Tanımadığımız Atatürk

Ağaçsız toprak vatan değildir.”

Mustafa Kemal Atatürk

Yokluğunda da hakkında kitaplar yazılan, hemen her gün bilinmeyen bir yanı gün yüzü gören Atatürk’ün üzerinde görece az durulan yanlarından birisi de doğaseverliği ve dolayısı ile de çevreciliğidir.

İlköğretim kitaplarında hemen herkesin okuyarak belleğine işlediği bilgilerden birisidir çocukluğunda tarlalarda karga kovaladığı. Küçük yaşlarda doğayla, tarımla iç içe olduğunu anlatır bize kalıplaşmış bu bilgi. İlerleyen yıllarda tutkuya dönüşecek olan kitap sevgisinin yanı sıra onun doğa sevgisinin temelleri de çocukluk yaşlarında atılmış olmalıdır.

Savaşı, savaşmayı çok iyi bilen Atatürk zamanı gelince kılıcı bir yana bırakıp, sabanın başına geçebilendir.Sabanı da kılıç kadar etkili bir gereç olarak tanımlaması da bundandır.

Atatürk’ün doğa sevgisine değinmeyi örneklerle sürdürelim.

Ağaç ve Atatürk

Atatürk’ün gözyaşı döktüğüne ilişkin bilgiler oldukça sınırlı.

Onu ağlatan olaylardan birisi Çanakkale Savaşları sırasında yaşadıklarıdır kaynaklara göre.

Bir diğeri ise Ankara’daki bir ağaç içindir. Köşkten meclise giden yol üzerindeki bir iğde ağacını neredeyse her gelip geçişinde selâmlarmış. Bir seferinde ağacın yerinde olmadığını görünce sormuş, soruşturmuş. Ağacın yol genişletmeye kurban gittiğini öğrenmiş. Bir yandan gözyaşı dökerken diğer yandan keşke bilseydim, onu kesmemenin bir yolunu bulurdum diyerek ağlamış.

1930’da Yalova’daki köşkün yanı başındaki bir ağacı kurtarmak için koca köşkü raylar üstünde yürüttüğünü öğrenmeyen kalmamış olsa gerektir. Böylesi karmaşık bir işin 3 günde tamamlanmış olması şaşırtımızı artıracaktır kuşkusuz. Bu yapılanla bir ağacın kurtarılmasının yanı sıra hem yönetenlere hem de topluma “önce doğa” diyen etkili bir ileti verilmiştir.

Günümüzde para başta olmak üzere pahada ağır ne varsa yürütenlere inat, Atatürk bir ağaç için yapıyı yürütmüştü.

Bir başka örnek Çankaya köşkünde yaşanır. Atatürk’ün geçiş yolunu kapatan ağacı kesmek isteyen görevlilere çıkışır. Ağaç kesilmez. Yolun düzeyi düşürülerek sorun giderilir. Canlının ve canlılığın kutsallığına, dokunulmazlığına bundan daha iyi bir gönderme olabilir mi?

Ankara ve Atatürk

Kılıç kullanan kol yorulur, nihayet kılıcını kınına koyar ve belki o kılıç küflenmeye, paslanmaya mahkûm olur. Fakat saban kullanan kol gün geçtikçe daha ziyade kuvvetlenir ve daha çok kuvvetlendikçe daha çok toprağa sahip olur.”

(Mustafa Kemal Atatürk)

Ankara ülkenin kalbindeki kasabadan başkente dönüşebildiyse, çağdaş ve yaşanabilir bir kent olabildiyse bunun gizini Atatürk’ün kılıçlı savaşı yerinde bırakıp sabanlı savaşa girişmesinde aramak gerekir.

Sabanlı savaşını Ankara’yı başkent yapmaktan öteye geçirip Ankara’da doğayla etkileşime taşımıştır.

Ankara’nın başkent yapılmasına yabancıların direnç gösterdiği çok iyi bilinir. Ama, içeriden karşı çıkışlar çok da bilinmez. Kurtuluş Savaşı’nda üstüne yürüyen yedi düvele içteki koro da katılmıştır.

Bu tartışmalar sırasında Falih Rıfkı’nın “Nasıl bir Ankara?” sorusunu yanıtı anlamlıdır :

Ya yeşil bir Ankara, ya da hiç.”

Ankara’da çiftlik kurmak için yer ararken önüne konan pek çok seçeneği elinin tersiyle itmekten geri durmaz. Atatürk Orman Çiftliği’ni en çorak, en verimsiz görünen yerde kurar. Böylelikle iki ileti vermek istemiş olabilir mi?

İlki sabanlı savaşımın hak ettiği ilgiyi emekle, uğraşıyla görmesi.

İkincisi, Anadolu’nun yoksul, yoksun ve yorgun köylüsüne örnek olmak istemesi.

Ortada Çevre Günü’nün adı yokken çiftliğin kuruluşunun 8. Yıldönümü Çiftlik Günü (Yaza Giriş Bayramı) olarak 25 Mayıs 1933 yılında yine çiftlikte yetiştirilen ürünlerin eşliğinde sunulan ayranla kutlanmıştır. Çevre Günü’nün öncülü saymak olasıdır bu günü.

Keyfiniz kaçacak ama bir gerçeği söylemeden bitiremem bu bölümü. Bugün Ankara’nın kıvanç ve övünç yapıtı olması gereken Atatürk Orman Çiftliği alanının % 95’i yağmalanmıştır.

Bu arada, her ne kadar tarımsal üretim örneği olarak kurulmuş olsa da Atatürk Orman Çiftliği’nde doğanın önemli öğesi olan hayvanlar unutulmamıştır. Hayvana ilgiyi ve sevgiyi aşılamak amacıyla bir de hayvanat bahçesi kurulmuştur. Yağmalanan çiftlik alanında kurulan bir sözde parkta yer alacak dinozor maketlerine harcanan parayı düşünmemek ve açılmadan kapanan milyarlarca liralık yatırıma bakıp da öfkelenmemek ne olası!

Biyoyakıt ve Atatürk

Henüz öğrendik ki Atatürk kimilerinin utanç duyduğu, küçümsediği ve her fırsatta aşağıladığı otuzlu yıllarda biyoyakıt üretimine de ön ayak olmuş. Bu da yetmemiş! Köylüye bu yakıtı bedelsiz olarak dağıtmış.

Bu can alıcı uygulamasıyla bir yandan petrole bağımlılığı yenme adımı atarken diğer yandan da tarımı özendirme doğrultusunda önemli bir davranış sergilemiş. Böylelikle o yıllarda adı bile anılmayan çevrecilik bağlamında eşsiz bir örnek sunmuş.

Koliba

Atatürk Ankara’da soluklanmak istediğinde bir fırsatını bulup Söğütözü’ne gidermiş. Yüze yakın söğüt ağacının bulunduğu Söğütözü’nde “burada bir kulübem olsaydı” dileğini sesli olarak dile getirmiş. Çevresindekiler hemen yapalım demişler. Atatürk’ün öne sürdüğü koşula bakınız :

Buradaki söğüt ağaçlarını ellerimle sökerim, başka bir yerde yeşerdiğini gördüğümde buraya bir kulübe yapılmasına onay veririm.”

Kesinlikle şaka yapmamıştır. Her sabah işçilerle birlikte erkenden kalkıp 20-30 söğüt ağacının özenle yerinden alınıp yaşam bulacakları başka bir yere taşınmasına katılmıştır. Taşınan ağaçların hepsi tutmuştur. Koliba gönül rahatlığıyla yapılabilmiştir.

Bugün cam, çelik, beton yığınları arasında kaybolmuş gibi görünen kolibanın verdiği ders canlıdır. Elbette ders almak isteyene. Atatürk Orman Çiftliği’ni yağmalayanlar, kolibanın çevresini görgüsüzce talan edenler, ülkemizin dört bir yanındaki güzellikleri acımasızca yok edenlerin karşısına dikilmek için eşsiz bir güç kaynağı olduğu kuşkusuzdur.

Koliba

Atatürk kolibada

Atatürk ve çiçek

Atatürk’ün en çok gülü ve karanfili sevdiğini yazar kaynaklar. Ayrıca, Noel yıldızı ya da Poinsettia olarak da bilinen kırmız renkli bir çiçeğe adını verdiğini ekleyelim. Ülkemizde yetiştirilmesine ön ayak olduğu bu çiçek kasım ve aralıkta açıyor. Noel süslemelerinin vazgeçilmezidir. Şikago’daki Vanderbilt Üniversitesi’nde yetiştirilen, anavatanı Orta Amerika olan bir çiçeğe yetiştiricilerinin önerisiyle Gazi Atatürk adı verilmiştir. (Cumhuriyet, 8 Temmuz 1935)

Atatürk’ün doğa sevgisinin içtenliğine ve ilkeliliğine çiçekle ilgili bir başka örnek. Atatürk, hastalığının ilk dönemlerinde Çankaya’da dinlenirken Keçiören’den bir demet çiçek getirirler. Çiçekleri görür görmez : “Ne güzel bahar gelmiş” dedikten hemen sonra ekler “Bizim birkaç günlük göz zevkimiz için bu çiçekleri meyve vermekten alıkoymuş olmuyor muyuz?”

Atatürk’ün doğa ve çiçek sevgisine eklenmesi gereken bir başka ayrıntı var ki son derece önemli. Atatürk Orman Çiftliği’ndeki seradan hoşuna giden birkaç saksı çiçeği Çankaya köşküne getirtir. Çiçek severliğini dürüstlüğü ve kamu malına duyarlılığıyla tamamlarcasına kendi adına kesilen fatura karşılığı olarak çiçeklerin parasını son kuruşuna dek kendi hesabından öder.

Atatürk çiçeği

Toprak-Yaprak-Bayrak

Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili pek çok betimlemeye TOPRAK-YAPRAK-BAYRAK eklense iyi olmaz mı? Toprak yaprağın, yaprak da vatanın ve dolayısı ile bayrağın güç kaynakları olarak tanımlanamaz mı?

Yüz yıl önceden bugüne iletidir bence.

Atatürk duygusallığının yanı sıra ölümünden sonrasını konuşacak denli gerçekçi bir kişilik. Alçakgönüllülüğü görkemli bir anıtsal gömütü dile getirmesine engeldir kuşkusuz. Ama, bir tek isteği vardır.

Milletim beni nerede yatırırsa yatırsın. Yeter ki unutmasın!”

Milleti onu yurdun dört bir yanından ve Kıbrıs’tan gömütüne gönderdiği topraklarla bir bakıma kalbine gömmüştür.

Anıt Kabir’de kurulan Barış Parkı dünyanın 23 ülkesinden gönderilen pek çok tür ağaca yaşam verdi. Üçlemenin yaprağı, vatan toprağında ve bayrağı altında böylelikle ölümsüzleşmiştir. Hem de onun gömütünde.

Toprak ve yaprak aracılığıyla bayrak güzel bir doğada dalgalanmıştır onun yaşamı boyunca.

Yazının sınırlarını zorlamamak bakımından çoğaltılabilecek örnekleri okurun araştırmasına bırakmak iyi olacak.

Bu birkaç örnek bile Atatürk’ün hatırı sayılır bir doğasever ve dolayısı ile çevreci olarak anılmasına yetip de artmaz mı?

Köylü milletin efendisidir sözüyle örtüşen, köylüyü can kulağıyla dinleyen, onu önemsediği her halinden belli olan Atatürk

Kaynakça

Doğa ve Çevre Anlayışıyla Atatürk, İlknur Güntürkün Kalıpçı, Epsilon Yayınları, 2015.

O Hazin Sonbahar (Belgesel), https://www.youtube.com/watch?v=jZwoli6nRUs&t=1010s

Bunları da sevebilirsiniz