Agop Dilaçar

 

Yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin millîleşme sürecinde yaşanan sorunların üstesinden gelebilmenin önkoşulunun, her alanda yeterli bir dil olduğu çoktan anlaşılmıştı. İslâm etkisindeki Osmanlı’da ihtiyaç duyulan hemen her terimin ve kavramın Arapçadan ve Farsçadan karşılanması, Türkçenin yeteri kadar gelişememesine neden olmuştu. Bu sorunun üstesinden gelebilmek için yoğun çaba harcamış Agop Dilaçar’ın hayatı incelenecektir.

Gençlik Yılları

Agop Dilaçar, 22 Mayıs 1895 günü İstanbul’da doğmuştur. Ermeni bir aileden gelen Agop, Gedikpaşa Amerikan Okulu’nda ilk ve orta öğrenimini tamamlamış, 1910 yılında Robert Kolej’e girmiş, 1915 yılında “New York Bilim Ödülü” alarak Robert Kolej’den mezun olmuştur. Ermenice, İngilizce, Latince, Yunanca, Almanca, Rumca, İspanyolca, Rusça ve Bulgarca ile ilgilenmesine ek olarak, öğretmeni Tevfik Fikret’in de etkisiyle Türkçe’ye duyduğu ilgi lisedeyken yoğunlaşmıştır (Aydın).

Mezun olduktan iki gün sonra Birinci Dünya Savaşı’ndaki Osmanlı ordusuna katılmış, Diyarbakır 2. Orduya gönderilmiş, ardından da Kafkas cephesine gitmiştir. Cephe’de Alman komutanlara Türkçe dersi vermiştir. Halep’e gönderilmesinin ardından başına ilginç bir olay gelir. Tutsak Hintli ve İngiliz askerlerle konuşmasından casuslukla suçlanarak Şam’a, komutanın huzuruna gönderilir. Yaşananları kendisi şöyle ifade etmiştir: “İnzibat yüzbaşısı, ‘Casus’ diye verilen raporu ‘ paşaya sundu. Paşa raporu okudu, sonra bana baktı. ‘Nasıl oldu da sen kaçmadın?’ dedi. Ben de birdenbire köpürdüm, dayanamadım. ‘Kaçmadığıma teessüf ediyorum’ dedim. ‘Ben’ dedim ‘Bu vatan için kan dökmüşüm, bu madalya sahte değil.’ Madalyanın sarı kurdelesi vardı göğsümde. ‘Kafkas cephesinden kaçmayan herhalde Şam sokaklarından kaçacak değildir’ dedim. ‘Emir buyurun süngüyü çıkarsınlar.’ Yüzbaşı bir tarafa çekildi. Çünkü o paşa tabancasını çekip beni vurabilirdi. Değil bir tuğgeneral, bir binbaşı dahi vurabilirdi beni. Fakat o paşa temkinli davrandı. Düşündü. Askere emir verdi: ‘Süngüyü çıkar’ dedi. Süngü çıkarıldı. Paşa yüzbaşıyı çağırdı. ‘Nesi varsa şu masanın üzerine koy bakalım’ dedi. Oraya konan şeyler şunlardı: Tabancam, belgem, bir de şu gördüğünüz kitap. Bu kitabın ikinci baskısı. “Türkische Grammatik” yani “Türkçe Dilbilgisi”. Ben Diyarbakır’da iken orada bir Alman nakliye taburu vardı. Oradaki subaylara Türkçe öğretiyordum bu kitaptan. Kitabı Almanya’dan kendileri getirmişler bir tane de bana vermişlerdi. Paşa yüzbaşıya ‘Buyurun çıkın’ dedi. Yüzbaşı çıktı. Paşa ayağa kalktı. Bana dönerek ‘Anlat bakalım bu iş nasıl oldu?’ dedi. Ben de olduğu gibi anlattım. ‘Sen Halep’teki seni tutuklayan paşayı kötülüyorsun ama o haklıydı.” dedi. Daha yanaştı bana. Parmağıyla dokunarak ‘Ama seni anlıyorum. Sen gençsin.’ O zamanın deyişiyle ‘Sen yedek subaysın. Sen daha askeri kanunları okumamışsın’ demek istedi. ‘Tutsaklarla temas etmek yasaktır’ dedi. Sonra ‘Otur bakalım’ dedi, beni oturttu. Tabancamı verdi. Belgemi verdi. Bu kitabı gözden geçirdi. İlk defa olarak Latin harfleriyle yazılı Türkçeyi burada gördü, Atatürk. Türkçe bugünkü harflerimiz değil ama ona yakın harfleri. Açıklamalar yaptık. Ondan sonra ‘Şam’ı biliyor musun?’ dedi. ‘Şam’ı Paşam, bilmiyorum.’ dedim. ‘Biraz gez de gel’ dedi. Belgem cebimde idi. Yani firar da edebilirdim. Çünkü ben oraya kaydedilmiş değildim. Tam kapıdan çıkarken arkamı döndüm. Paşa ‘Gel bakalım senin üstün başın perişan’ dedi. Yırtık pırtık şeyler gördü arkamda. Hemen kartını çıkarıp bir şeyler yazdı: ‘Bu mülazım efendiyi giydiriniz ve tabldotumuza dahil ediniz.’ Ben de teşekkür ederek çıktım, tabldota gittim, orada kaldım. Bir terzi geldi, ölçümü aldı. Bir berber geldi, beni tıraş etti. Birkaç gün sonra yeniden karargâha gittim. Kumandanı aradım. Kapıyı açınca beni göldü. ‘Aaa çok yakışıklı olmuşsun. Hâlâ kaçmadın mı?’ dedi bana. Şakalaştı. İşte o paşa Mustafa Kemal’miş, ondan sonra da o paşa Atatürk oldu.” (Öztürk).

Agop’un yanında Türk diliyle ilgili bir kitap taşıması Atatürk’ün dikkatini çekmiş, dil konusunda derin tartışmalara girmişlerdir. Agop Dilaçar ve onun değerini fark eden Atatürk’ün yolları, Atatürk’ün isteğiyle dil devrimini gerçekleştirebilmek için tekrar kesişecektir.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Sofya’da Türk dili dersleri vermekte olan Agop Dilaçar, bir yandan da gazete ve dergilere yazılar yazmaktadır. Türk Yazıtlarının 1200. Yıldönümü adlı yazısıyla Türk Dili Tetkik Cemiyeti Genel Yazmanı Ruşen Eşref Ünaydın’ın dikkatini çeken Agop Dilaçar, Atatürk’ün onayıyla Türk Dil Kurultayı’na katılacak bilim insanlarına katılmıştır. (Öztürk).

Dil Devrimi

Dilde sadeleşme hareketi öncesinde halk ve aydın sınıfı arasında ortak bir dilin kullanılmıyor olmasından bu iki sınıf birbirinden ayrılmış, Arapça ve Farsçanın sık kullanımı Türkçe’nin gelişiminin önüne geçmiştir. Bu eksiklik dilde sadeleşme hareketinin başladığı Tanzimat döneminde de kendini göstermiştir. Dönemin yüzünü batıya dönmüş aydınları, dilin yeni kavram ve terimleri karşılayabilecek nitelikte olmamasından dilimize Fransızca kelimeler sokmak zorunda kalmışlardır. 1911’deki Genç Kalemler hareketiyle sadeleşme artmışsa da gereken seviyeye ulaşamamıştır.

Dilimizi Arapça, Farsça ve Türkçenin karışmasından oluşmuş suni bir dil yapısındaki Osmanlıcanın hala devam edegelen ve Türkçeye zarar veren pürüzlerinden temizlemek, aydınların dili ile halkın dili ve yazı dili ile konuşma dili arasında daha önce ortaya çıkmış olan açıklığı kapatarak halk ve aydınları birleştirici ve bütünleştirici bir dile ağırlık vermek, Türk diline millî bir gelişme yolu çizmek, eğitimi millîleştirmek, Türkçeyi millî kültürün eksiksiz bir ifade vasıtası haline getirebilmek, uzun vadede çağdaş medeniyetin edebiyat, sanat ilim, felsefe ve teknik alanlarda gerektirdiği her türlü ihtiyacı karşılayabilecek kelime ve kavramları bulunan işlek ve zengin bir dil vasfına sahip kılmak esasları; millî dil anlayışıyla millî devlet politikasını kesiştirmiştir (Korkmaz, 2006).

Bu esasların gerçekleşmesinde en çok katkıyı sunanlardan biri şüphesiz ki Agop Dilaçar’dır. Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin (TDTC) Birinci Türk Dili Kurultayına katılan Agop Dilaçar TDTC Başuzmanlığına getirilir. Bunun yanında 1936’da açılan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde “Genel Dilbilim, Dilbilim Tarihi” dersleri vermiştir. Fakültedeki dersleri sürerken Türk Ansiklopedisinin danışmanlığını da üstlenmiştir. TDTC’de yabancı dille yapılacak bütün yazışmaları üstlenmekte, yabancı dilcilerle iletişim kurmakta, TDTC kitaplığının zenginleşmesi için yerli yabancı bütün yayınları takip etmiş, bu arada Türkçenin ve lehçelerinin gelişimi üzerine bilimsel yazılar yazmıştır. Çalışmaları bununla sınırlı kalmamıştır. Türkçenin inceliklerini öğrenmek isteyenlere temel başvuru kaynağı olacak birçok yayını vardır (Aydın).

Çalışmaları

Türk Diline Genel Bir Bakış isimli eseri, Türk dilinin tarihini öğrenmek isteyenlerin okumaları gereken bir kitaptır. Türk dilinin yüzyılları alan tarihsel serüveni, lehçe ve ağızları kapsayarak anlatılmıştır. Dil, Diller, Dilcilik isimli eseriyle dili, kuralları evreler, tipleri, tabakalanması vb. konularda ayrıntılı bilgi vermiştir. Üç küçük çalışmasından biri olan Thomsen eseriyle Orhon yazıtlarını çözen ünlü dilci, Türk bilimci W. Thomsen’in kişiliğini, çalışmalarını konu almış, Devlet Dili Olarak Türkçe eserinde Türkçenin devlet dili olarak kullanımını tarihsel çizgisiyle yansıtmış, Türkiye’de Dil Özleşmesi eserinde Türkçenin tarihsel akışı, yabancı dillerin etkileri yönünden incelenmiştir. Anadili İlkeleri ve Türkiye Dışındaki Başlıca Uygulamalar, Türk dilinin özleşmesine karşı duranların ileri sürdükleri “Terimler uluslararasıdır.” savına yanıt vermiş; özleştirme çalışmalarımızın çağdaş bir gereksinme olduğu, başka birçok dilden getirilen örneklerle ortaya konmuştur (Türkay).

Türk dili tarihi, Türk lehçeleri, lehçebilim, dilbilgisi vb. ilgili olan kaynak yazıları şunlardır: Lehçemizin Adı, Azeri Türkçesi, Batı Türkçesi, Türk Dili ve Lehçelerinin Yeni Tasnifi, Lehçelerin Yayılma Tarzı ve Türk Dil ve Lehçelerinin Tasnifi Meselesi, Terim Nedir?, Nevai’nin Dil Anlayışı, Kutadgu Bilig’in 900. Yıldönümü ve Balasagunlu Yusuf, Türk Fiilinde ‘Kılınış’la ‘Görünüş’ ve Dilbilgisi Kitaplarımız, Görevsel Dilbilgisi (Türkay).

Türkiye’de ve Dünya’da Türk dili üzerine yapılan incelemeler ve yayımlanan araştırmalar, Agop Dilaçar’ın kaynakça ya da tanıtma yazılarından öğrenilmiştir. Bu açıdan bilgilendiren bazı çalışmaları şunlardır: Yabancı Dillerde Yazılmış Türkçe Gramerlerle Okuma Kitapları, Türkiye Tiirkçesi Sözlüklerinden Seçme Eserler, Türkçe Hakkında Yeni Eserler, İtalyanca Türk Edebiyatı Tarihi, G.L. Lewis: Turkish Grammar, Sir Gerard Clauson: An Etymological Dictionary of Pre-Thirteen Century Turkish, İskandinav Yurtlarında Türkoloji I, II, III; A. N. Kononov’un İstoriya İzuçeniya Tyurkskih Yazıkov v Rossii ve Biobibliogrofiçeskiy S/ovar. Tanıtma yazılarının bir bölümünü de Türk diline emek vermiş, çalışmalarıyla Türk dili araştırmalarına katkıları olmuş yerli ve yabancı Türk bilimcileri anmak için yazmıştır. Bu eserlerinde yaşam öykülerini anlatmasının yanında, çalışmalarının önemini de anlatmıştır. Bazıları şunlardır: Bedrich Hrozny, Rıfat Bilge, Ettore Rossi, Cari Brockelmann, Rus Türkoloğu A.N. Kononov’un 70. Yılı (Türkay).

Atatürk’ün dil konusunda sık sık danıştığı Agop Dilaçar, dil devriminin önemli bir parçası olmuştur. Bu süreci anlattığı eserleri şunlardır: Atatürk’ün Ölümünden Sonraki Yengisi, Atatürk’ün Düzenlediği Bir Şölen, Atatürk’ün Özlediği Türkçe (Türkay).

1940-1960 yılları arasında yayımlanan ilk terim sözlük, kılavuz ya da dizelgelerine önemli katkılarda bulunmuş, 1960’lı yıllarda ise TDTC’de oluşturulan terim sözlüklerini denetleme kurullarının baş üyesi olmuştur. 1972’ye dek toplanan bilimsel kurultayları o düzenlemiştir. Bu kurultaylara çağrılacak Türk bilimcileri, dil uzmanlarını Agop Dilaçar belirlemiş, kurultaylarda okunan tezler konusunda gerekli yazışmaları da o yapmıştır (Türkay).

Agop Dilaçar 1979 yılında hayatını kaybetmiştir. Ömrünü Türkçe’nin gelişmesine adamış, Türkçe’nin ve dolayısıyla Türkiye’nin uluslararası arenada saygınlığı kazanabilmesi için yoğun çabalar sarf etmiştir. Bugün dahi dil bilimcilerin çalışmalarında başvuracakları çalışmalar yayınlamıştır. Atatürk tarafından aldığı “Dilaçar” soyadını şüphesiz ki hak etmiş, “Millî Kahraman” olmuştur.

Kaynakça

Aydın, N. (26 Eylül 2017). TÜRK DİL BAYRAMI VE AGOP DİLAÇAR!.. .

Korkmaz, Z. (2006). “Atatürk ve Dilimiz”, Ankara Üniversitesi’nin 60. Kuruluş Yılı Armağan. Ankara: AÜ Basımevi. akt. Altınışık,2011

Öztürk, Y. Mustafa Kemal’in Keşfettiği Bilim Adamımız Agop Dilaçar. Cumhuriyet Kuşağının Not Karnesi.

Türkay, K. A. Dilaçar. Türk Dil Kurumu Yayınları.

Bunları da sevebilirsiniz