Seçici Kuşku, Bilim Karşıtlığı ve Bilim-dışı Tavsiyeler

”Bilimde kuşkuya yer vardır.” ve ”Kuşkusuz bilim olmaz.” bilim karşıtlarının favori cümleleri bunlar artık. Demek onlar da evrimleşiyor. Gelişiyorlar günden güne. Ne güzel! Bilimin bulgularından ve önerilerinden korkan, rahatsız olan yığınla insan ”bilimin kuşkuculuğunu” [bilimsel kuşkuculuğu] bilime yöneltiyor. Bilimden kuşku duyanlar çok hızlı gelişiyorlar. Önce COVID yoktu. Sonra evrim geçirdiler. COVID var ama kaza sonucu oluştu. Sonra yine evrim geçirdiler. Aslında bu bir kaza değildi. COVID özel olarak tasarlandı. Amaç, Çin’e zarar vermek. Sonra yine evrim geçirdiler. Çin hastalıktan başarıyla kurtulmuştu, hem zaten Çin laboratuvarlarından çıkmıştı virüs. Demek ki virüsü tasarlayan Çin’di. Batı’nın içine düştüğü durum bunun çok açık göstergesiydi. Sonra aşı karşıtı oldular. Sonra aşı Batı’dan önce Çin’de geliştirilince, Sinovac dostu oldular. Sonra Batı’da daha yeni bir teknolojiyle aşı geliştirilince, fikirleri yeniden değişti. Bu bir Batı tezgahıydı. Amaç: The Great Reset ve kitleler üzerinde bilimsel deneyler. Sonra bahsi arttırdılar: Meğer virüsü yayan şey aşıymış. Yoksa bizim o minnak virüsümüz bu kadar kişiyi öldürmezmiş. Tabii, bu bilim karşıtlarının 50 tonu var. Kimisi Allah’a kimisi kelle paçaya kimisi çamur banyolarına alkole sarıldı.

Sonra Biontech aşısı olmamak için özel bir kuşku üretildi. Biontech aşısı insan üzerinde bir deney projesinden ibaretmiş. Ne seçici bir kuşkusu var şu insanların. Whatsapp’tan yahut sözde anti-emperyalist sitelerden gördükleri temellendirilmemiş, sahte-bilim makalelerine karşı sıfır kuşku ama yüzlerce biliminsanının sınadığı, araştırdığı bir teknolojiye karşı azami kuşku. Bir kişinin klavye başında üretebileceği sözlere karşı büyük bir güven bir yanda, öte yanda yüzlerce hatta binlerce insanın tanıklık ettiği bir teknolojik gelişim söz konusu olduğunda tüm bu biliminsanlarının bu ”büyük oyunun” işbirlikçileri olduğu yönünde sarsılmaz bir inanç. Bilimi savunmak zor zanaat. Milyonlarca yıllık biyolojik evrimin, binlerce yıllık kültürel evrimin ve yüzlerce yıllık bilimsel gelişimin geldiği noktaya bakın: kuşkuyla cilalanmış cehalet ve bilim düşmanlığı.

Ne oldu bize? Niçin bilime inanmayı bıraktık? Aynı soruyu yaklaşık 8 yıl önce National Geographic dergisinin kapağında görmüştüm. Bugün bu çarpık kuşkuculuğun geldiği düzey insanı şaşırtıyor. Bilime güvensizliğin en akıl almaz boyutlarına tanıklık ediyoruz. Meslek gruplarına, yaş gruplarına ve milletlere göre bilimdışılık çeşitlilik arz ediyor. Ergenlerde ve elbette her yaştan ABD’lide düz dünyacılık hız kesmeden yayılıyor. Onca uzay görüntüleme tekniğine karşın bu konudaki komploculuk tırmanışta. Bu görüntüleme teknikleri henüz ortalarda yokken bu derece bir güvensizlik yoktu. Ne kadar ironik! Benzeri bir tutumu Ay’a yolculuk konusunda da görüyoruz. Onca bilimsel yazın, belgesel ve tanıklık kenara atılıp Rammstein’ın klibi daha çok kabul görüyor. Ne hazin! Okul müfredatlarında, dinci çevrelerde ve geniş halk kesimlerinde evrim karşıtlığı neredeyse hiç zayıflamıyor. Evrim kuramının zerresinin anlaşılamaması ve inanılmaz cahilane bir dille tartışılması insanın insanlığa umudunu zedeliyor ne yazık ki.

Benzer bir saçmalıklar Evrenin genişlemesi, Evrenin yaşının saptanması, Mars’a yolculuk, Mars’ta yaşam gibi konularda da gözleniyor. Bilime karşı topyekûn güvensizliğin daha ”bilimsel” görünümleri de yok değil. Bazı onkologlar, fitoterapistler aşılara, hastalıklara ve ilaçlara ve hatta deneysel tıbba karşı gericiliğin ateşleyicisi konumuna ulaşıyor. Öyle ki en basit bir google aramasıyla bile ulaşılabilecek bilgileri edinmemekte ve insanları bu konuda yanıltmakta bir beis görmüyor bu ”uzmanlar”.

Sadece tıbbi konularda değil hemen her konuda aynı cehaleti ve sakat tutumu görebiliyoruz. Arkeolojide geçmiş uygarlıkların kalıntılarına karşı da bir güvensizlik söz konusu. Alternatif tarih anlayışları hele bu konuda zırvanın en renklilerine tanıklık ettiğimiz bir başlık. Anaakım bir televizyon kanalında deneyimli olduğu tartışma götürmez bir subay Türklerin tarihini 15 bin yıl önceye götürüp elinde ”yazılı” belgeler olduğunu söyleyebiliyor. Daha da ötesi sırf söz ve harf benzerliklerinden ”büyük” tarihsel kurgular birer teori gibi sunulabiliyor.

Pozitif bilimlerin bulgularına karşı bunca kuşku varken ekonomi ve siyasetteki zırvalara değinmeye gerek bile yok sanırım. Nasıldı? Ha evet, şaaaak diye satacaktı dövizlerimizi. Bir de sakın aklınızdan çıkarmayın enflasyonun nedeni faizdir. Aksini söyleyene sakın inanmayın. Cahil bilimine inanan dostlara son birkaç tavsiye:

Sakın ola aşı olmayalı (aşı lobisine prim vermeyelim). Bol bol ve sık sık şekerli beslenelim (sağlıklı yaşam lobisine prim vermeyelim). Sakın ola spor yapmayalım (insanın sınırlı sayıda nefes ve nabız hakkı var, bunları boşuna harcamayalım). Paralarımızı Türk lirasına çevirip bankadan çekip evlerimizde saklayalım (banka ve faiz lobisine prim vermeyelim). Çocuklarımızı okula göndermeyelim (Bilimin beyin yıkamasına prim vermeyelim). Resmi anlatılardan kaçınalım. Hem zaten sigara da öldürmez. Sigara tam gaz devam ama organik sigara içelim. Dişlerimizi misvakla temizleyelim. Diş hekimine gidip flora maruz kalmayalım. Fitoterapi dışında hekim desteği almayalım. Akıllı telefon, bilgisayar, akıllı tv kullanmayalım. Hatta mümkünse akıldan toptan uzak duralım. Seçimlerde oy kullanmayalım. Tam izolasyon şart. Herkesten uzak duralım. Batı’nın ahlaksızlığını ve bilimini; Doğu’nun bilgeliğini almayalım. Homoseksüellerden ve genel olarak tüm LGBT-i bireylerden kaçalım.

Bunları da sevebilirsiniz