Rotamızı bu sefer Korsika Adasına çevirdik. Korsika Üniversitesinde görevli iki bilim insanı ile randevumuz var. İkisi de ömürlerini Akdeniz’e özgü, endemik, Posidonia oceanica bitkilerinin korunmasına adamış akademisyenler. Karadaki ormanlar neyse denizdeki Posidonia’lar da öyle.. Bizim halk arasında erişte dediğimiz bu bitkiler denizde yaşayan diğer canlıların yaşam alanını oluşturuyor. Hani şu denize girdiğimizde yosun diye basmak istemediğimiz, deniz kenarında ölü yapraklarını gördüğümüzde plajların kirli olduğunu düşündüğümüz kahverengi ölü erişteleri üzerinden atladığımız bitkiler. Halbuki bu bitkileri gördüğümüzde bu plajın temiz ve denizinin de çok bereketli olduğunu düşünmemiz gerekiyor. Deniz-kıyı ekosisteminin en önemli habitatlarından biri olan bu bitki ormanlar gibi kıyı erozyonunu da önler. Kıyıdan itibaren 30-40 metre derinliğe kadar deniz ormanları görevini gören bu bitkilere latince Posidonia ocenica deniliyor. İsmini deniz tanrısı Poseidon’dan alıyor. Ayrıca Barcelona Antlaşmasına göre Akdeniz ülkeleri de bu bitkinin bulunduğu alanları korumak zorunda. Türkiye olarak biz de bu anlaşmayı imzalamış bulunuyoruz. Ama denizlerimizde bunların bulunduğu alanların korunması için haritalanması gerekiyor. Şimdiye kadar noktasal olarak belirlenen yerlerin şimdi haritalarını yapıp denizlerimizi biraz daha bilinçli koruyabileceğiz. Korsika Üniversitesindeki meslektaşlarımız yaz boyunca kendi adalarındaki haritalandırmayı yapıyorlardı. Biz de onlara katıldık. Herşey yolunda giderse seneye yazın aynı çalışmayı İzmir Körfezi’nde yapacağız. Bu çalışma vesilesi ile Korsika Adasını da tanıma fırsatını bulmuş oldum.
Korsika Fransa´ya bağlı bir ada olmasına rağmen daha çok İtalya ‘ya yakın. Kışın 300.000 olan yerli nüfus, yazın turistlerle birlikte 3 milyona varıyor. Harika plajları, lagünleri yanı sıra sarp dağları denize inerek dünya harikası yarım adalarını, koylarını oluşturmuş. Bunlardan birkaç tanesini görme şansım oldu. 1972 yılında oluşturulan “Korsika Bölgesel Doğal Parkı” olarak korunan Unesco dünya miras listesinde bulunan «Scandola Doğal Rezervi”. Porto Körfezini ve çevresini oluşturan bu alan nerdeyse İzmir Körfezi kadar bir alanı kapsıyor. İki arabanın zor geçtiği yollardan aşağıya baktığınızda yarların aşağısında cam gibi berrak turkuaz rengi denizi görürken yukarda sarp dağların üzerinize, üzerinize geldiği duygusuna kapılıyorsunuz. Bu doğal parkta ender bulunan binlerce havyan ve bitki türü koruma altında. Çok dar yolun yanı sıra bu alana teknelerle ulaşma şansınız var. Hiçbir şekilde yapılaşmaya izin verilmeyen bu alanda çok nadir olarak kahve, restoran görebiliyorsunuz. Plajları da aynı şekilde korunmuş, deniz kenarlarında turistik bina anlamında hiçbir şey yok. Herkes kendi suyunu, yiyeceğini birlikte getiriyor. Önemli olan deniz, dağ, gökyüzü üçlüsü arasındaki harmoniyi görmek ve bunu yaparken burada yaşayan tüm canlılara saygı duymak. Size buraya birkaç saatliğine ve günlüğüne gelen misafirler olduğunuz devamlı hatırlatılıyor. Korsikalıların davranışlarından ve her yere konulan asılan bilgi amaçlı tablolardan bunu anlıyorsunuz. Korsikalılar hiçbir zaman yabancıları sevmemişler. Dışarıdan gelenleri adalarında barındırmayı pek izin vermemişler. Fransızlarla hep bir kavgaları olmuş. Napolyon Korsikalı olmasına rağmen kendilerini Fransız hissetmemişler. Uzun yıllardır bağımsızlık için çalışan Korsikalıların fazla eski olmayan Korsika Parlamentosuna girerek yönetimde yer almaları ile orta yol bulunmuş gibi. Yine de bomba sesleri durmuşsa da hala bağımsızlık yazıları duvarda gözüküyor, kasaba tabelalarında Fransızca yazılmış isimlerin silinmesi ile bunu hissedebiliyorsunuz. Korsikalılar fazla çalışmamakla, tembellikle suçlansalar da bence adayı bu hayat tarzları ile korumuşlar. Adanın ikinci adı «Güzellikler Adası”. Ada çok dağlık. Kıyılarda sıtma ve korsan tehdidi olduğu için yerleşim yerleri, kasabalar ve köyler dağlarda kurulmuş. Adalılar pek denizci değil. Korsikalılar dağları sevmişler. Gemi yapacağız diye ormanları yok etmemişler. Bu yüzden ormanları hala çok güzel. 2700 metre dağlarda yaşamlarını kurmuş Korsikalılar liman şehirleri olsa da denize pek bulaşmamışlar. Balta girmemiş ormanları var. Çamları 40 metreye ulaşıyor. 350 yaşına gelmeden bu ağaçları ormancılar elleyemiyorlar. Harika yürüme yolları var. Dağlarda ovalarda adaya özgü tür inekleri var. Hayvanlar ortalıkta gezinip duruyorlar. Ahırları yok. Yaban domuzlarından yapılan sosisleri, çeşit çeşit keçi peynirleri meşhur. Korsikalılar adaları ve ürettikleri ürünler ile pek öğünüyorlar. Öyle ciddi bir tarım yok. Ada ekosistemine ayak uydurmuş bir halk, turizmden geçim kaynağı sağlarken buraya gelen insanların adanın doğasına ve insanına saygı duymasını istiyor.
Korsika’nın bizim topraklarımız ile de bağlantısı olmuş. MÖ 500’li yıllarda denizci olan Foça’lılar buralara gelmişler. Akdeniz bir yol kavşağı. Tarih boyunca çeşit çeşit uygarlıklara beşiklik etmiş bu denizi anlamak için Akdeniz’in doğasını, insanını ve kültürünü tanımak gerek diye düşünüyorum.