Zelensky Out, Esad In

AKP’nin BOP ve NATO adına düzenlediği Suriye seferinde Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın kazandığını 2012’de ilk yazan benim.

2012, Esad’ın kazandığını söylemek için çok erken bir yıldı.

Esad’ın yanında sadece İranlı milisler ve Lübnan Hizbullah’ı vardı.

Karşısında ise kelimenin tam anlamıyla 7 düvel vardı.

ABD, İngiltere, İsrail, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye, AB ve bunların her renk ve ırktan vekil teröristleri.

Arap Baharları’nın en şiddetlisi Suriye’de yaşandı ve resmen bir iç savaşa, hatta bir işgal savaşına dönüştü.

ABD tarafından organize edilen IŞİD teröristleri her türlü yardım ve destek ile inanılması güç iğrençlikte katliamlar yaptı.

Lazkiye’de Alevi köylerinden kaçırdıkları çocukları zehirleyip, suçu Esad rejiminin üzerine attılar.

Tıpkı Ukrayna’daki gibi batı destekli pek çok sahte bayrak operasyonu düzenlediler.

Beyaz Miğferler diye ortaya çıkan İngiliz istihbaratına bağlı kuruluşun üyelerinin pek çoğu IŞİD militanları idi.

Kafaları kestiler, insanları yaktılar binalardan attılar.

Rusya’nın eylemli olarak yardıma gelmesi 2015’i bulmuştu.

Rusya oyuna girdikten sonra işler değişti ve herkes artık Esad’ın kazandığını kabul etmek zorunda kaldı.

Amerikancı Başbakan Davutoğlu, Rusya’ya karşı uçak düşürme hamlesi yaptı ama neticede ters tepti ve Türkiye Rusya arasında yeni bir süreç başladı.

İran da katılınca Astana üçlüsü ortaya çıktı.

AKP, bir Amerikan projesi olarak kurulmasına ve tamamen BOP uyumlu olmasına rağmen, hayatın gerçekleri ve şartlar dayatmıştı.

Astana üçlüsü ve o mekanizmanın Şam’a dolaylı bağlantısı sayesinde Türkiye Suriye’de güvenliğine yönelik operasyonlar yapabildi.

Sorunlar vardı elbette.

Türkiye hala bir NATO ülkesiydi ve iktidarda hala AKP ve Tayyip Erdoğan vardı.

Ancak jeopolitiğin gerçekleri Türkiye ve Rusya’yı yakınlaştırdı.

Bugün artık gelinen noktada Erdoğan Esad görüşmesi an meselesi.

Türkiye’nin havadan başlayan Pençe kılıç harekatının tamamına ermesi için karadan da harekat gerekiyor.

PKK’nın hamisi ABD, Suriye’deki en zengin petrol sahalarını da kapsayan ve ülkedeki en büyüğü olan El Ömer üssünün vurulmasından sonra panikledi ve Türkiye’yi tehdit etmeye başladı.

Rusya da kara harekatına karşı görünüyor ancak Moskova’nın buradaki koşulu, zaten Türkiye için en mantıklı ve kaçınılmaz olanı; Esad ile doğrudan masaya oturup anlaşmak.

Rusya’dan gelen haberlere göre iki liderin pek yakında Moskova’da buluşması olası gibi görünüyor.

Mısır ile yapılan yüzyüze görüşme ve el sıkışma önemli tabii ama ondan çok daha hayati olanı, Şam ile masaya oturup, 1998 Adana mutabakatı koşullarına geri dönmek ve terörü bitirmek için Türkiye, Irak, İran ve Suriye olarak yeniden birlikte hareket etmektir.

KUKLA ZELENSKY’NİN İŞİ BİTİYOR MU?

Rusya ile Türkiye’nin Suriye’de savaşın eşiğinden dönerek başlayan –neredeyse- müttefiklik ilişkisi Ukrayna’da da meyvelerini verdi.

Türkiye ABD’nin Avrupalı vasallarına dayattığı yaptırımlara ve çılgın “Amok Koşu”suna katılmadı.

Tam olarak Rusya’dan yana bir tavır göstermese de Ukrayna’yı da evlat edinmedi.

Montrö Boğazlar anlaşmasının ne kadar önemli ve değerli olduğu da ortaya çıktı.

Bunu savunan başta Cem Gürdeniz olmak üzere emekli amirallere reva görülen hukuk skandalı da fena halde sırıttı.

Erdoğan-Putin yakınlaşması Türkiye’nin en ağır ekonomik krizi yaşadığı koşullarda, bir de petrol, doğalgaz ve tahıl krizi yaşamasını önledi.

Belki de bu kriz koşulları mecburiyeti de dış politikada etkili olmuştur bilemeyiz.

Ama sonuçta pek çok diplomatik gözlemcinin de kabul ettiği gibi Türkiye burada akıllıca bir dış politika yürüttü. Tıpkı İnönü’nün 2. Dünya savaşındaki denge politikasına benzer bir durum.

Hatası ve yanlışı çok da olsa netice ortada.

ABD’nin savaşta adeta kukla gibi kullandığı eski komedyen yeni başkan Zelensky için Ağustos ayında gidici demiştim.

Zamanlamada hatalı olmas da, bu tehlikeli provakatör için yolun sonu açıkça görülüyor.

Bali’deki G20 Zirvesi esnasında Ukrayna’dan Polonya’ya attığı füzeler, net bir sahte bayrak operasyonu idi.

Bunu artık ABD ve Avrupalı müttefikleri de doğruluyor.

Bu çok tehlikeli bir tuzaktı. NATO üyesi Polonya’ya Rusya’nın saldırması demek, NATO’nun 5. Maddesini işletmesi ve neticede bir nükleer dünya savaşına kadar uzanacak olayların tetiklenmesi demekti.

ABD’deki ara seçimler sonrası Kongre’de ağırlık kazanan Cumhuriyetçiler, Biden yönetiminin eskisi gibi Nazi Kiev rejimine yardım göndermesine izin vermeyecektir.

Bunu iyi bilen Biden yönetimi, Zelensky’nin umutsuzca salladığı füzelerden çok önce Rusya ile diyalog arayışına girmişti bile.

ABD Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA Başkanı Nicohals Burns ile Rusya’nın Dış İstihbarat Örgütü SVU’nun Başkanı Sergey Naryshkin 14 Kasım’da Ankara’da buluştu.

Ruslyarın Herson’u terk ettiği saatlerde yapılan görüşmelerin bir hata öncesinde de, Biden’ın Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Jake Sullivan’ın Rusya İstihbarat ailesinin tepe ismi, Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev ve Putin’in dış politika danışmanı Yuri Uşakov ile görüştüğünü biliyoruz.

Savaşı kaybeden Zelensky’nin ağlak bir çocuk gibi Batı’yı yanına çağırıp, sürekli provokasyon ve katliamlar yapmasına en sonunda ABD Başkanı Joe Biden’ın da kızdığı ABD basınında yayımlandı.

Son günlerde artık ABD an akım medyasında – mesela New York Times – Ukraynalı Nazilerin yaptığı katliamlar haber olmaya başladı.

Zelensky’nin milyar dolar düzeyinde hırsızlık yaptığı haberleri –Panama Belgeleri – de yine batı basınında dolaşıyor.

Bu şu demek oluyor, Ağustos’ta yaptığım Zelensky tahmini 4 ay gecikmeyle de olsa gerçekleşiyor demektir.

Zelensky’nin ne şekilde gideceğini bilemem.

Amerikalılar genelde çok nazik değildir bu tür konularda.

Onların bileceği iş.

Ancak Zelensky denen şarlatanın siyasi ömrünün sona geldiğnii ve Rusya ile Batı arasında bir tür müzakere sürecinin başlayacağını söyleyebilirim.

Napolyon da Hitler de iyi bilir, General Kış Rusya konusunda her zaman son sözü söylemiştir.

Bunları da sevebilirsiniz