İşte Alternatif

60’lı yıllarda «bütün mümkünlerin kıyısında” olan Türkiye, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, Özal ın iktidarıyla başlayan süreçte neoliberalizmin ekonomik ve toplumsal olarak baskın hale geldiği bir döneme girdi. Özelleştirmelerin, sendikasızlaştırmanın hız kazandığı, cumhuriyetinin ilk yıllarında ve kısmen de olsa sonraki yıllarda uygulanan sanayileşme hamlelerinden vazgeçildiği, yabancı sermayeye verilen gümrük, vergi kolaylıklarının ve açık ve gizli teşviklerin ekonomik hamleler olarak adlandırıldığı, faizin ve sanal kâğıtların üretimin yerine geçtiği, emekçilerin çalışma ve sosyal yaşamdaki kazanılmış haklarının yasalar yoluyla ellerinden alındığı bu dönemin politikalarına, emekçiler, büyük işçi eylemleriyle, aydınlar yapıtlarıyla karşı çıktılar.

Bu aydınlarımızdan biri de iktisatçı Arslan Başer Kafaoğlu’ydu. Kafaoğlu, ilk baskısı Kasım 1984’te yapılan «İşte Alternatif Demokratik Planlı Kalkınma” kitabında, Aziz Konukman’ın ifadesiyle «Özal’ın televizyona çıkıp muhalefet boşluğundan da yararlanarak kendinden emin bir şekilde uyguladığı neoliberal politikaları seçeneksiz ilan ettiği günlerde Özal’a ve iktidardaki partisi ANAP a meydan okuyor”du.

Kafaoğlu’nun, bu «meydan okuma”yı kitabında iki ana başlık altında yaptığı söylenebilir; kitabın ilk iki bölümünde dönemin resmi istatistik rakamlarının enflasyonu olduğundan düşük göstermek için iktidar tarafından belirli mal ve hizmetlerin fiyatları temel alınarak elde edildiğini, aile bütçelerinde yeri azalan ve artan mal ve hizmetlerin geçmiş yıllardaki harcama ağırlıklarını korudukları varsayılarak hesaplama yapıldığını, 24 Ocak kararlarından sonra «sıkı para politikası”na geçildiğini söyleyen ekonomi yönetiminin bu politikaya tezat bir şekilde kontrolsüzce para basmaya devam ettiğini, bu parayla memur maaşlarının ödenerek bir kısır döngünün içine girildiğini ve altı aylık ve yüzde 53 faizli, vergisiz borçlanmanın yapıldığını gösteriyor, «bu ağır şartlı ve tefecilere bu ölçüde para kaptıran hem de altı ay vadeli bir borçlanma var mıdır” diye soruyordu.

Kafaoğlu, o döneme kadar yapılan ekonomik planlarına olan itirazlarını da planların «plansızca” yapıldığını, döviz kurları, devlet gelir giderleri ve enflasyon hedeflerinin hiçbirini tutturamadığını, sürekli talep edilen ek ödeneklerle kendi kendini geçersizleştirdiğini yazarak gerekçelendiriyordu, Özal döneminde yapılan Beş Yıllık Plan’ınsa Dünya Bankası’nın raporlarının tercümesiyle yapıldığını kanıtlıyordu.

Yine de, temelde hatalı olan, iktidarların yaptıkları planlardır, planlı bir ekonomi değil. Çünkü bizim gibi ülkelerde, plansız bir ekonomi, ekonomiye hiçbir katkısı olmayan, aksine geniş kitleleri yoksullaştıran tefecilik, arsa spekülasyonculuğu, faizcilik gibi «karlı alanlar”daki yapısal çarpıklıklar, serbestleşmeyle değil plancılıkla çözülür. Bir diğer neden, özel sektörün elindeki kuruluşların Batı ülkelerindeki benzerlerinden çok daha güçsüz, onlarla rekabet edemeyecek durumda olmalarıdır, bu da devletin «özellikle kimya, ilaç sanayinde ve ileri teknoloji gerektiren endüstrilerdeki” varlığını zorunlu kılar. Halkın ekonomi yönetimine katılımının sağlanması, hangi hedeflere, ne ölçüde varmak için katlandığı fedakârlıkları bilebilmesi için de plan zorunludur Kafaoğlu’na göre.

Kafaoğlu, üçüncü bölümden sonra ise Türkiye için yapılması gereken ekonomik planın temel politikalarını gösteriyordu. Kaynakların devlet-özel sektör ikilisi arasında nasıl dağıtılması gerektiği, bu kaynakların devlet tarafından sosyal alet ilkesine uygun olarak nasıl harcanması gerektiği, sermaye ve yatırım ve teknolojik verimliliğin nasıl arttırılacağı, Batılı ülkelerdeki ne liberal ne de sosyalist iktisatçılar tarafından az gelişmiş ülkelerin bilinçli bir gelişme stratejisi yaratmada özgün düşünceler yaratamadıkları örneklerle anlatıyordu.

Kafaoğlu’nun önerdiği planın en önemli özelliklerinden biri, insangücüne verdiği önemdi: Planda, Türkiye’nin hazır insangücü, ekonominin gelişmesinde ve sanayileşmenin hızlanmasında iktidarın elindeki en büyük avantaj olarak değerlendiriliyor. «Dış rekabet söz konusu olmayan mal ve hizmet üretimlerinde emek yoğun teknoloji seçmek”, emek verimliliğini artıran çalışmaları teşvik etmek önerilirken, serbest piyasanın mantığına değil, Atatürk Türkiyesi’nin uygun bir gelişme stratejisini savunuluyordu; «daha çok işi daha az parayla yapabilmek” ve daha çok insana iş olanağı yaratabilmek için bazı alanlarda, teknolojinin değil emeğin tercih edilmesi gerekir

Kafaoğlu, Türkiye’ye önerdiği ekonomik planın başarısı için «sırat köprüsü”nden geçilmesi gerektiğini biliyordu. Köyden kente göçün azaltılması, tarımda, endüstride ve hizmet sektöründe dışa bağımlılığın yok edilmesi, gelir dağılımını düzeltici önlemlerin alınması, bu sırat köprüsünden en az zararla geçilmesini sağlayacaktı. Sanayi alanında, önemli hammaddelerin dışsatımı yerine bu hammaddelerin kamu ve özel sektörüne aktarımı, tüketim malı yerine üretim malı üreten bir sanayi yapısına geçiş, Sovyet deneyiminin gösterdiği gibi ağır sanayi kuruluşlarına dünya ölçeğinde üretim yapabilecek şartları sağlamak, tarımda kooperatifleşme, faizlerin düşürülmesi, kur rejiminde «katlı kur” politikasına geçiş, Kafaoğlu’nun önerdiği planın ana ilkeleridir.

«İşte Alternatif”, konut maliyetinin yüksekliğinden yerli tütünün yabancı tütünler karşısındaki güçsüz konumuna kadar ki birçok sorunu ortaya koyuyor, kendi çözümlerini getiriyordu. Planın dört yıllık olacak planın ilk döneminde «olumsuz etkenler” aşılacak, sonraki dönemlerde «ağır sanayin ilk adımları” atılacak, son dönemde ise «çağdaş sanayi düzenine ulaşma” gerçekleştirilecekti.

Geçtiğimiz Temmuz ayında kaybettiğimiz, Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli iktisatçılarımızdan Arslan Başer Kafaoğlu, kitabının önsözünde «Eğer 1950’de değilse bile, 1977’de olsaydık bu gibi bir düzenlemeye nasıl geçileceği anlatılmaktadır” diye yazıyordu. Kitabı okuyanlarsa, 2011 yılında, ancak Batı’nın izin verdiği kadar, izin verdiği alanlarda üretim yapabilen, kaynaklarını buna göre kullanabilen Türkiye’nin zayıf ekonomisi için «İşte Alternatif” kitabında savunulan ilkelerin ne kadar önemli olduğunu ve Kafaoğlu’nun isminin bağımsız, halkçı bir ekonomik sistem yaratma mücadelesinde neden daima en önlerde duracağını anlayacaklardır.

Bunları da sevebilirsiniz