Eğitim Deneyimleri – 2. Bölüm

ÇİN’DEN TÜRKİYE’YE OKUL GEZİSİ

2008 Mayıs ayında yapılan Türk öğrenci grubunun Shanghai’daki okulumu ziyareti her iki tarafta büyük bir sevgi ve ilgi topladı. 2007-2008 eğitim ve öğrenim yılı bu güzel gezinin zengin deneyimiyle sonlandı.

Yaz tatilinde yine Türkiye’ye döndüğümde Karaburun’daki Ütopyalar Toplantısına katıldım. Aylin Musluoğlu ile kaldığımız yerden eğitim günleri sohbetlerimize başladık ve proje anılarımıza yenilerini katmaya karar verdik.

2008-2009 yılı başında Ege Lisesi’nden davet mektubumuz geldi. Ancak gezinin yapılabilmesi için maddi zorluklar önemli bir engeldi, uçak biletleri oldukça pahalıydı, okulumuzdaki öğrenci ve aile-lerin ekonomik durumu yurtdışı gezilerinin yapılabilmesine uygun değildi. Yol masrafları, otel masrafları, turistik gezi masrafları, … hepsi oldukça kabarık bir bütçe gerektiriyordu. Benim çıkardığım bütçeyi görünce Çinli müdürümüz hiçbir ailenin buna yanaşmayacağını söyledi. Müdürümüze gezi planı yaptığımı ve bunu ögrenci ve velilere duyuracağımı söylediğimde güldü ve “boşuna uğraşacaksın, bir iki kişi dışında kimse gelmez” dedi. Bu geziyi nasıl gerçekleştirebiliriz diye İzmir Ege Lisesi müdürü Aylin’le yazışarak kafa yormaya başladık. Aylin okuldaki aynı yaşta çocukları olan velilerin geziye katılacak öğrencileri evlerinde misafir edebileceklerini söyledi ve bu konuda görüşler alıp toplantılar yapmaya başladı. Böylelikle biz de maddi yükümüzü hafifletecek, hem otel masraflarından kurtulmuş olacaktık hem de öğrenciler Türk aile kültürünü yakından tanıma fırsatı elde edeceklerdi. Evlerinde kaldıkları arkadaşları ile de her gün okula gidecek ve okuldaki etkinliklere katılacaklardı. Bu kısım çok iyiydi ama tarihi yerleri ziyaret, İstanbul gezisi gibi önemli yerler yine de iyi bir bütçe istiyordu. Tanıdığım bütün turist acentelerini arayarak fiyat almaya başladım ve nihayetinde iyi bir pazarlıkla bir acenteyle bu gezileri yapmak için anlaştım, geriye uçak biletleri kaldı. Şangay’daki THY’nın yolunu tuttum. Ofiste çalışan Damla hanıma kendimi tanıttım, çok önemli bir projeyi gerçekleştirmeye çalıştığımızı anlattım, çok etkilendi. Beni Şangay THY Müdürüyle buluşturdu, ondan da bu konuda yardımını istedim. Yardım konusunda kuralları olduğunu söyledi, “ İndirim yaparız ama öğrencilerin belli bir sayıya ulaşması gerekiyor, 10-15 kişi için bir indirim söz konusu olmaz” dedi. Teşekkür ederek ayrıldım.

Önümüzdeki engeller bir türlü bitmiyordu. Bir de vize problemi vardı, Türk konsolosluğuna gittim, oradaki personele danıştım, daha sonra okuldan gezi konusuyla ilgili bir yazı alarak Şangay Konsolosluğu’ndan randevu aldım. Görüştük, gerekli koşullar karşılandığı takdirde öğrencilerin vize alabileceklerini söylediler ama enternasyonal okul olduğumuz için ne uyruklu kaç kişi gelecek hiç birşey henüz belli olmadığından konuşulanların hepsi havada kaldı. Yine de konudan haberdar oldular diyelim. Tabii oradan ayrılırken bir dolu afiş, tanıtım broşürleri, haritalar, Türkiye Turizm tanıtım videosu gibi gerekli malzemeleri almayı da ihmal etmedim.

O günlerde tam da veli görüşmesi yakındı. Veli görüşmesinin olacağı gün bütün odamı ve çevresini, koridorları büyük Türkiye posterleriyle donattım, her yere geziyle ilgili afişler astım. Öğrenciler ilgileniyordu ama bakalım veliler ilgilenecekler miydi? Veli görüşmesine hemen hemen bütün öğrencilerimin velileri geldi. Çocuklarının durumuyla ilgili konuları konuştuktan sonra her birine tek tek gezinin önemini anlattım ve görüşme sonrası salonda kısa bir toplantı için bulunmalarını rica ettim. Veli görüşmeleri sonrasında saat 19.00 gibi veliler toplantı salonunda toplandılar. Kısaca bilene bilmeyene gezinin programını anlattım ve fiyatın henüz belirlenmediğini, en asgaride tutmak için çaba sarfettiğimizi anlattım. Hemen ardındanTürkiye tanıtım filmini gösterdim. Veliler seyrettikce çok hoşlandılar, özellikle Pamukkale, İstanbul, Kapadokya çok ilgilerini çekti. Bana bu geziyi çocuklardan çok onlar için yapmamı önerdiler, bunu hiç beklemiyordum. Nazikçe isteklerini geri çevirdim, ilk önce öğrencilerin bu geziyi yapması gerekirdi.

Ertesi gün hemen 3 kişi yazıldı listeme. Müdür bak dememiş miydim diyecekken, hafta sonunda bu sayı beşe ve diğer hafta başında sekiz kişiye yükseldi. Çocuklara ve soran velilere eğer sayımız artarsa THY’nın yüzde elli indirim yapacağını anlattım. Müdür de bu habere sevindi, o da üniversite bütçesinden yardım istedi çünkü okulumuz Fudan Üniversitesi’ne bağlıydı. Üniversiteden de yardımı alınca, okul öğrencilerine gezinin belli bir kısmını okulun ödeyeceğini söyledik. Koreli veliler topluca çocuklarını yollama kararı aldılar, sayımız 18’i buldu. Böylece listemiz görevli ögretmenlerle de kalabalıklaşınca THY’nın indirimini aldık. Okulun yardımı, THY’nin yüzde 50 indirimi, Türkiye’deki ailelerin misafirperverliği, Ege Lisesi’nin mükemmel organizasyonu, Tur acentesinin ikramıyla gezimiz son derece uygun bir bütçeyle yola çıktı. 16 Ocak 2009’da çocuklar ve öğretmenler son derece mutlu bir şekilde Türkiye’ye Pazar sabahı vardık. Havaalanında Ege Lisesi’nin servis aracıyla okula geldik. Bütün aileler çocuklarıyla bizleri ellerinde çiçek buketleriyle bekliyordu. Önceden belirlediğimiz listelerden aynı seviyedeki öğrencileri eşleştirdik, onları tanıştırdık, okulun toplantı salonunda çay kahve ve ikramlardan sonra tatlı bir sohbetle ayrıldık. Öğretmenlerin 4 tanesini öğretmen arkadaşlar evlerinde misafir etmek üzere aldılar, 2 yöneticiyi de misafirhanelere yerleştirdik.

Pazartesi günü herkes okulda buluştu, öğrenciler ders saatlerinde kendi sınıflarına dağıldılar. Sabahları ders programı öğlenden sonra ortak aktiviteler olarak bir hafta okula devam edildi. Çinli öğretmenler sınıflara girip Çince dersleri verdiler. Mr.Chang kemana benzeyen enstrümanıyla sınıflarda Çin şarkıları bile çaldı. Zil çaldığında Bremen mızıkacısı gibi peşinde kuyruk olan çocuklarla sınıftan çıkıyordu, öğrenciler etrafında fır dönüyordu. Bu ilgiden o müthiş mutlu olmuştu. Hafta sonu aileler kendi olanaklarıyla çocukları gezdirdiler, eğlendirdiler. Doğum günü partileri tabii ki ön plana geçti. Artık herkes birbirine kaynaşmıştı, hafta başı iyice duruma alışılınca FIS ögrencileri Ege Lisesinin tiyatro salonunda renkli sunumlarını gerçekleştirdiler. Her öğrenci kendi milli kıyafetleriyle kendi ülkelerinin sunumunu yaptı. Son derece değişik ve harika bir sunum oldu. Ertesi gün resim öğretmeninin düzenlediği Türk desenleri ile ilgili çalıştay yapıldı. Bir sonraki gün ise öğrencilere biraz Türk folklorü öğrettik. Her etkinlik son derece neşeli, içten ve severek yapıldı.

Programımızın ikinci aşamasına geçtik ve öğrencilerle tarihi yerleri görmek üzere turistik gezimizi başlattık. Gezi başlamadan önce öğrenciler döndüklerinde sunumunu yapacakları konuları tesbit ettiler, ona göre ilk hazırlıklarını yaptılar. Tarihte okudukları bütün dönemleri tek tek yerinde inceleyecekler ve bu konularda araştırmalarını derinleştireceklerdi. İlk önce İzmir Agora ve müzeler gezildi, daha sonra Ildırı Harabeleri, Çeşme , Alaçatı gezisi yapıldı. Alaçatı’da gezerken ilginç bir olay yaşadık. Bir yaşlı amca kahvede oturuyordu, biz de kahvenin tuvaletini kullanmak için izin istemiştik, tam önünde duruyorduk. Yaşlı amca bize bu misafirler nereden diye ilgiyle sordu, ben de Çin ve Kore’den çoğunlukla deyince hemen yanımıza geldi. Çocuklara kendi hikayesini anlattı, ben de tercüme ettim. “Daha 18’inde bile değildim, bizim köyden hepimizi askere Kore’ye yolladılar. O yıllarda Nato’ya girmiştik, hepimiz çiçeği burnunda gencecik delikanlılardık. Orada çok çarpışmalar oldu, bilmediğimiz topraklarda düşmanla savaştık, köyümüzden tek ben sağ olarak vatanıma döndüm. Korelileri çok severim, iyi insanlardı…” Bu hikayeyi öyle güzel şefkatle çocukların gözlerinin içine bakarak anlattı ki, çocuklar çok duygulandılar, ağlamaya başladılar, yaşlı amcamız onları kucaklamak istedi, hiç yadırgamadan kucaklaştılar. Bazan duygularımız söylemek istediklerimizi öyle aşıyordu ki susmayı tercih ediyorduk. Sessizlik içinde otobüsümüze döndük. İnanılmaz güzel bir anı oldu öğrencilerimize.

Bergama harabelerine tam bir gün ayrıldı. Efes, Afrodisyas, Pamukkale, Hierapolis öğrencileri ve Çinli eğitmenleri büyüledi, Pamukkale kaplıcalarının tadını çıkardılar. Dönüşte artık ayrılık zamanı yaklaşmıştı. Son aşamada İstanbul’a gidilecek, burada da önemli yerleri gezip uçakla geri dönecektik. İstanbul gezisini karışıklık olabilir korkusuyla biraz kısa tutmaya karar verdik. Ailelere öğrencilerimiz iyice ısınmışlardı, son gün akşam üzeri okulda ailelerle birlikte büyük bir yemek yapıldı. Müzikli yemekte çok güzel kaynaşma oldu ancak yemek saati sona erip de ayrılma vakti gelince herkesi bir hüzün aldı, hiçbir duygularını bizler gibi belli etmeyen Asyalı öğrencilerimiz gözyaşlarına boğuldular, aileler de onlardan geri kalmadı. Böylece sulu gözlü bir şekilde gecemizi sonlandırdık.

Ertesi sabah İstanbul uçağına gitmek üzere okulun önünde buluştuk, otobüsümüze yerleşmeye başladık, fakat çocukları bir türlü otobüse bindirmek mümkün olmuyordu. Bir kapıdan girip bir iki dakika sonra öbür kapıdan yine aşağı inip arkadaşlarının boynuna atılıyorlardı. Aileler de ne yapacaklarını bilmez haldeydiler. Onlar da bir taraftan ağlıyor, “Hiç bu kadar bağlanacağımızı düşünmezdik” diyorlardı.

İstanbul’a gelmek her ne kadar hüzünlü olduysa da, geziye ilk Boğaz turuyla başlamamız, Rumeli Hisarı, Bebek’te dolaşmamız, Sabancı Müzesi’ni gezmemiz onlara üzüntülerini unutturdu. Dolmabahçe, Ortaköy’de güneş batışı, ertesi gün Sultanahmet ve çevresi, Topkapı müzesi, Yerebatan, Beyoglu, Taksim… ve gezimiz bitti. Uçakta herkesin yüzü bir karış, ne olurdu sanki biraz daha kalsaydık diyen bakışlar…

Dönüşümüzde okulda büyük bir heyecan başladı. Öğrencilerimiz konferans salonunda muhteşem bir Türkiye sunumu yaptılar. Konular sadece Roma tarihi, Bizans tarihi, Selçuklu ve Osmanlı tarihi, Cumhuriyet ve Atatürk ile kalmadı, Türk Aile Kültürü, Türk Yemekleri gibi konular da sunumların arasındaydı. Sunumların sonunda soruları yanıtladılar ve dinleyicilere yanlarında getirdikleri kilolarca paket lokumdan ikram ettiler. Gezinin etkileri okulumuzda günlerce sürdü. Hatta öğrenciler okul idaresinden Türkçe ve Türk Kültürü Dersinin seçmeli ders olarak konulmasını istediler. Müdürümüz de bu isteğe çok olumlu yaklaştı, benden haftada bir saat bu dersi vermemi rica etti, memnuniyetle kabul ettim. Derse başladığımda beni bir sürpriz bekliyordu, Türkiye’de kaldığımız onbeş günde öğrenciler neredeyse basit bir türkçeyi öğrenmişlerdi bile. Derslerimiz zevkli geçiyordu, benim ne işleyeceğime daha çok öğrenciler karar veriyorlardı. Türk aileleriyle yazışmalarında nelere ihtiyaçları varsa, o konularda derinleşmeye başladık. Derslerimizde onların edindikleri gözlemlerden ve anılarından konuşmak çok hoşlarına gidiyordu. Bundan dolayı neşeli ve güzel vakit geçirilerek öğrenilen bir ders oldu Türkçe dersimiz. Türk yemeklerini bile özlediler, birkaç kere gerekli malzemeleri elde edip kısır, mercimek köftesi gibi kolay yemekleri sınıfta yaptık.

Döndükten bir süre sonra Koreli bir veli ısrarla benimle görüşmek istedi, gelir gelmez bu geziden şikayetçi olduğunu sitemkar bir şekilde söyledi. Çok şaşırdım, onun kızı geziden en çok memnun olan ve gelirken de en çok ağlayanlardandı. “Evet “ dedi, “döndüğünde o kadar üzgündü ki, onu nasıl teselli edeceğimizi bilemedik. Bir de artık bizi beğenmemeye başladı, sürekli bizi Türk ailesiyle karşılaştırıyor, onlar bana böyle yapıyor, böyle gezdiriyor, böyle yemek yapıyor, böyle sarılıyor… “. Doğal olarak Türk aileler çocuklara yabancılık çektirmemek için öyle bir üstlerine düştüler ve onları memnun etmek için çırpındılar ki, sonunda çocukların bazıları kendi ailelerini beğenmez oldu. Bu şikayete de bir çözüm bulduk, Türkiye’deki aile Koreli aileyi yaz tatilinde davet etti, onlar da daveti kabul edip Türkiye’de tatile gittiler, böylece tanışıp anlaştılar, çocuklar da hasret giderdi. Her iki taraf da iyi bir dostluğun keyfini yaşadı.

Hali vakti yerinde bir grup Çinli veli de benden bir Türkiye gezisi rica etti. Onlara güzel bir program hazırladım ve tur acentesine havale ettim. Neredeyse meslek değiştirip turizm sektörüne geçecektim.

Gördügünüz gibi gezimiz o kadar büyük yankı yaptı, öğrencilerimizin öğrenme isteklerini artırıp, bol bol konuşuldu ki, hiçbir eğitim şekli, ders, reklam, böyle bir etki yaratamaz. Öğrencilerin her iki taraf için de geçerli olan, hayat boyu unutmayacakları gözlemleri ve çalışmaları oldu.

Gelecek ay, aynı konuya devam edeceğim, ancak bu sefer Türkiye’den gelen öğrencilere daha detaylı ve daha anlamlı bir program sunduk, biz de bu süreç içinde deneyim kazandık, sizlere bunları aktaracağım.

Bunları da sevebilirsiniz