Analiz 132

Bilim kurgu filmleri, dizileri bilmem sever misiniz?

Günümüz için gözümüze uçuk kaçık görünse de aslında ufuk açıcıdır. Revolution da bunlardan biriydi. Çok sayıda mantık hatası vardı ama doğrusu benim çok ilgimi çekmişti. Dizi, tüm dünyada elektriklerin kesilmesiyle başlayan bir süreci ve o koşullarda hayatta kalma ve tabii ki hükmetme mücadelesini anlatıyordu.

Elektrik yok, hiçbir makine çalışmıyor, sanayi üretimi sıfıra inmiş. Tabii ki rafineriler de kapısına kilit vurmuş, arabanıza koyacak benzin, mazot üretilmiyor artık. Taşımacılık kavramı bitmiş, gıda maddelerine ancak yakınınızda üretiliyorsa erişebiliyorsunuz. Tarım üretimi de büyük ölçüde düştüğü için o gıda maddelerini elde etmek de çok zor. Hiçbir tıbbi cihaz çalışmıyor, ilaç üretimi yok, artık basit bir hastalık bile öldürücü olabiliyor. Merkezi otoriteler de yok olmuş, herkes kendini korumak durumunda,can ve mal güvenliği sıfır.

Bir düşünsenize, cep telefonumuz birkaç saat yanımızda olmadığında bile ne yapacağımızı bilemez hale geliyoruz. Hiçbir cihazın çalışmadığını, iletişim araçlarının tümüyle devreden çıktığını canlandırın gözünüzde, sorunun boyutları daha iyi anlaşılacaktır.

Revolution dizisini çağrıştıran İran’dan gaz akışının kesintiye uğraması oldu. Sözüm ona arıza dolayısıyla gaz vanası kapandı. İran’dan gaz gelmeye başladı ama hem miktar çok düşük, hem basınç.

Hemen her yıl havaların çok soğuduğu dönemlerde benzer kesintiler oluyor ama anlaşılan bu yıl sorun biraz daha büyüktü. BOTAŞ önce sanayideki doğalgaz kullanımının yüzde 40 oranında düşürülmesi kararını verdi. Ama bu yetmiyordu ve sorun giderek büyümeye başladı, bu kez doğalgaz çevrim santrallerine verilen gazda kesinti söz konusu olunca elektrik üretiminde sıkıntı baş gösterdi. Ve geldik elektrik kesintisine…

Sonuçta sanayide haftalık periyotta üç gün süreyle elektrik kısıtlaması yapılması kararlaştırıldı. Elektrik kesintisinin sanayi ile sınırlı kalmayabileceği, mesken ve ticarethanelere kadar uzanabileceği de konuşulur oldu.

Doğalgaz kaynaklı bu sorun niye yaşandı. Türkiye böylesi bir durum için önceden önlem almakta gecikti mi ? Yoksa gereken herşey yapıldığı halde mi bu duruma gelindi! Bu boyutu konunun uzmanları değerlendirecek ve tartışacaktır. Önemli olan sonuçta neler olabileceğidir.

Sanayici zaten müthiş bir maliyet baskısı altında. Uygulamaya konulan elektrik zammı ve her ay tekrarlanan doğalgaz zamlarıyla üretim maliyeti zaten çok artış göstermiş durumda.

Özellikle küçük ve orta boy sanayici maliyeti aşağıya çekecek adımlar atarak ayakta durmaya, varsa ihracat taahhüdünü yerine getirmeye çalışıyor. Şimdi çok farklı ve hiç hesapta olmayan bir sorunla, üretim yapamama sorunuyla karşı karşıya kalındı.

Türkiye’de ekonomik durumun ne ölçüde iyiye ya da kötüye gittiğinin en önemli göstergesi olarak dövizin seyrine bakıldığını söylemek yanlış olmaz. Bazen bu durum öyle bir hal alıyor ki kurun seyri her türlü olumlu ya da olumsuz gelişmenin önüne geçiyor.

Bunu 20 Aralık’tan sonra da yaşadık. Ama belki de ilk kez ekonomiyi kurun üstünden okuma alışkanlığı ya da önyargısı terk ediliyor. 20 Aralık’ta döviz kurunun hızla gerilemesiyle ekonomide bir dizi olumlu gelişme yaşanacağı algısı oluştu. Özellikle de döviz kuruna çok bağlı bazı fiyatlarda gerileme olacağı umuldu.

Ama olmadı. Kur gerileyince özellikle akaryakıtta bir fiyat düşüşü yaşanacağı bekleniyordu, bu gerçekleşmedi. Hatta tam tersine akaryakıt fiyatları düşmek bir yana artınca da hemen hemen hiçbir mal ve hizmette fiyat gerilemesi olmadı.

Vatandaşın zihninde yer etmiş olan “Kur düşerse fiyatlar da düşer” yargısı ilk kez yara aldı. Kur gerileyince fiyatlar düşmediği gibi şimdi bizi bir tehlike daha bekliyor. Bugüne kadar fiyat artışlarının temelinde maliyet artışı vardı. Kurda son dönemde bir gerileme olmuştu ama önceki kur yükü maliyetlere henüz tam olarak binmemişti ve o etki yaşanıyordu. Bu kez bu yüke bir de üretime ara vermek durumunda kalmaktan kaynaklanacak olumsuzluklar eklenecek.

Maliyet sorunu yalnızca sanayicinin sorunu değil. Ticaret erbabı da özellikle elektrik zammından sonra ciddi bir sıkıntı içine girdi. Hizmetler sektöründe istihdamı olabildiğinde aşağı çekme eğilimi giderek belirginleşiyor.

Sanayide zaten var olan sorunlara bir de üretimi sekteye uğratacak sorun eklendi. Bu sorun daha da uzarsa en büyük darbeyi çalışanlar alacak. Bir yanda hizmetler sektöründe maliyetlerin çok artmasından kaynaklanan sorunlar baş gösteriyor. Diğer yandan sanayide zaten var olan sorunlar her geçen gün artma eğiliminde. Tüm bunların etkisiyle işsizliğin bu yıla ilişkin ilk verilerin açıklanacağı Mart ayında belirgin bir biçimde arttığını görmek şaşırtıcı olmayacaktır.

Dünyada yaşanan ekonomik ve jeopolitik sorunlar ışığında, ülkemizde yaşanan ekonomik sorunlarda daha sonbaharda olduğumuzu Şubat ayı içersinde kara bir kışa gireceğimizi söyleyebiliriz.

Ekonomi politikalarında bu kadar net hataların yapıldığı ve bu hataların Türkiye’yi jeopolitik noktalarda da zora sokacağı aşikarken, bazı kesimlerin doğrudan ve dolaylı olarak bu yanlış politikaları desteklemesi anlaşılır gibi değildir.

131 aydır her yazımı “Aydınlık bir ay dileğimle, ” diye sonlandırıyorum. Ama önümüzdeki bu süreçte, liyakatten uzak kadroların uyguladığı yanlış politikaların sonuçları bu kadar açık görülürken önce dayanma gücü sonra aydınlık bir ay diliyorum…

Bunları da sevebilirsiniz