Kırık Kaburga ile Savaş Meydanlarında Çarpışan Şövalyeyi Anlamak

Geçtiğimiz günlerde bir lise öğrencisinin arkadaşları arasında yapmış olduğu hadsiz şaka, toplumun büyük kesimi tarafından- haklı olarak- ciddi bir tepki ile karşılandı. Liseli gencin Mustafa Kemal Atatürk’ün muhtemelen ders kitabının ilk sayfalarından kopardığı resmi ile utanmazca yaptığı şaka, kendisinin bile tahmin edemeyeceği bir şekilde sonlandı. Atatürk’e hakaretten tutuklanan 17 yaşındaki gencin tutuklama kararını veren hakimin gerekçesi de hayli yerindeydi: “Her milletin kaderini mücadelesi belirler, mücadelesini ise kahramanlar tayin eder. Bir kişinin kahraman olacağını olaylar değil, tarih karar verir. Eşsiz Türk tarihi içerisinde bu milletin milli ve manevi huzurunda baş üstünde yer etmiş bir kişiye onun fotoğrafı aracılığıyla hakaret edilmesi ilgili kişiye zarar veremeyeceği gibi mensubu olduğu bu aziz milletin kendisine ve ilkelerine daha bir azimle sahip çıkmasına vesile olur. Bu doğrultuda şüphelinin Türk milletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e karşı yapmış olduğu eylemin onun eşsiz hatırasına hakaret mahiyetinde olduğu bu hususun dosyadaki görüntülerle sabit olduğu” (1) 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en büyük hayallerinden biri dindar bir gençlik yetiştirmekti. Çünkü kendisinin iddiasına göre bunu başardığında çarşıda, pazarda, sokakta; tinerci, hırsız, alkolik görmeyecekti. Dindar gençlik alkolün haram olduğunu bilecekti. Böylelikle dindar neslin olduğu ülkede tüm manevi değerler yüksek sıçrama yapacak ve birbirini Allah için seven bir millet ortaya çıkacaktı.(2) 

Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret eden gencimizde dindar bir gençlik için açılan imam hatip lisesinde okuyordu. Bu genç, ifadesinde arkadaşları ile şakalaştığını söylüyor. Yapılmak istenen de tam da buydu. Ülke tarihini bilmeyen, bu ülkenin kurtuluşunu sağlayan ve bugün demokratik olarak uygulanan ne varsa temellerini atan ve hatta kendisinin bile bugün özgürce dolaştığı bir ülkenin var olmasını sağlayan bir lideri tanımayan gençlik. Ayrıca yayınlanan raporlara bakıldığında ise uyuşturucudan uzak maneviyatı yüksek gençlik konusunda ise pek başarılı olunamadığı görülüyor. Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan raporda Türkiye’deki uyuşturucu kullanımı ve ticareti katlanarak artıyor.(3) 

Gençler üzerinden yaratılmaya çalışılan toplum yapısı giderek tehlikeli bir hal alıyor.(4) Okullardaki eğitim sistemindeki aksaklıklar ve sorunlar da gençlerin karakterinin şekillendiği bu dönemde onları giderek daha çok çıkmaza sokmakta. Bu gencin tutuklanması toplumun tepki gösteren kesimi tarafından doğru bir karar olarak görülebilir. Fakat ne yazık ki çözüm bu kadar basit ve kolay halledilebilir değil. Bu tutuklama, belki yaptığının yanlış olduğunu anlamasını sağlar ama ileri aşamada ne olacağı konusunda net bir şey söylemek mümkün değil. 

Toplumda ilgi çekmek isteyen, sürekli görünmez olmaktan sıkılan her genç bu ve benzeri hareketler içine girecektir. Ve teknoloji sayesinde işgüzar ve kötü niyetli arkadaşları tarafından ifşa edileceklerdir. Sorun, milli veya dini fark etmeksizin toplum değerlerine hadsiz bir tutum içinde olan gençleri tek tek cezalandırarak çözmekten çok uzakta. Gençlerin bu değerleri bilmesini ve saygı göstermesi gerektiğinin farkında olması gerekiyor. 

Bu gençlere Atatürk’ü kutsal bir varlık gibi birkaç ezber tarih cümlesi ile anlatmak yerine, Atatürk’ün bakış açısını, onun felsefesini ve onun muhteşem öngörüsünü anlatmak gerekir. Atatürk’ü tam anlamıyla anlayan bir zihnin ona hakaret etmesi mümkün olmayacaktır. Evet Atatürk’te bir insandı, kendince zaafları vardı. Fakat bu onun bir deha olduğunu ve bu ülkeyi kurmak için verdiği mücadelenin eşsiz ve tek olduğu gerçeğini değiştirmez. Bugün onun yaptıkları karşısında saygı göstermeyenler gerçekten onu ve onun dönemini anlayamamıştır.  

Dünyaca ünlü Elon Musk 2017’de Türkiye’de ziyaret ettiği yerlerden biri de Anıtkabir’di. Anıtkabir’de çektiği bir fotoğrafın altına şu sözleri yazmıştı: ”Çiçekler koydum. Üç kırık kaburga, delik bir akciğer ve yine de savaştı.”(5) Musk’ın bahsettiği kaburga kırığı savaş cephesinde olmuştu: Mustafa Kemal, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile birlikte cepheye hareket etti. Karargahını Ankara’nın 80 km kadar güneybatısında demir yolu üzerindeki Polatlı’da kurmuştu. Buraya varınca atıyla çevreye hakim bir tepe olan Karadağ’a çıktı; attan inerek düşmanın izlemesi muhtemel olan hücum yönünü görmek istedi. Tekrar atına binerken bir sigara yaktı. Hayvan kibritin alevinden ürkerek geri tepince, Mustafa Kemal şiddetle yere düştü. Kaburga kemiklerinden biri kırılmıştı; bir an için ciğerlerine sıkıştırarak, nefes almasına ve konuşmasına engel oldu. Yanındaki doktor, kendisini ciddi şekilde uyardı: ‘Devam ederseniz hayatınız tehlikeye girer.’ Mustafa Kemal, ‘Savaş bitsin, o zaman iyileşirim’ diye yanıt verdi. Tedavi için Ankara’ya döndü. Fakat yirmi dört saat sonra yine cephedeydi. Yarası on acı veriyordu; güçlükle yürüyebiliyor çok kez bir masaya dayanarak dinlenmek zorunda kalıyordu. Bu kaza, halk ağzında dallanıp budaklanmıştı: daha savaş başlamadan başkomutanın hareket edemez hale gelmesi hayra alamet değildi. Ancak bu çeşit bir kazayı ile propaganda yararına kullanmak mümkündü. Askerler arasında Mustafa Kemal’in ‘Bu Tanrı’nın bir işaretidir. Kemiğim nasıl kırıldıysa düşmanın direnci de aynı yerde kırılacaktır’ dediği söylenti olarak dolaşıyordu.”(6) 

Çanakkale Savaşları’nda Birleşik Krallık Donanma Bakanı olan Winston Churchill’in dönemin koşulları ve Atatürk hakkında söylediği şu sözler bile onu anlamaya çalışanlar için ipucu olacaktır: Türk, budalalıkların yükü altında ezilmiş, suçlarla lekelenmiş, kötü yönetim yüzünden çürümüş, savaşta yenilmiş, bitmez tükenmez felaketler, savaşlarla çökmüş, çevresinde imparatorluğu paramparça olmuştu. Ama o hala canlıydı. Göğsünde dünyaya meydan okumuş ve yüzyıllar boyunca bütün istilacılara karşı başarıyla savaş vermiş bir ırkın kalbi çarpıyordu. Elinde yine modern bir ordunun donanımı ve başında, kendisi hakkında bildiğimiz kadarıyla, kıyametin dört ya da beş olağanüstü insanıyla boy ölçüşebilecek kıratta bir başkumandan vardı. Dünya yasasına düzen verecek adamlar Paris’in duvarları kumaş kaplı, yaldızlı salonlarında toplanmışlardı. İstanbul’da itilaf filolarının topları altında çalışan bir kukla hükümet bulunuyordu. Ancak Türk’ün ana yurdu Anadolu’nun sarp tepeleri üzerinde bir avuç yoksul insan, kaderlerinin bu şekilde tayin edilmesini kabul etmiyorlardı. Şu anda, bir açık ordugah ateşi önünde bir mültecinin eski püskü elbiseleri altında oturan, yüce bir şövalyelik ruhuydu.”(7) 

  1. https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/tutuklanan-gencin-ifadesi-ortaya-cikti-ataturk-oldugunu-bilmiyordum-7809670/ 

  2. https://www.dailymotion.com/video/x7nmvh0 

  3. https://www.birgun.net/makale/sessiz-ve-derinden-yayilan-tehlike-424702 

  4. https://www.birgun.net/haber/her-sey-dindar-ve-kindar-nesil-icin-370740 

  5. https://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/elon-musktan-anitkabir-paylasimi-2082707/ 

  6. (7) Lord Kınross, Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu (İstanbul:Altın Kitaplar Yayınevi, 2017 Çeviri: Necdet Sander syf 224 ve 325)  

Bunları da sevebilirsiniz