Virginia Woolf’tan Ümmüye Koçak’a Uzanan Mücadele

 

Bütün bu yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi gördüler, büyülü bir aynaydı bu ve müthiş bir yansıtma gücü vardı. Böyle bir güç olmasaydı dünya hala bataklık ve balta girmemiş ormanlardan ibaret olurdu. Savaşlarda zafer kazanıldığı duyulmazdı. Hala geyiklerin iskeletleriyle kırık koyun kemiklerini birbirine sürter, çakmaktaşı verip koyun derisi ya da gelişmemiş zevkimizi hangi basit süs eşyası tatmin edecekse onu alırdık… Çar ve Kayzer ne taç giyerler, ne de tahttan inerlerdi. Uygar toplumlarda hangi işe yararlarsa yarasınlar, bütün şiddet ya da kahramanlık eylemlerinde aynalar gereklidir. İşte bu yüzden Napoleon da Mussolini de kadınların erkeklerden aşağı olduğunda bu kadar ısrarcıdırlar, eğer onlar aşağıda olmasalardı kendileri büyüyemezlerdi. Bu da çoğunlukla kadınların erkeklere gerekli olduğunu kısmen de olsa açıklamaya yarıyor. Ayrıca erkeklerin, kadının eleştirisi karşısında ne kadar tedirgin olduklarını, aynı eleştiriyi yapan bir erkeğin verebileceğinden daha fazla acı vermeden, erkeği daha çok öfkelendirmeden kadının, bu kitap kötü, şu resim zayıf filan demesinin nasıl olanaksız olduğunu da açıklamaya yarıyor. Çünkü eğer kadın gerçeği söylemeye başlarsa aynadaki görüntü büzülür; erkek hayata uyum sağlayamaz olur. “Kahvaltıda ve akşam yemeğinde kendini olduğundan bir kat daha büyük görmezse hükümler vermeye, vahşileri uygarlaştırmaya, yasalar koymaya, kitaplar yazmaya, süslenip ziyafetlerde nutuk çekmeye nasıl devam eder?” diye yazar Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda adlı kült kitabında.(1)

1882’de Londra’da doğan Woolf dönemin koşulları düşünüldüğünde şanslı sayılabilecek bir aile yapısı içinde dünyaya gelmişti. Kız çocuklarının geri planda olduğu ve okula gönderilmediği bu dönemde entelektüel aile yapısı sayesinde evde eğitim alabilmiş ve içindeki yazma yeteneğini geliştirebilmiştir. Fakat kadın erkek arasındaki bu ayrım ve kadının arka planda kalması onun bu durumu her daim sorgulamasına, neticede de eserlerine yansıtmasına neden olmuştur. Hayatında kadınlara karşı yapılan eşitsizliklerin farkında olan Woolf, kitap boyunca da kendine yapılan haksızlıkları ve geçmişten günümüze kadınların geri planda tutulmasının nedenlerini sorgular. Hayatın her alanında yapılan bu adaletsizliği vurgulasa da yazar olmasından kaynaklı olarak en çok dikkat çektiği alan edebiyat ve yazın hayatıdır. Kadınların özellikle kurmaca ve şiirdeki geri plana itilmelerini ve yok sayılmalarının nedenlerini aramıştır. Kadınları yazma konusunda özgür kılacak şeyin ise parasının ve kendine ait bir odasının olması gerektiğini vurgulamıştır.

Kadının var olma mücadelesi o dönemden beri devam ediyor. Bundan sonraki süreçte de devam edecek gibi duruyor. Ülkemizde de var olma mücadelesinin öncüleri arasında nice kadınlarımız var oldu ve olacak. Günümüzde bu mücadeleyi sürdüren kadınlardan biri de kurduğu tiyatro topluluğuyla kadının var olma mücadelesini Arslan köyden New York’a taşıyan Ümmüye Koçak. Dönemin ülke koşullarında kız çocuklarının okula gitmesi toplum nezdinde ayıp ve günah sayılıyordu. Fakat devletin zorunlu tutması sonucu şans eseri okula gider Ümmüye Koçak. Tesadüfen eline geçen Maksim Gorki’nin Ana kitabı ise ona hayal dünyasının kapılarını açar. Tanıştığı Rus yazar sayesinde önce hayal kurar ve sonra kurduğu bu hayalle köyündeki insanlara, özellikle de kadınlara ışık olur.(2) Kadınlara yapılanları oyun haline getirir ve bu haksızlıkları hem kadınların hem de erkeklerin gözünde görünür kılar. Küçük hayallerle başlayan bu süreç, kadının kadına zulmünü anlatmaya çalıştığım dediği “Yün Bebek” filmiyle devam eder. Bu film Ümmiye Koçak’a New York Avrasya Film Festivali’nde “Sinemada en iyi Avrasyalı Kadın Sanatçı” ödülünü kazandırır. Bu film ve yaptığı tiyatrolar sayesinde Ümmüye Koçak yaktığı küçük kıvılcımı büyütmüş ve artık ülke sınırları dışında yanan bir alev haline getirmiştir.(3)

Yıllar önce Virginia Woolf’un yaptığını yapıyor ve sorguluyordu Ümmüye Koçak; “Neden erkekler şarap içerken kadınlar su içiyordu? Cinslerden biri o kadar varlıklıyken öbürü neden yoksuldu?”(4) diye soran Woolf gibi Koçak’ta yıllar sonra kilometrece uzaktan küçücük köyünde sorguluyordu; “Ben neden okula gidemiyorum? Abim gidiyor, diğer erkekler gidiyor kızlar neden gidemiyor?” (5) İşte bu sorgulamalar iki kadının var olma mücadelesinin ve görünür olmaya çalışmalarının çabaları.

Küçük yaşta yaşadığı talihsizlikler ve içine düşmüş olduğu melankolik durum Virginia Woolf’un hayat mücadelesini erken bırakmasına neden olsa da başta ‘Kendine Ait Bir Oda’ olmak üzere edebiyat dünyasına izlerini unutulmayacak şekilde bırakmıştır. Ümmüye Koçak ise bir yandan köyündeki yaşamına devam ederken diğer yandan tiyatro oyunlarıyla yurt içinde ve yurt dışında Anadolu kadınını görünür kılmaya devam ediyor.

Kadının erkeğin arkasındaki siluet görevi görmesi çok eskilere dayanıyor. Maalesef kadınların kendini her konuda erkeklerden hiçbir farkı olmadığını göstermesine karşın, erkek egemen bakış açısı mevcudiyetini sürdürmekte. Bu bakış açısını değiştirmenin yolu ise Woolf’un belirtmiş olduğu gibi gerçekleri söylemek ve erkeğe aynadaki gerçek görüntüsünü fark ettirebilmek.

Üniversitenin kitaplığına girmek istediğinde kadınların kitaplığa ancak üniversitenin öğretim üyelerinden birinin eşliğinde ya da tavsiye mektubu ile girebileceği söylenen Woolf’un cevabı ise kadınların ne yapması gerektiği konusunda yeterince aydınlatıcı oluyor: “İsterseniz kitaplıklarınıza kilit vurun; ama zihnimin özgürlüğüne vurabileceğiniz ne bir kilit var ne de sürgü ne de kapatabileceğiniz bir kapı.”

  1. Virginia Woolf (2013). Kendine Ait Bir Oda (İlknur Özdemir Çev.) İstanbul: Kırmızı Kedi (s.s 40-41)

  2. https://www.youtube.com/watch?v=FiO1n6hY34U&index=22&list=PL_F62MEn1Xt-RlHJCZKR9xtYqWC5WarJl

  3. http://www.ummiyekocak.net/?pnum=28&pt=%C3%9Cmmiye+KO%C3%87AK+Kim+%3F

  4. Virginia Woolf (2013). Kendine Ait Bir Oda (İlknur Özdemir Çev.) İstanbul: Kırmızı Kedi (s.s 29)

  5. https://open.spotify.com/episode/7Jqlk07HcJ88ON141kQiOB

Bunları da sevebilirsiniz