CHP Genel Başkanı, elektrik faturalarını ödemeyeceğini söyleyince yandaş basın tarafından hakaretlere varan eleştiriye uğradı. Saldırılarına temel aldıkları şey, böyle bir söylemin toplumu ‘sivil itaatsizliğe’ sürükleyeceği iddiasıydı.
Sanki sivil itaatsizlik yasadışı bir davranışmış gibi!
Sanki sivil itaatsizlik denen tavır toplum kurallarına aykırı bir davranışmış gibi…
Bu konuda yazı yazanlardan bazıları, elektrik faturasını ödememenin doğru olduğunu savunmalarına rağmen bunu bir sivil itaatsizlik olmadığını iddia ettiler. Akıllarınca Kılıçdaroğlu’nu savunuyorlar ama bunun çok utangaç, hatta amaçtan saptırıcı bir destek olduğunu bilmiyorlar.
Oysa eyleme ‘sivil itaatsizlik’ adını vermek, yaratacağı etki bakımından çok önemli.
Böyle bir sivil itaatsizlik eylemini basite indirgeyerek ‘gözden kaçırmak’ sadece Kılıçdaroğlu’na değil, geleceği için umutlanmak isteyen halka da haksızlık.
Elbette bir de işin önderlik boyutu var; Yönetimlerin bir dikta anlayışı ile halkı baskı altına aldığı toplumlarda hep bir önder aranır. Bu önderin elbette sivil toplum veya meslek örgütlerinden çıkması en arzu edilendir. Ama genellikle onlar ürkütülmüş ve korkutulmuş olduklarından iş siyasi önderlere düşer.
Siyasi önderin söyleyeceği sözler ve yapacağı karşı duruşlar, susturulmuş sivil toplum ve meslek kuruluşlarının önderleri için esin kaynağı olması beklenir. Kimi zaman oluşan bir kıvılcım -Gezi’de olduğu gibi- kelebek etkisi yaratarak tüm toplumda umut ışığı haline döner.
Kılıçdaroğlu da bunu yapmış ve ülkeyi alt üst eden elektrik faturasını-en masum şekliyle- ‘bireysel’ olarak ödemeyeceğini bildirerek bir örnek olmak istemiştir.
Oldu da!
YASAL YOLLAR TIKANDIĞINDA
Yönetimlerin toplumu bir dikta mantığı içinde yönetmeye başladığı ve herkesi susturduğu durumlarda sivil itaatsizlik eylemleri gerçekten de her zaman toplumlara bir umut ışığı olmuştur.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun daha önce yaptığı ‘Adalet Yürüyüşü’nün tüm dünyada nasıl bir yankı yaptığını hep birlikte gördük.
Kılıçdaroğlu’nun tek başına yaptığı bu eylemin amacı ülkemizde adaletin ayaklar altına alındığına tüm ülkenin ve dünyanın dikkatini çekmekti elbette.
Fakat bundan belki daha önemli başka bir amaç daha vardı; ülke adım adım diktaya giderken sesi soluğu çıkmayan sivil toplum ve meslek örgütlerini uyararak onları ülkelerini sahip çıkmaya çağırmak!
ADALET YÜRÜYÜŞÜ KADAR ETKİLİ
Şimdi ise, en az Adalet Yürüyüşü kadar önemli ve etkili olabilecek bir çıkış yaptı;
“Elektrik zammı geri çekilene kadar elektrik faturasını ödemeyeceğim!” dedi.
CHP Genel Başkanı olarak ülkenin nabzını elinde tutan ana muhalefet önderinin -bireysel bir davranış da olsa- söylediği bu sözlerin bir adresi vardır elbette.
Birinci adres Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise de asıl adres…
İşçi kuruluşlarıdır, üniversitelerdir, sivil toplum ve meslek örgütleridir, baskı altına alınmış medyadır. Ve elbette sesi kısılmış ve aç kalmaya tutsak edilmiş tüm halktır!
“UYANIN EY HALKIM” MI DİYOR?
Üçüncü sınıf ülkelerde bile yaşanan böylesi siyasi ve ekonomik yıkımlarda tüm toplum kesimleri ayağa kalkarken, dikta kurallarıyla yönetilmeye çalışılan ülkemizde neredeyse -ufak tefek sesler hariç- yaprak kıpırdamıyor.
Kılıçdaroğlu’nun elektrik faturasını ödememe kararlılığı ülkemizde kılını kıpırdatmayan sivil toplum ve meslek kuruluşlarının önderlerine örnek olur mu bilinmez ama toplumsal vicdanın simgesi olan bir muhalefet önderi, yapması gerekeni yapmıştır.
SİVİL İTAATSİZLİK ÜZERİNE
İlk kez 1834’te Thoreau tarafından sözü edilen bu eylem türü çok işe yaradı:
Mahatma Gandhi’nin ünlü Tuz Yürüyüşü ile Martin Luther King ve Malcolm X’in siyah hakları için yaptıkları sivil itaatsizlik türleri, daha sonra birçok durumda ortaya çıkan sivil itaatsizlikler için esin kaynağı olmuştur.(Gezi olayları sırasında tüm dünyanın haberlerine yansıyan, Erdem Gündüz’ün “Duran Adam” protestosunu anımsatmak isterim.)
Barışa zarar vermeden yapılan tüm sivil itaatsizliklerde ortak yanlar vardır.
Şimdi hem sivil itaatsizliklerin ortak yanlarını sıralayalım, hem de Kılıçdaroğlu’nun ‘kendi elektrik faturasını ödememe’ kararının sivil itaatsizlikler ile örtüşen yanlarından söz edelim;
-
Sivil itaatsizlik, kendi çıkarları için kararlar alan yönetimlere karşı yapılır.
(Kılıçdaroğlu’nun bireysel eylemi Tayyip Erdoğan’ın halkı ezen yönetimine karşıdır.)
-
Sivil itaatsizlik şiddet içermez! İçinde şiddet olmaması sivil itaatsizliğin en önemli yanıdır. Masum bir yasa ihlali söz konusu olsa da, bunun şiddete başvurmadan yapılması esastır.
(Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasında şiddet yoktur!)
-
Sivil itaatsizlik, kamuya açık bir eylem türüdür ve niteliği nedeniyle kamu vicdanına yapılan bir çağrı özelliğindedir. Herkesin açık ya da saklı onayını kazanmak ister.
(Kılıçdaroğlu’nun bu açıklaması hem kamuoyunun onayını taşıyor hem de kamu vicdanına bir çağrıda bulunuyor)
-
Sivil itaatsizlik, güçlü bir siyasal önderlik gerektirir. Tepkinin, toplumun üstün değerlerini savunmak için yapıldığını göstermesi bakımından böyle bir önderlik ön koşul gibidir. Lidere duyulan güven, yapılacak hareketin meşruluk algısı ve toplum vicdanı ile bir araya gelince başarı şansı artar.
(CHP Genel Başkanı, halk üzerinde bu güveni sağlamış görünmektedir)
-
Uygulanacak yaptırımlara katlanmayı göze almadan sivil itaatsizlik eylemi yapılamaz. Çünkü sivil itaatsizlikte belli kuralların ihlali vardır ve bunun sonuçlarının neler olacağı bilinir. Zaten eylemciye saygınlık kazandıran ve onun kamuoyunda kabul görmesini sağlayan da budur!
(Adalet Yürüyüşünden sonra şimdi de ‘Zamlı elektrik faturalarını ödemiyorum!’ çıkışı, Kılıçdaroğlu’na saygınlık kazandıran bir eylem olmuştur)
Kılıçdaroğlu yapmış ve yapmakta olduğu sivil itaatsizlik türü eylemlerle hem halkın duygularını dile getirmekte, hem ayağını denk alması yönünde yönetimi uyarmakta ve hem de susturulmuş ve korkutulmuş kitlelere ‘kıpırdanma’ uyarısında bulunmaktadır.
Elbette yaptığının diktatoryal bir karşılığı olabilecektir. Ama sonuçta halk için yola çıktığına göre, bu da onun için bir onur olacaktır!