi? O denli kadim bir düşman ki içimizdeki maymun, yendiği oluyor içimizdeki kaplanı. Mao da yenilmişti o çağrısında. Fakat ilerledi insanlık, İvan İvanoviç’e rağmen.
Küçük Burjuvaların ve genel olarak Burjuvazi’nin sömürüyü olağanlaştırmasına rağmen, duydu birileri bu çağrıyı. Ne var ki, Nazım bu çağrının duyulmadığı bir zamanı yazıyor. Burjuvazinin, kentlinin temsilcisi de vardı Afife Jale’de: Berk Yaygın. Kerameti kendinden menkul bu inanılmaz adam İvan İvanoviç’in çağrısını akla uyduruyordu, doğallaşıyordu her şey. Ne de olsa, insan doğası bize bunları yaptıran, o halde karşı çıkmak niye. Doğa’nın yasaları var elbette, çek ayağını frenden in yokuş aşağıya, Doğa özgürleştirsin seni. Ne de olsa ölen ölür, kalan sağlar bizimdir!
Makineleşmek isteyen çağın makineleşmek isteyen şairi, insanı hatırlatıyordu bize makineleşemeyen, en insanca duygularla insanlıktan çıkan insanı. Hepimizdeki o iç sesi. İvan İvanoviç vardı. Öyle ya, o olmasa, Korkunç İvan nasıl korkutacaktı Rusya’nın zenginlerini. O olmasa, nasıl alınacaktı rüşvet, nasıl ihbar edilecekti devrimciler, nasıl dolacaktı devlet dairelerinin duvarları, alınlıkları, sütunları…
Yalakalık, üçkağıtçılık, keyfiyet, kırbaç şaklaması ve makam araçları nasıl olurdu İvan İvanoviç olmasaydı. Vardı elbet. İvan İvanoviç dilden dile anlatıldı. Bay K.’nın yüzüne kapatılan duvarlar ve yanıtsız bırakılan soruları hep onun işaretiydi. Piramitleri sırtında taşıyan insanlar, gerine gerine kurdela kesen bürokrat, tüm bunlar onun varlığının delilleriydi.
İbrahim Bey’in kara kaplı kitabında yazılanlar, işte böyle evrenseldi. Aziz Nesin’in Yaşar’ı, Nazım’ın Sergey Konstantinoviç’i, Ertem Eğilmez’in Ali Rıza Bey’i… Tüm bunları delirtti birileri ve onlar delirdiler akıntıya teslim olup.
İşte budur insanca olan hem de çok insanca: Teslim olmak da direnmek de!
Nazım’ın “İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu?” oyununu, yönetmen Emrah Eren’in, Esra Yurttut’un, Yüksel Aymaz’ın ve Barış Dinçel’in mutfağından izleyin bir de. İnsanlık tarihi kadar eski ve gelecek güzel günlere kadar varlığını koruyacak olan İvan İvanoviç’i son kez görmeyeceksiniz ama muhtemelen en canlılarından biri bu olacak.
İyi yıllar!
İnsanın un ufak ezilmediği bir gelecek dilerim