Analiz 137

Demokrasiden otokrasiye, tek adam yönetimine geçişten yakınılıyor, eleştiriliyor. Aslında ülke teokrasiye sürüklendi. Siyasal, toplumsal yaşam, hatta ekonomi, dini kurallarla , fetvalarla yönetiliyor. Bazı kişiler kendilerini Tanrı’nin yeryüzündeki temsilcileri olarak görerek nizam vermeye çalışıyor, karşı çıkanları da cezalandırmakla tehdit ediyor. Siyasal düzende otokrasiye geçiş de teokrasiye yönelmenin sonuçlarından biridir.

Türkiye, Cumhuriyet ile laik düzene geçmiş iken günümüzde Osmanlı’nın da gerisine düşmüş, teokratik düzene dönüş yaşanıyor. Teokrasi , siyasal iktidarın Tanrı’dan kaynaklandığını , iktidarın Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcileri tarafından kullanıldığı inancına dayanan toplumsal düzendir. Laiklik ise dinsel ve siyasal otoritenin, din ve devlet işlerinin ayrıldığı, dinin siyasal ve kamusal yaşam üstündeki etkisini sınırlayarak dini kuruluşların baskısından, güdümünden bağımsız siyasal ve toplumsal bir düzen oluşturmayı amaçlar.

Laiklik Cumhuriyetin temel ilkesidir. Ulusal devlet ancak laiklik temeli üstüne kurulur. Teokrasi, ulusal devletle bağdaşmaz. Teokrasi, egemenliğin halkın olduğu demokrasiyle ki halkın egemen olarak kendisini vekilleri aracılığıyla yönettiği, yetkinin halkta olduğu Cumhuriyetle de bağdaşmaz. Laiklik olmadan milliyetçilik, halkçılık, devrimcilik de olmaz.

Mustafa Kemal Atatürk, büyük Nutuk’unu okurken devlet ve millet işlerinde din ve dünyayı birbirinden ayırdığını vurgulamıştır.

1937 tarihinde yapılan değişiklikle laiklik ilkesi anayasaya girmiştir. Daha sonra yapılan anayasa değişikliklerinde ilke olarak korunmuş, hatta 1982 anayasası laikliği, anayasanın değiştirilemez, değişikliği dahi teklif edilemez ilkeleri arasında saymıştır.

Anayasal düzenimizde laiklik olmasına karşın uzlaşı, hoşgörü söylemiyle laiklikten ödün verilerek günümüze gelinmiştir. Ödün verilerek amaca ulaşılamaz, başarı da kazanılamaz. Ödün verilmeye başlandığında söylem-eylem tutarsızlığı da başlar, güven yitirilir, ödünün nerelere ulaşacağı da kestirilemez.

İlkeli olmak, dik durmak, ödün vermemek bazı çevrelerin eleştirilerini de dikkate almamak gerekir. Laiklik, Cumhuriyetin, ulusal devletin temel ilkesidir, laikliğin siyasal ve toplumsal yaşamın düzeni olması için tutarlı, inaçlı bir savaşım gerekiyor.

Dünya konjoktöründeki gelişmeleri de ele aldığımızda; küresel güç dengelerinde değişim yaşandığını görüyoruz.Pozisyonunu korumak isteyen ABD ve Batı bir yanda, mevcut duruma itiraz eden geniş bir çoğunluk diğer yanda. Bu geniş çoğunluk mevcut durumdan şikayetçi ama durumu değiştirme gücüne sahip değil. Bu kesimin baş at unsurları Çin ve Rusya, mevcut durumu değiştirebilecek güce ulaşabilmiş değiller. Ancak bu yolda ilerliyorlar.

Mevcut düzenin baş koruyucusu ABD, küresel boyutta giderek zayıflıyor ama pozisyonunu da korumak istiyor. Ekonomik gücü küresel ölçekte geriliyor. Askeri güç üstünlüğünü ise sürdürüyor. Ancak zayıfladığının bilincinde olduğu için bu süreçte giderici adımlar atarak NATO’yu kullanıyor. Çin ve Rusya, NATO Strateji belgesine düşman olarak girmiş durumdadır. Pasifikte AUKUS’u , İngiltere ve Avustralya ile birlikte kurup , Hindistan ve Japonya ile QUAD ruhunu canlandırdı.

Esas rakibi Çin henüz daha büyük adımlar atmak için hazır değil. Hem ekonomik hem de askeri gücünü hazır edemedi. Dünya liderliği iddiası için daha emek vermesi gerekiyor.

ABD bulduğu her fırsatı değerlendirerek rakiplerini çatışmalara yöneltmek isterken Rusya-Ukrayna savaşıyla NATO kapsamındaki gücünü de sağlamlaştırdı. Böylelikle Rusya’yı zayıflatmayı geçici de olsa başardı. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyareti Çin’i erken bir çatışmacı tutuma zorlamaktı. Çin, boşa çıkan blöfüyle itibar kaybetse de oyuna gelmedi.

ABD dolaylı tutumla rakiplerini savaştırarak zayıf düşürmeyi amaçlıyor ama kendisi savaşmak istemiyor. Tek sorunu, Avrupa jeopolitiğinin sürdürülebilir olmaması nedeniyle NATO çerçevesindeki dayanışmanın zamanla zayıflamasıdır. Amacı ise nettir. Çin ve Rusya’yı zayıflatarak mevcut düzeni muhafaza etmek. Süregelen savaşlar ABD politikasına yaramaktadır. Rus siyaset bilimcisi Alexander Dugin’in kızı , Darya Dugina’ya yapılan korkunç saldırıyı da bu bağlamda ele almak gerekmektedir.

7-10 Ekim tarihlerinde Karaburun’da 28. Ütopyalar Toplantısını gerçekleştirmek üzere bir araya geliyoruz. 2021 Aralık ayında temamızı İzmir’imizin kurtuluşunun 100. yılı nedeniyle “100.yılında Emperyalizme Karşı Yeniden Ütopya” olarak belirlemiştik. Ardından dünya konjoktöründe yaşanan bu olaylar temamızı daha anlamlı ve evrensel hale getirdi.

Emperyalizme karşı yeniden ütopya. Eğer şimdi davranmazsak emperyalizm hepimizin sonu olacaktır.

Tüm okurlarımızı 7-10 Ekim tarihlerinde 28. Ütopyalar Toplantısı için Karaburun Ergin Pansiyon’a bekliyoruz.

Aydınlık bir ay dileği ile,

Bunları da sevebilirsiniz