Rüşvet-Müneccim-Hurafe ve Osmanlılık

Hanya fatihi (1645)Yusuf Paşa fetihten sonra İstanbul´a döndüğü zaman, (Deli) lâkabıyla anılan I inci İbrahimpaşaya , (1615-1648) ´´Ne getirdin?´´ diye sormuş.

Hediye getirmediğini öğrenince, koca Gaziyi huzurunda boğdurmuş, sonra da pişman olarak elindeki âsâ ile yüzünü okşamış, ´´Şu pembe yüzlü adama yazık oldu!´´ diye hayıflanmıştı.

Zamana bakınız ki Hanya´yı fethetmek bir anlam ifade etmiyor, mutlaka hediye isteniyordu. Yani RÜŞVET!

Tanzimat´tan önceki yıllar da -günler de bundan aşağı değildi.

Rüşvetin devlet örgütüne bu kadar sindiği bir devirde Gülhane Hattıhümayunu rüşvetin şiddetle cezalandırılacağını, padişahlara bile meydan okuyarak ilân ediyordu.

(3 Kasım 1839’da Topkapı Sarayı´nın Gülhane Bahçesinde okunup, ilan edilen ve ıslahat programını bildiren belge.)

Bu o kadar radikal bir hareket idi ki, zamanımızda İslâmlık kaldırılmıştır demekten daha çok güçtü.

Koca Reşit Paşanın ortaya koyduğu yeniliklerle, Osmanlı İmparatorluğu zamanının en modern devletlerinden biri oluyordu.

Koca Reşit tespit ettiği yenilik hareketlerinde çok samimî ve kesin karar sahibi idi. Her dediğini yaptı ve uygulama alanına koydu. Rüşveti yasaklayan maddeler koydu.

Eski sadrazam Husrev Paşayı bile bir rüşvet maddesinden mahkemeye verdi. Mahkûm ettirdi

Mısır´da hükümran olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Koca Reşit´e rüşvet teklif etmiş, Koca Reşit şu cevapta bulunmuş:

´´Paşa ihtiyar olduğundan bu teklifi bunaklığına hamlediyorum. Fakat bu lâtifeler devam ederse onu Mısır´da tevkif eder, hakkından gelirim,´´ demişti.

Koca Reşit Paşa ortaya attığı eserinde bu kadar samimî ve bu kadar kesin karar sahibi idi.

MÜNECİMLER – HURAFELER

Ülkemizin bir bölümünde bölücü örgüt kendi güvenlik güçlerini kurmuş, Vergi topluyor, Mahkemeleri var, Bizim ordumuza kışladan çıkmaması emiri veriliyor.

Şimdi birlikte, Osmanlı Ordularının Mısır ordularına yenilmesini birlikte okuyalım.

Nizip´te Osmanlı orduları, Mısır ordularına yenildiler.( 24 Haziran 1839)

Buna sebep ordularımıza kumanda eden Çerkes Hafız Paşanın bilgisizliği, düşman tarafın kazanma nedeni ise, Başkumandanları İbrahim Paşanın enerjisi, zekâsı ve bilgisi idi.

Mareşal Moltke o tarihlerde Osmanlı ordusunda bulunuyordu. Ve ordunun kurmaylığını yapıyordu.

Mısır ordusuna taarruz zamanının geldiğini ve fırsatın kaçırılmamasını, zaferin mutlaka Osmanlılar tarafında kalacağını ısrarla Başkumandana bildirdi.

Fakat Hafız Paşa müneccimlerin reyini almadan böyle bir teşebbüste bulunamaıyacağını söyleyince Moltke şaşırdı kaldı.

Ve nihayet müneccimler Eşref saatin henüz gelmediğini bildirince, Moltke istifa etti. Kabul edilmedi, fakat fırsat ta kaçırılmış oldu.

Mısır ordusu hemen taarruza geçti ve Çerkez Hafız kumandasındaki Osmanlı ordusunu çil yavrusu gibi dağıttı. Moltke güçlükle kaçabildi. Buna rağmen hatıratında diyor ki:

´´Silâhlı milletin, en canlı örneği Türklerdir.

Bu ülke köylüsünün orak, kâtibinin kalem, hatta kadınlarını etek tutuşunda, silâha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır.

Türk, ata biner gibi oturur ve keşfe yollanan uyanık nefer gibi yürür. Silâhın ruha verdiği güveni her Türk´ün bakışında görmek mükündür.

O doğduğu gündenberi silâhlıdır.

Bundan dolayı hayata ve hadiselere güvenle bakmayı da öğrenmiştir.

Türkiye´ye adım atar atmaz, bu kanaati edindim. Silâhlı bir milletin içinde yaşadığıma inandım.

Nizip bu kanaati ne sarstı, ne de giderdi. Çünkü orada yenilen Türk değildi, kumandandı. Yenen de öbür taraf olmayıp hurafelerdi. Harp plânını müneccimler vasıtasyla çizen, hücum emrini yıldızlardan bekleyen kumandana karşı, cesur Türk ne yapabilirdi? İşte Müneccimin Türkiye´den kovulduğu ve yıldızların harp işlerine karışmalarının yasak edildiği gün; Türkün ruhu yeniden parlıyacak ve silâh kullanmak için doğan bu kahraman milletin tarihi, eski ışığını bulacaktır.´´

Atatürk bir gün, ilk mecliste istiklâl savaşlarının hesabını verirken, şu mütalâada bulunmuştu: ´´Türk yenildi derlerse inanmayınız. Yenilen kumandandır.´´

Atatürk İhtilâli ile Moltke´nin arzuları yerine gelmiş, Türk milletinin tarihi başka, geçmişten daha yüksek bir anlamda, eski ışığını bulma yolunu tutmuştur.

BIÇAK KEMİĞE DAYANINCA

Osmanlı tarihinde Deli lâkabıyla anılan I.İbrahim’in nice deliliklerine bu millet göğüs gerdi.

Fakat bıçak kemiğe dayanınca, onu tahttan indirerek hapsetti.

Hapiste de rahat durmayınca, öldürdü.

Hezarpare lâkabıyla anılan Sadrazam Ahmet Paşayı da Sultanahmet meydanında paraladılar. Ağustos (1648)

Hainlere, millet soyguncularına ibret! Kulaklarına küpe!!…olsun diye…

Millet Abdülhamit´e az mı dayandı?

II. Abdülhamit tam 33 yıl bu milleti en tabiî haklarından mahrum etti. Vatanı çöküntü ve yıkıntıya uğrattı.

Millet sabretti.

Bıçak kemiğe dayanınca, geç te olsa, mesele kökünden halledildi.

Koca müstebit önce Selânik´te Alâaddin köşkünde hapsolundu. Sonra bütün ömrünü Beylerbeyi kasrında bitirdi. Bu ceza ona azdı. Çok azdı. Fakat milletler bilhassa, Türk milleti, çok âlicenaptır. Zalimlerine bile.

Bununla beraber, Ziya Paşanın dediği gibi:

“Zalimlere bir gün dedirir kudreti mevlâ

Tallahi lekad aserekellahü aleyna…”

Tarihin meşhur haini son halife Sultan VI. Mehmet Vahdeddin’e gelince;

Bu adam, millet huzurundaki yeminini çiğnedi.

Millet meclisini düşmanlara dağıttırdı.

Milletvekillerinin ileri gelenlerini yine düşman eliyle yabancı memleketlere, Malta´ya sürdürdü.

Şeyhülislâmı Dürrüzade Abdullah´a verdirdiği fetvalarla vatanı kurtarmaya çalışan mücahitlerin ölümünü şart koştu.

Atatürk´ü idama mahkûm etti. Bütün bunlara rağmen kendine tekrar tekrar yapılan nasihatlara kulak asmadı. Vatan kurtulduğu, millet hürriyet ve istiklâline kavuştuğu gün, o da vatan düşmanlarıyla beraber kaçtı.

Saltanat kaldırıldı ve Cumhuriyet ilân olundu. Başkaldırı hakkını bir millet bundan daha meşru bir surette kullanabilir mi?

Sonuç olarak:

Önümüzde 7 Haziran 2015 Genel seçimleri var.

Diktatör, tüm yetkileri kendinde toplama ve bunu tüm topluma karşı kullanma gücünü ve egemenliğini rızaya dayandırmak istiyor.

Bu seçim, halka kendi idam fermanını ve celladını onaylatma sürecinin son halkasıdır.

Zindanların korkutamadığı kitleler, Gezi Direnişi sırasında bu fermanın ucunu ülke çapında gördü:

Her hak arayışının karşılığı, daha gençliklerinin baharında ETHEM SARISÜLÜK’Ü, ALİ İSMAİL KORKMAZ’I, MEHMET AYVALITAŞ’I, ABDULLAH CÖMERT’İ, AHMET ATAKAN’I, MEDENİ YILDIRIM’I, HASAN FERİT GEDİK’İ ve daha çocuk yaşta BERKİN’İ şehit verdi.

Hala katilleri ortalıklarda dolaşıyor.

Tarih, devrimcileri her zaman en elverişsiz koşullarda devrime zorlamıştır. Devrimcilerin ise olguların dışında kalma ve tarihten sızlanma lüksü hiç olmamıştır.

Hiçbir devrimci, kitlelerin son kararının oluşma sürecini bilgiç tavırlarla seyretme hakkına da sahip değildir.

7 Haziran 2015 seçimininde şu veya bu şeklide bölünmeler, diktatörün işini kolaylaştırarak ona rıza göstermekten başka sonuç vermeyecektir.

Diktatörlüğe karşı tercihimiz demokrasidir olmalıdır, olacaktır.

Bunları da sevebilirsiniz