Hitler’in kim olduğunu, ne yaptığını belki herkes bilir, ama iktidardan nasıl gittiğini kimse bilmez. Hatta Mussolini’nin de. Her ikisi de iktidarlarını seçimle kaybetmişlerdir. Hitler’in seçim meçim yapılmamışken, savaşta yenileceğini anladığı için intihar ettiği, böyle öldüğü, iktidarının da böyle sonlanmış olduğu hep söylenegelmiş, yazılagelmiştir. Mussolini’nin de önce öldürülüp sonra ayaklarından asıldığı, iktidarının da bu şekilde sona erdiği hep yazılıp çizilmiştir. Oysa bunlar doğru değildir, sonradan uydurulmuşlardır. Yani böyle şeyler aslında olmamıştır. Hepsi yalandır. Hitler de, Mussolini de iktidarlarını seçimle kaybetmişlerdir. Seçimlerde partileri oy alamamış, iktidardan düşmüşlerdir. Onların seçmenleri de bu başarısızlıklar üzerine onları terketmiştir. Şimdilerde Nazilerin ve Faşoların yalnızca özentileri ve kalıntıları vardır.
Peki Hitler ve Mussolini gibilerin seçimle gitmedikleri neden uydurulmuştur? Açıklayacağım. Ama, bu uydurulanların o günlerden bu yana nasıl kalıcı hale getirildiğini bugün anlayabiliyoruz da, uyduranlar tarafından bütün kanıtlar yok edildiği için, bunların yalan ve uydurma olduğunu bir türlü kanıtlayamıyoruz. Zaten ne kadar söylense kimse inanmıyor. Buna rağmen gene de şu ortadadır; gerici-baskıcı-faşist iktidarların seçimlerle gittiğini kimseler bilmesin diyenler, böyle halk düşmanı iktidarların yalnız ve yalnız seçim-dışı yollarla gidebileceğini savunanlar, daha doğrusu onların seçim-dışı yollar olan kitlesel kargaşalıklar marifetiyle gitmesini isteyenler uydurmuşlardır bunları. Kendi «yollarının” tek yol olduğu düşünülsün diye! Seçimlere bel bağlanmasın diye! Bunun önemi ne mi diyorsunuz, önemi, tarihin yorumunda ve «Gezi”de[1] yatıyor!
Neyse biz konumuza dönelim. Gezi’ye ve «seçim”e. Seçimlere bel bağlanmamasını isteyenler, Hitler ve Mussolini örneklerinde olduğu gibi, bugün de etken durumdalar. Bir itiraf konusudur, ben de bu propagandaya kapılmış (ve dahası teslim olmuş) durumdayım, Hitler ve Mussolini’nin seçimle gitmemiş olduklarını, ne yazık ki, kabul etmiş bulunuyorum.
GEZİ, «SEÇİM DIŞI” BİR YOLDUR!
Gezi ile başlayan büyük ayaklanma, Türkiye’nin, devrim tarihindeki duraklarından biridir. Ve aslında her atılım, her gelişme, her başarı, kendinden önceki başka şeylere eklenmiş, eklemlenmiş ve onların üzerinde ortaya çıkmış bir yeniliktir. Bu bakımdan «2013 Haziran Ayaklanması”, 19. yüzyılda başlayan muhalefet, direnme, isyan, ayaklanma, arayış ve devrim çizgisinin hem bir parçası ve hem de devamıdır.
Bu çizginin tarihimizdeki listesini yapacak olursak şunlara rastlıyoruz:
Yeni Osmanlılar,
Jön Türkler,
İttihat ve Terakki,
1908 Devrimi,
halkçı ve bağımsızlıkçı arayışlar,
«Cihan Savaşı”nda Çanakkale’den başlayan vatan savunması (1915) ve milletleşme,
Cumhuriyet (kuruluşu ve ilanı; 23 Nisan 1920 ve 29 Ekim 1923),
«İstiklal Savaşı” (1920-1922),
Cumhuriyet’in devrimleri, uygulamaları ve başarıları (harf ve eğitim devrimleri, geriliğe ve gericiliğe karşı mücadele, laiklik, çağdaşlaşma, üniversite reformu, Batıdan alma, bağımsızcılık, kamuculuk, sanayileşme girişimleri, üretimcilik, halkçılık vb.),
28-29 Nisan gösterileri ve 27 Mayıs Devrimi (1960),
60’lı yılların antiemperyalizmi,
gene o yılların «sosyalizm aydınlaması” ve devrim yayıncılığı,
Türkiye’nin «68” gençlik hareketi[2],
15-16 Haziran işçi ayaklanması (1970),
1974 yılı sonrası antiemperyalist çıkışlar,
12 Mart (1971) ve 12 Eylül (1980) Amerikancı darbelerine karşı direniş,
Zonguldak maden işçileri yürüyüşü (1991),
milyonları içine çeken Cumhuriyet mitingleri (2007),
«2012’nin muhteşem 19 Mayıs’ı” ve Cumhuriyet Bayramı.
Bütün bunlar, sözünü ettiğimiz «durakların” ilk akla gelenleri ve en önemlileri. İşte iki yıl önce bütün Türkiye’yi kasıp kavuran ve «Gezi”den başlayan ayaklanmalar da, bu akışın günümüzdeki karşılığı, uzantısı, mirasçısı ve sahibi olarak kendine özgü özellikleri olan kitlesel bir canlılık olmuştu.
Gezi’de her şeyden önce neler vardı, Gezi her şeyden önce neydi?
Bir, devrim;
iki, Cumhuriyetçilik;
üç, iktidara muhalefet;
dört, her şeyi göze alma;
beş, demokrasi;
altı, gençlik;
yedi, kadınlar;
sekiz, kitlesellik;
dokuz, özel ve büyük bir toplumsal dayanışma;
on, dalga dalga yayılma; vb.
Bunları birer cümleyle biraz açalım:
Gezi,
bir, o günün ihtiyacına tam cevap verme özelliğiyle ve tarihimizin en büyük kitle hareketi olmasıyla devrimdir, bütün diğer devrimci hareketlerimiz gibi düzenin sınırlarını zorlamıştır;
iki, Cumhuriyet düşmanlarının hiç bir çeşidinin içinde yer almadığı (ve hepsinin kaygıyla seyrettiği) büyük bir Cumhuriyet dalgasıdır;
üç, Cumhuriyet düşmanı iktidara karşı yapılan en büyük kitlesel muhalefet hareketidir, yüz binlerin biraraya gelmesi AKP gerici iktidarına tepki göstermek ve bu iktidarı yıkmak içindir;
dört, hem yerel düzeyde, hem de genel anlamda, gaz, tazyikli su, cop-kalkan ve TOMA’larla saldırılacağı bilinerek, ve bu amansız saldırılara karşı da mücadele edileceği amaçlanarak ve bunların göğüslenmesi gerektiğine inanılarak, uygulanan orantısız şiddetten korkulmamış, kaçınılmamış, tam tersine üstüne gidilmiştir, korku duvarı tam olarak yıkılmıştır; Gezi, her şeyi göze almanın adıdır;
beş, Gezi, demokratiktir; «Gezi ruhu”, antidemokratik Orta Çağ zihniyetine bir karşı çıkış olarak demokratiktir, baskıcı iktidara eylemli muhalefet olarak demokratiktir, kendi içinde demokratiktir («Haziran” günlerinde ve arkasından yürütülen bütün eylem ve toplanmalarda, eylemlerde ve toplantılarda tam bir demokrasi tablosu ve uygulanması görülmüştür), topluma verdiği mesajla demokratiktir, ve Gezi böylece, tarihimizin en demokratik hareketlerinden biri olmuştur;
altı, Gezi, gençliğin etken rolünün tartışılamaz olduğu bir fırtınadır, Gezi’de gençlik, hem öncüdür, hem de gövdedir; gençliği çekebilseler Gezi olmazdı;
yedi, Gezi, kadınların katılımını en üst düzeye çıkaran eylemler toplamıdır. Gezi’de kadınlar, tarih boyunca yaşananların hepsinin üstünde öndedir, ve Gezi, aynı zamanda bir «kadın devrimi”dir;
sekiz, Gezi, bütün ulusal kesimleri birleştirmiş ve her yaş grubunu kucaklamıştır, bütün ulusal kesimleri ve her yaş grubunu içine almıştır, ülkenin her yanına, bütün Türkiye’ye çok kısa bir zaman içinde yayılması görülmemiş bir şey olduğu bir yana, Gezi’nin milli bir hava yarattığı ve bunun bütün toplumu etkilediği ve hareketlenmenin bütün toplumumuz için bir çekim merkezi olduğu somut bir gerçektir; gençlik üstündeki kuşakların hareketin içinde yer alması da belirgindir («tencere-tava”, çocuklarıyla birlikte sokaklara çıkanlar, çok geniş destek vb. aynı zamanda bunların göstergesiydi);
dokuz, Gezi, özel ve büyük bir toplumsal dayanışmadır, Taksim’de toplananlar, sonrasında her yerde toplananlar, hem Gezi’ye ve mücadeleye en büyük desteği vermişler ve katılarak dayanışma göstermişlerdir;
on, Gezi, dalga dalga yayılmadır, çünkü Gezi’nin devamı olmadığı bir büyük kentimiz yok gibidir, Gezi, bütün ülkeye yayılmış, aylar boyunca, her türlü bastırma çabasına rağmen sürmüş, büyümüştür.
GEZİ, DEVRİM TARİHİMİZİN MİRASÇISIDIR
Sayılanları hem çoğaltabiliriz, hem de derinleştirebiliriz. Ama Gezi için sözünü ettiğimiz ve bunlara ekleyeceğimiz her şeyin büyük devrimci tarihsel akışın içindeki özelliklerle çakıştığını görmezden gelemeyiz. Gezi, tarihimizle uyum içindedir ve onu sürdürmeye çalışmış, onu tamamlamaya yönelik olmuştur. Gezi, «tarihin tekerrürleri”nden biridir. Şöyle ki:
(1) Gezi’nin devrimciliği, günümüzün ihtiyacına karşılık vermesinin yanı sıra, yukarıda belirttiğimiz gibi, tarihimizin devrim çizgisinin mensubu olmasındandır. Devrimci tarihimizin bütün özellikleri Gezi’de toplanmıştır. Toplumumuza ve dünyaya verdiği izlenim de budur. Her şeyden önce Gezi, bir «Jön Türk Hareketi”dir, öyle değerlendirilmiştir. Gezi, devrimcilerimizdir, hem Namık Kemal’dir, hem Atatürk’tür.
(2) Cumhuriyet, 19 Mayıs 1919’da başlayan «Devrim”in, 23 Nisan 1920’de kendini ortaya koyduğu ve 29 Ekim 1923’te bütün dünyaya ilan ettiği bir gerçeklikti. Başta Mustafa Kemal olmak üzere Cumhuriyetçi kadrolar, Devrime öncülük ve önderlik etmişler ve Cumhuriyet’i bugüne getirmişlerdi, Gezi ise, Cumhuriyetçiliği sürdüren son kitlesel büyük noktaydı.
(3) İktidarlara muhalefet, hem Jön Türklerin ve hem de İttihat ve Terakki örgütlenmesinin esas özelliğiydi. Gezi’nin, keyfiliğe, gericiliğe ve baskıcılığa karşı onlarla ortak tutumu muhalefetçilikte tam olarak bir örtüşmeni karşılığı olmuştur.
(4) «Her şeyi göze alma”nın anlamı, Türkiye tarihinin fedai geleneğidir, bu gelenek her vatanseverin hayatını ortaya koyması demektir. Gezi döneminin kahramanları, TOMA’ların üstüne giden insanları, «Kırmızılı Kadın”ı, «Siyahlı Kadın”ı, korkusuzluk örnekleridir. «Ya istiklal, ya ölüm” diyen anlayış, meydanları ve sokakları dolduran insanlarda da ortaya çıkmıştır ki, «Haziran”, tarihimize unutulmayacak bir şekilde eklenmiş, eklemlenmiştir.
(5) Demokrasi, feodal yönetimlerin ve dönemlerin sona erdirilmesi için hem hedef, hem de araçtır. Meşrutiyetler, Padişahlık yönetiminin milli iradeyle sınırlandırılmasıdır, Cumhuriyet «hakimiyetin bilakaydüşart milletin” olmasıdır. Gerek Jön Türkler, gerekse Cumhuriyetçiler halkçıydılar, demokrattılar, ileriydiler, ilericiydiler. Gezi, eylemlerin içinde yer alanların büyük çoğunluğunun farkında ve bilincinde olmasa da, bu geleneğin sürdürücüsüdür.
(6) Gençlik, bütün tarihimiz boyunca her zaman ve her dönemde yönelimin içindeydi, mücadelenin önündeydi, işin başındaydı; «Jön Türklük”te ve Cumhuriyet Devriminde olduğu gibi, Gezi’de de, aynı şekilde toplanmaları ve eylemleri sağlayan ve belirleyendir, bütün her şeye yön verendir. Gezi, hem Jön Türk Türktür, hem Cumhuriyet gençliğidir, hem Nisan-Mayıs 1960’tır, hem de «68”.
(7) Jön Türkler, kadına değer veren ve kadınlarla birlikte mücadele etmek isteyen bir hareketti, Cumhuriyet, kadını toplumsal hayata katmış ve ona en yüksek değeri vermişti. Türkiye devrim çizgisinde «kadın”, hiç bir devrimde olmadığı kadar[3] yüceltilmiştir, desteklenmiştir, kucaklanmıştır, ilerletilmiştir, değerlendirilmiştir. Gerek Jön Türkler, gerek Cumhuriyet döneminde, kadın hareketleri ve kadın hakları konusunda yapılanlar ve gerekse «68” gençlik mücadelesindeki kadınlar, Gezi’ye hem örnek, hem miras olmuştur. Ve Gezi’ye kadınların katılımı, Türkiye tarihi boyunca yaşanan mücadelelerin hepsinin üstündedir.
(8) Gerek Jön Türkler ve gerekse Cumhuriyet kurucuları ve önderleri, bütün toplumu olduğu gibi, bütün kuşakları da birleştirmişlerdi, Gezi, son elli yılın Cumhuriyet tarihinde bunu en başarılı olarak gerçekleştirmiş olandır. Gezi, aynı geçmişteki gibi, toplumu ve kuşakları bıraraya getirdi.
(9) Dayanışma ve beraberlik olmadan hiç bir faaliyet ve başarılı olamayacağına göre tarihimiz, aynı zamanda, dayanışma, birlik ve beraberliğin toplamı ve eseridir;
Taksim Gezisi’nde başlayan ve başka yerlerde de aynı şekilde benzerleri görülen ortaklaşacılık, birliktelik, paylaşmacılık ve dayanışmacılık, Jön Türklerin de, Cumhuriyet’in de, «68”in de belirgin özellikleri arasındaydı, bunlar, gelişmiş bir şekilde «Gezi”dir.
(10) Nasıl Jön Türk hareketi, azınlıklar dahil bütün muhalefeti birleştirmişse, nasıl 1908 Devrimi, bütün yurda yayılmışsa, nasıl ‘68’, toplumumuzun malı olmuşsa, Gezi de dalga dalga yayılarak hem bütün toplumu, hem de ülkeyi kaplamıştır.
DEMOKRASİ VE SEÇİM – «DEMOKRASİ” VEYA «SEÇİM”
Gezi ve geçmiş, nasıl özdeş siyasal olgulardı, son bölümde onu göstermeye çalıştık. Şimdi siyasal kavramlar arasındaki ilişkileri ve bağıntıları ele alalım:
Demokrasi, feodal düzen yıkıldığında ortaya çıkar, çıkabilir, çıkabilmiştir; feodal düzen, devrimlerle yıkılmıştır; devrimler, cumhuriyetler kurmuştur; cumhuriyetler, seçim sistemlerini getirmiştir; seçim sistemleri, demokrasi içindir, demokrasinin gereğidir. Ancak «demokrasi = seçim” olmamıştır; çünkü seçim sistemini iktidara hakim güçler kendi sınıfsal çıkarlarına göre biçimlendirmişler ve seçimlerin demokrasi, demokrasinin seçim olmasını önlemişlerdir. Sınıfsal ve ekonomik eşitsizlikler yüzünden ve (hakim güçler için) bu eşitsizlikler sayesinde «seçimler”de sınıflar, kitleleri oranında oy sahibi olmazlar (bazı istisnaları dışında şimdiye kadar da olmamışlardır). Her ülkede en geniş kitleleri oluşturan sınıflar, siyasal partiler olarak seçimlere girdiklerinde seçimlerin galibi değildirler.
Bunları başka türlü ifade edelim: Devrimler, demokrasi ve cumhuriyet demektir ama devrimler seçimle yapılmaz. Devrimciler ve devrimcilik, seçimlerle belirlenerek ortaya çıkmaz. Seçim, devrimin talebiydi, devrimin gereğiydi, devrimlerin sonucuydu, milletleşme döneminin kaçınılmaz uygulamasıydı, milli iradeyi ortaya çıkarmak içindi. Ama zaman içinde «seçim”, işlevinden uzaklaşmış, yönetenlerin kullandığı bir mekanizmaya dönüşmüştür.
Cumhuriyetler seçim sistemlerini yaratmıştır ama seçimlerle gelmemiştir, seçimlerle sürmemiştir, devrimlerle gelmiştir, devrimlerle sürmüştür. Cumhuriyetler “seçimler”e değil, devrimlere özdeştir. Bakın cumhuriyetlere, hepsi devrimlerin çocuğudur, bakın devrimlere, hepsi bir cumhuriyet doğurmuştur.
Devrim cumhuriyettir. Cumhuriyet demokrasidir. Demokrasi devrimdir.
TÜRKİYE´DE DEMOKRASİ VE SEÇİM
Bu yüzden seçimler demokrasinin göstergesi olmadığı gibi, Türkiye’de seçimler artık iyice antidemokratik sonuçlar da vermektedir. Seçilenler, millet, halk, Cumhuriyet, demokrasi düşmanıdır ve hatta «hırsız” olabilmektedir. Bugün seçilmiş olanların Cumhuriyet’i yok etmek istemelerinin ve bunu büyük ölçüde yapabilmiş olmalarının nedeni budur. Cumhuriyet düşmanları kolaylıkla seçilebilmektedir. Seçimle iktidar olmuş Akepe, her şeyden önce Cumhuriyet düşmanıdır, Akepe karşıdevrimcidir.
Bugün Türkiye´de demokrasi, Gezi ile bütün ülkenin ayağa kalkmasıdır, on binlerin jandarma barikatlarını aşıp Silivri´ye dayanmasıdır, Silivri’de barikatların yıkılmasıdır, «Balyoz-Ergenekon” gibi kumpasların altedilmesidir; 17-25 Aralıkta ortaya serilen hırsızlıklarının hesabının sorulmasıdır, Türkiye´yi bölmek isteyenlere cevap vermektir, çuval geçirerek Amerikan emperyalizmine meydan okumaktır.
En son olarak içinde yaşadığımız günlerdeki «Renault-Bursa-Eskişehir” işçi hareketlenmesi demokrasidir ve kazanılan başarı demokrasinin başarısıdır.
Gelelim seçime ve seçilenlere! Seçimler bugün Türkiye’de «milli irade” midir? Seçilmiş olmak, suç işlemek için ve suçlu olmak için bir hak mıdır? Seçilenler, «demokrat” mıdır? «Seçilenler”, Türkiye’yi bölmek, parçalamak, dağıtmak istiyorlarsa, Cumhuriyet’i ortadan kaldırmak, yok etmek istiyorlarsa, bu demokrasi midir?
Bunlara yanıtınız şöyle ya da böyle olabilir. Ama seçim, demokrasi demek değildir! Demokrasi devrimle gelir, devrimle sürer!
Cumhuriyet, seçimle savunulamaz! Dünyanın hiç bir yerinde seçimler cumhuriyetleri ayakta tutamamışlardır.
Baharla birlikte hayat canlanır, doğayla birlikte umutlar da yeşerir. Nisan, mayıs, haziran ve temmuz ayları boşuna «devrim ayları” değildir.
[1] Mayıs ayının son günlerinde başlayan, çok yerde «Haziran” olarak adlandırılan ve sonraki aylar boyunca bütün Türkiye’de devam eden büyük ayaklanmadan bu yazıda simgesel olarak hep «Gezi” diye söz edeceğiz. (Ayrıca Gezi’nin geçmişle bağını sergilemek amacıyla yazdığımız çalışma için bkz. «Direnişin Tarihsel Kökü: Jön Türklerin Mücadele Geleneği”, Bilim ve Ütopya, sayı 231, Eylül 2013, s. 38-58.)
[2] «Türkiye’nin ‘68’ gençlik hareketi” dememiz, yani bunu tırnak içine almamız, o yıllardaki ayaklanmanın, «Batının 68 hareketi”nin bir parçası değil, kendi öznel tarihimiz içinde yer almış olmasındandır. «Türkiye 68’i”nin, Batı dünyasında görülen 68 Hareketinden çok önemli farkları olduğu gibi, ondan daha önce de başlamıştır, bu bakımdan onunla tam eşzamanlı değildir; «Türkiye 68’i”, aslında ilk olarak, 1965-66 yıllarında ortaya çıkmıştı ve 27 Mayıs Devriminden ve onun yarattığı ortamdan hız almıştı. Ancak sonradan, «dünya 68’i” kapsamı içinde değerlendirildiğinden bizimki de bu adla anılır olmuştu.
[3] Bunu, en çok Büyük Fransız Devrimini kastederek söylüyoruz. Kadınlar bu büyük devrimde adeta dışlanmıştır. Bu konuda bilgi için bkz. «Büyük Fransız Devrimi – 1”, Bilim ve Gelecek, sayı 89, Temmuz 2011, s. 26 vd.