Herkesin dilinde benzer cümleler: ”Ne olacak böyle? Bu gidişat nasıl sonlanacak? İçinde bulunduğumuz bu kabustan ne zaman uyanacağız? Yediden yetmişe herkesin ortak derdi, içine battığımız ekonomi. Hemen hemen her şeye gelen zamlar ve o zamlar karşısında yok olan maaşlar. Sanırım ülkede okuma yazma bilen çoğu insandan altının, doların, benzinin fiyatını bilmeyen kalmadı. Her şeyi hesaplamaktan insanlar ekonomist oldu. Malum bu ülkede ekonomist olmak için diplomaya da gerek yok. Gelen zamları takip etmek zor olsa da maaşın nereye gideceği belli olduğundan onu hesaplamak çok zor olmuyor artık.
Nüfusun yüzde yetmişi tatil planı yapmıyormuş, daha doğrusu yapamıyor.(1) Çünkü tatil fiyatları yüzde yüz zamlandı. Çoğu insan da temel ihtiyaçlarını alamazken ne tatili diyor. Önümüz bayram. İnsanlar tatile olmasa bile en azından uzakta olan sevdiklerini görmek için memlekete gitmek isteyecekler. Fakat bu gidişatla o da zor görünüyor. Mazota gelen zamlarla ve gelecek günlerdeki zam belirsizliklerinden dolayı firmalar dönüş bileti satmamaya başlamış(2). Yol parasını gözden çıkartıp memlekete gitsen bile dönüş ihtimalin belirsiz. Böylelikle sevdiklerinle buluşma ihtimalinden yok olmuş oluyor.
Bu ekonomik savaş, hızla psikolojik savaşa da dönüşmeye başladı. İnsanların, ekonomik olarak çıkmaza girmeleri beraberinde ruhsal çöküntüyü de getiriyor. En büyük sorunlardan biri de önümüzdeki belirsiz süreç. Hep söylenir en karanlığın bile bir aydınlığı vardır elbet. Ama en önemli soru: “Ne zaman?” İşte bu belirsizlik insanları iki katı yoruyor. İnsan zihni bilmek istiyor, inanmak istiyor, somut bir şeyler görmek istiyor. İnançların çoğu da bu sebepten çıkmamış mıdır? Çoğu insan, nereden geldik, nereye gidiyoruzu kendince cevaplamış ve zihninde inanç kalıpları oluşturmuştur. Önümüzdeki bu kapkaranlık sürece dair ise hiçbir olumlu emare görünmüyor maalesef. Bu da her anlamda elimizi kolumuzu bağlıyor..
Sadece ekonomiye değil toplumun her kurumuna olan güven sarsılmış durumda. Hangi birini yazalım ki.. Pınar Gültekin’i vahşice öldüren mahlukun aldığı cezayı mı, yıllardır yanan ama bir türlü ders çıkarılamadığı için kısa zamanda söndürülemediği için yok olan ormanları mı, yoksa bu ormanların yerine dikilen beton yığınlarını mı…
Özellikle de hukuk sistemindeki yozlaşma başta olmak üzere, devletin her alanında yaşananlar ekonomik sürecin en önemli nedenleri arasında. Sadece toplumun değil uluslararası arenanında ülkedeki bu belirsizliği görmesi içte ve dışta bizi bambaşka bir yere sürüklüyor. Her geçen gün bir öncekini aratıyor…
Yaşar Kemal’in makalelerinin derlendiği kitap olan Zulmün Artsın kitabından alıntılarla bitiriyorum yazımı. Ve içim acıyor okudukça. Geçmişten bugüne aynı zulmün devam etmesine…
“Bir toplum yıkılmaya yüz tutarken, en önce o toplumdaki kurumlardan Adalet kurumu çöker, dağılır. Bu, artık o toplumun yaşayamayacağına işarettir. Sonra bütün kurumlarıyla gümbür gümbür çeker gider.”
“Zulmün artsın ki, tez zeval bulasın”
“Mustafa Kemal ortaya çıktığı zaman, durum umutsuzun umutsuzuydu, yenildi mi? İnsan umutlu olsun diye bundan sağlam, bundan güzel örnek mi olur?”