Daha önce bu konuyu yazmıştık. Akdeniz Üniversitesinin tarım ilaçları konusundaki araştırması yeni bilgiler getirdi. Yeniden ele almak şart oldu. Albert Einstein “Arılar yok olursa insanların yalnızca dört yıl ömrü kalır” demişti. Sözün gerisi şöyle: Arı olmazsa, tozlanma olmaz, bitki olmaz, hayvan olmaz, sonunda da insan olmaz.
Ülkemizde ve dünyada arılarda kitlesel ölümler oluyor. Ancak asıl büyük kayıplar ABD ve benzeri ülkelerde oldu. Koloni çöküş hastalığı şu veya bu şekilde endüstriyel tarımın hızlı gelişimi ile ilgili bulunmaktadır. Çöküşün en fazla olduğu ülkelerin ABD ve İngiltere olması da bu ilişkiyi desteklemektedir. Akdeniz Üniversitesi raporu bu konuda ilginç sonuçlara ulaştı. Rapordan okuyalım:
“Tarımsal alanlara uygulanan pestisitler sadece uygulandığı bölgede kalmıyor, zamanla çevreye yayılım gösteriyor. Çalışmalar herhangi bir bölgeye uygulanan pestisitlerin sadece yüzde 1-2’sinin o bölgede kaldığını geriye kalan yüzde 98-99’luk kısmının doğaya yayıldığını; yani havaya, su ve toprağa, oradan da bu ortamlarda yaşayan çeşitli canlılara geçtiğini gösteriyor. Gıdalarımızın en az üçte birini tozlaşma sağlayan böcekler vasıtasıyla elde ediyoruz. Arı ölümlerinde pestisitin yanı sıra parazitler, kirlilik, biyoçeşitlilik kaybı gibi nedenler de öne çıkıyor. Muhtemelen tek bir nedeni de yok arı ölümlerinin. Ama nihayetinde arı ölümlerine yol açması olası her şüpheliyi dikkatle takip etmek zorundayız.
Son yıllarda yapılan akademik çalışmalarda neonikotinoidler adı verilen bir kimyasal gruba ait pestisitlerin arı ölümlerine yol açabileceği sıklıkla dile getiriliyor. Neonikotinoidler 1990’lı yıllarda piyasaya sürülen çok etkili pestisitler. Bu pestisitler ilk çıktığı yıllarda toksisitesinin düşük olduğu öne sürüldüğü için kalıntı limit değerleri yüksek tutuldu ve haliyle dünya genelinde çok yüksek miktarlarda kullanıldı. Bazı araştırmacılar hem kullanım miktarlarının yüksek olması ve hem de zararlarının gecikmeli olarak fark edilmesi açısından bu gruptaki pestisitleri DDT’ye benzetiyor.
Yaptığımız araştırmada ülkemizde kullanılmasına izin verilen Neonikotinoid grubu pestisitlerden İmidakloprid ve Asetamiprid kalıntısı ürünlerin büyük bir çoğunluğunda tespit ettik. 2013’te çalışılan domates örneklerinin yüzde 38’inde en az bir adet neonikotinoid grubuna ait pestisit kalıntısı tespit edildi. 2014’te bu oran yüzde 39 idi. Başka bir ifade ile analiz yapılan her yüz domates örneğinin 39’u en az bir neonikotinoid grubu üyesi pestisit içeriyordu. 2013 ve 2014 yıllarında biber ürünleri için bu oranlar yüzde 45 ve yüzde 34; salatalık örnekleri içinse yüzde 35 ve yüzde 48 idi. Domates, biber ve salatalık en çok üretilen ürünler. Dolayısıyla eğer ürünlerin o büyük bir yüzdesinde bu pestisitlerin kalıntısı çıkıyorsa o zaman bu pestisitlerin geniş ölçekte kullanıldığını ve büyük bir kesinlikle olmasa da doğaya da en çok karışan ya da yayılan pestisitler olduğunu düşünmek akla uygundur.
Bu konuda farklı ülkelerde yapılmış çeşitli çalışmalar da varsa da Türkiye’de henüz yeterince ele alınmış değil. Daha kapsamlı saha çalışmaları ile bu pestisitlerin ürünlerdeki ve doğal ortamlardaki kalıntı düzeyleri sürekli izlenmelidir.
Bu yapılırsa bizim bu çalışmada öne sürdüğümüz “bu pestisitlerin doğaya en çok karışan-dağılan pestisitler” olduğuna ilişkin görüşü teyit etmek mümkün olacak diye düşünüyoruz.
Ancak bu saha çalışmalarını yapmak zaman alacağından önlem olarak bu pestisitlerin kullanımını durdurmak ve ortaya çıkması muhtemel zararları şimdiden engellemek düşünülmelidir.”
Konu önemli. Var olmak veya olmamakla ilgili.