Çocuklarda Dil Edinimine Genel Bir Bakış

 

Hangimiz anadilimizi öğrenme sürecimizi hatırlıyoruz? Örneğin sözcükleri ezberlemek için hangi öğrenme tekniklerine başvurduk? Sözcüklere getirilen ekleri hangi sırayla dizeceğimizi nasıl öğrendik? Özne-yüklem uyumu kurallarını hangi kitaptan okuduk? Yabancı dil öğrenenler için bu sorunlar tanıdık gelecektir. Yabancı dil öğrenme sürecindeki öğrencilerden en çok gelen sorulardan biri nasıl sözcük ezberleneceği oluyor. Bunun için birçok farklı yaklaşım ve eğitim materyali var. Akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla sözcük öğrenmeye yönelik özel mobil uygulamalar bile üretildi. Yabancı dil eğitiminin ülkemizde önemli bir sektör olduğunu, bu iş için büyük paralar, emek ve zaman harcandığını biliyoruz. Özellikle “kritik dönem” (bunun ne anlama geldiğini daha sonra açıklayacağım) olarak adlandırılan 14-15 yaşlarına kadar olan süreçte (kimilerine göre bu dönem 18 yaşa kadar uzuyor) ikinci bir dil öğrenilmediyse bu dönemden sonra yabancı dil öğrenmek daha fazla azim, disiplin ve istikrar gerektiriyor. Peki, anadilimizi öğrenirken bu bahsedilenlerin hangisine ihtiyacımız oldu? Eğer dili ilgilendiren bir öğrenme güçlüğü sorununuz yoksa dili “öylece” öğreniverdiniz. Nasıl ve ne zaman oldu, bilmiyoruz; çoğunlukla da hatırlamıyoruz. Dahası ebeveynlerimiz tarafından yukarıda bahsedilenleri içeren teknik bir dil öğrenme eğitimine de tabi tutulmadık; adeta kendiliğinden “oluverdi”.

İşte bu “oluvermek” ile yetişkin bir insanın ikinci bir dili öğrenme çabası arasındaki farkı yaratan şey temel olarak beynimizin gelişme biçimidir. İkinci etken ise yeni öğrenilen dile günlük yaşamda maruz kalınma düzeyidir. Önceki yazıda bir insan yavrusunun çok fazla dilsel uyarana maruz kalmadığı halde ebeveynlerinin konuştuğu dilin karmaşık yapılarını üretebilmeyi başardığına değinmiştik. Buna Uyaranın Yetersizliği (Poverty of Stimulus) argümanı diyoruz. Cem Yılmaz’ın eski bir gösterisinde yaptığı ünlü bir espri, aslında farkında olmadan bu ilginç fenomene gönderme yapıyor. Hikâyede İngilizce konuşan küçük bir İngiliz çocuk karşısında bir Türk yaşadığı şaşkınlığı “Ne zaman hazırlık okudun da bu kadar iyi İngilizce öğrendin?” ifadesiyle dile getiriyor. Burada karikatürize edilen şey, bir yetişkinle bir çocuğun dil öğrenme süreçlerinin çok farklı olması. Literatürde söz konusu farklılığı belirtebilmek için bir yetişkinin yeni bir dil kazanması “öğrenmek” (learning), bir çocuğun yeni bir dil kazanması “edinmek” (acquisition) fiilleriyle tanımlanmıştır. Burada “öğrenmek” iradi ve bilinçli bir çabaya gönderme yapar. “Edinmek” ise maruz kalma sürecinde bilginin kendiliğinden içselleştirilmesidir. Peki, bu farklılık tam olarak nereden ileri geliyor ve ne zaman başlıyor?

Bu farklılığın ne zaman ve nasıl oluştuğunu açıklamak için 1959 yılında nörolog Wilder Penfield ve Lamar Roberts tarafından “Kritik Dönem” (Critical Period) hipotezi ortaya atılmıştır. Popülerleşmesini ise Eric Lenneberg’in 1967 yılında yazdığı Dilin Biyolojik Temelleri eserine borçludur. Bu hipoteze göre insan yavrusu belirli bir yaşa kadar insan diline maruz kalmaz ve bir anadili olmazsa, bu “Kritik Dönem” sonrası dil edinimi çok daha zor olacaktır ve hiçbir zaman bir dili anadil düzeyinde öğrenemeyecektir. Bu hipotezin sınanması için en önemli kaynaklar “yabani çocuk” vakalarından gelmiştir. Yabani çocuk (feral child) nitelemesi, aileleri tarafından veya başka bir nedenle kendisi dışındaki insanlardan soyutlanmış, eğitim almamış, ebeveynleriyle iletişim kurmamış, dolayısıyla herhangi bir dili öğrenmemiş durumdaki çocuklar için kullanılır. Maalesef ülkemizde de “deli” veya hasta oldukları gerekçesiyle ahıra, mağaraya, depoya kilitlenip kimseyle iletişime geçmeden yıllarca yaşamak zorunda bırakılan çocuk vakalarına rastlanmıştır. ABD’de 1970 yılında 13 yaşındayken bulunan Genie, ünlü bir yabani çocuk vakasıdır. Genie ebeveynleri tarafından 20 aylıkken bir odaya kapatılıp 13 yaşında sosyal hizmet görevlileri tarafından bulunana kadar bu odada, tüm insanlardan yalıtılmış bir biçimde ve ağır istismar koşulları altında yaşamıştır. Gerçek adı Genie değildir. “Genie” sözcüğü dilimizde “lamba cini” olarak karşılayabileceğimiz, geçmişi olmayan ve aniden beliren doğaüstü bir varlık anlamına gelir. Zaten “genie” sözcüğünün kökeni bizim de kullandığımız Arapça “cin” sözcüğüdür. Genie bulunduğunda fiziksel gelişimi yaşının çok gerisinde, motor becerileri ise neredeyse hiç gelişmemiştir. Bir dil öğrenmemiştir. Gelişim sürecinde yaşadığı ağır istismar koşulları zekâ gelişimini olumsuz etkilemiştir. Hemen özel bir bakım ve rehabilitasyon sürecine alınan Genie, dilbilimciler ve psikologların büyük ilgisini çekmiştir. Yaklaşık 8 yıl boyunca birçok araştırma ve çalışmanın odağında yer almıştır. Bulunmasını takip eden birkaç ay içinde sözlü olmayan bazı iletişim becerileri kazanmış, dil edinmesi yönündeki çabalar uzun süre devam etmiş ancak hiçbir zaman bir dili kullanmayı tam anlamıyla öğrenememiştir. Özel bakım koşullarından alınıp araştırmalar sonlandırıldığındaysa iletişim becerileri tekrar gerilemiştir.

Kritik Dönem hipotezinin dayanağını önceki yazılarda bahsettiğim gelişimsel plastisite olgusu oluşturur. Ergenlik döneminin bitimine kadar farklı beyin bölgeleri arasında çok daha hızlı ve yoğun biçimde nöron bağlantıları oluşturulabilir. Öğrenme dediğimiz süreç bir bakıma bu bağlantıların çoğalması anlamına gelir. Tam da bu nedenle küçük çocuklar korteksin bir bölümünü kaybettiğinde diğer bölgeler kaybedilen bölgenin işlevini üstlenecek biçimde yeni bağlantılar oluşturabilir. Dil bölgesinin yer aldığı sol beyin küresini kaybeden küçük çocukların sağ kürede yeniden dil becerileri oluşabilirken, aynı durumu yaşayan yetişkinlerde dil becerisinin tamamen yitirilmesinin nedeni, gelişimsel plastisitenin yetişkinlik döneminde kaybedilmiş olmasıdır. Kritik Dönem hipotezine göre de eğer bir çocuk gelişimsel plastisite sona ermeden bir dile maruz kalmadıysa yetişkinlik döneminde öğreneceği anadil becerileri daha zayıf olacaktır. Bu dönemden sonra öğrenilen ikinci diller ise birinci dil becerilerinin gerisinde kalacak veya ikinci dili öğrenmek anadile nazaran çok daha zahmetli olacaktır. Bu nedenle çocuğunuzun bilingual (iki dilli) olmasını istiyorsanız, ikinci dile Kritik Dönem bitmeden maruz kalmasını sağlamalısınız (İki dilliliğin tanımına ilişkin farklı yaklaşımlar vardır. Bazı araştırmacılar yalnızca iki dile de anadil düzeyinde hâkim kişilerin iki dilli olarak tanımlanabileceğini savunurken bazıları da ikinci dildeki hâkimiyetin anadil düzeyinde olmasının gerekli olmadığını savunur). Kritik Dönem hipotezini destekleyen birçok araştırma vardır.

Kritik Dönem hipotezine paralel olarak, Chomsky’nin Dil Edinim Aygıtı ve Evrensel Gramer yaklaşımlarına alternatif bir açıklamaya göre çocukların dil edinimi süreçlerinde bilişsel gelişim aşamaları belirleyicidir. Burada odaklanılan başlıca bilişsel beceri bellektir. Çocuklarda belleğin işlemsel kapasitesi yetişkinlere göre daha kısıtlıdır. Bir yetişkinin beyni çok daha karmaşık dilsel verileri (örneğin uzun cümleleri) işleyebilecek bir bellek mekanizmasına sahiptir. Bunun sonucunda daha geniş bir dikkat penceresi vardır ve daha karmaşık bir gramer yapısına maruz kalır. Ancak çocuk belleğinin işlemsel kapasitesinin darlığı, grameri karmaşık bir bütün olarak algılamak yerine daha basit ve küçük parçalar olarak algılamasına neden olur. Kısıtlı belleğin dilsel uyaranları filtreleyip basitleştirmesi çocukların gelişim sürecinde dil öğrenmesini kolaylaştırır. Belleğin işlem kapasitesi arttıkça daha karmaşık dilsel uyaranlar da algılanmaya ve kullanılmaya başlanır. Bir benzetme yapacak olursak çocuğun dil penceresi, bir yetişkininki gibi sonuna kadar açık değildir; aşamalı olarak, yavaş yavaş açılır. Bu aşamalı açılma durumu dilin basitten karmaşığa doğru öğrenilmesini mümkün kılan doğal bir öğrenim haritası yaratır. Böylece çocuklar ve yetişkinler arasındaki dil edinimi/öğrenimi farklılığı ortaya çıkmış olur.

Çocukların dil edinimi süreçleri ve bu sürecin yetişkinlerle olan farklarına ilişkin bilimsel yaklaşım ve hipotezleri basitleştirerek ve özet biçimde aktarmaya çalıştım. Sonraki yazıda bu konuyu biraz daha genişletirken iki dillilik konusunu ele alacak, şu sorulara yanıtlar arayacağım:

İki dillilik nedir? İki dilliliğin beyindeki organizasyonu hakkında neler biliyoruz? İki dilli olmakla zekâ gelişimi arasında nasıl bir ilişki vardır? İki dilli olmanın gelişim sürecindeki avantaj ve dezavantajları nelerdir?

Bunları da sevebilirsiniz