Kadınları Mücadele Yaşatır

Uzun zamandır Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında kadın cinayetleri geliyor ve bu sorun ülkenin ideolojik iklimi nedeniyle giderek derinleşip içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Kitle iletişim araçlarının gelişmiş olmadığı dönemlerde yaşanan cinayetlerin kamuoyunda şimdiki kadar yer bulmasının zor olduğu düşünülebilir. Ama eminim geçmişte de pek çok kadın cinayeti yaşanmıştır. Yaşım ve ilgi düzeyim gereği benim aklımda yer etmiş ve kamuoyuna mal olan ilk kadın cinayeti Münevver Karabulut cinayetidir. Bu trajik vakanın toplum vicdanında büyük bir yara açtığı kuşkusuz. Yaşandığı zaman gündeme damgasını vuran ve günlerce hatta aylarca tartışılan bu cinayet ne yazık ki son olmadı. Özgecan Aslan, Ceren Damar, Şule Çet, Emine Bulut, Pınar Gültekin ve daha binlerce kadın, erkek şiddetinin kurbanı oldu… Topluma, insanlığa ve iyiliğe olan inancımızı sarsan cinayet haberleri neredeyse gün aşırı gündemimize damgasını vuruyor.

Türkiye, 2011 yılında İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayarak, kadına yönelik şiddetle mücadele açısından önemli bir adım atmıştı. İktidarın, Sözleşme’den çekilme söylemlerinin ortalıkta dolaştığı bugünlerde, Pınar Gültekin’in vahşice katledilmesi, tartışmaların daha da alevlenmesine neden oldu. Kadın cinayetlerinin çığırından çıktığı bir dönemde, İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılıyor olması akıl ve vicdan tutulmasından başka nedir diye sormadan edemiyorum. Sözleşme’nin “emperyalist bir dayatma” olduğu iddialarının ya da “biz kadına yönelik şiddetle kendi yöntemlerimizle mücadele ederiz” söylemlerinin bu can alıcı sorun karşısında en iyi ihtimalle korkunç bir zaman kaybı olduğunu belirtmek gerekiyor. İstanbul Sözleşmesi bir Avrupa Konseyi sözleşmesi olsa da hedefleri ve kapsamı açısından uluslarüstü bir çerçeve metin olarak ele alınmalıdır. Bu denli yakıcı sorunlar karşısında kazanılan mevziler kaybedilemez. Kaybedilmemelidir. Söz konusu olan insan hayatıdır bir neslin geleceğidir.

Bununla birlikte, İstanbul Sözleşmesi’nin bir sihirli değnek olmadığını da unutmamak gerekir. İstanbul Sözleşmesi, hiç kuşkusuz “hayat kurtarır”. Ama özellikle sosyal medyada İstanbul Sözleşmesi tüm sorunların çözümüymüş gibi bir hava esiyor. Ya da sanki sorunların kaynağında, İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması varmış gibi… İstanbul Sözleşmesi’nin imzalandığı 2011 yılında kadın cinayetlerinin sayısında bir düşüş olduğu doğrudur. Ancak, sonraki yıllarda cinayetler artarak yaşanmaya devam etti ve ülkenin her anlamda uçuruma sürüklendiği bu dönemde hem sayısı hem de vahşilik düzeyi artıyor. Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddetin en uç ve vahşi noktasıdır. Kadına yönelik hayli geniş olan şiddet yelpazesinin en koyu rengi kadın cinayetleridir. Dolayısıyla bu sorunun çok daha geniş bir bakış açısıyla ele alınması gerekir. İstanbul Sözleşmesi gibi çerçeve metinler sahiplenilip, uygulamaya konulurken; kadın cinayetlerini dönemimizin en sarsıcı fenomenlerinden yapan koşullarla mücadele edilmesi zorunluluğu vardır. Kadın cinayetleri, toplumun içerisinde bulunduğu topyekûn buhran durumundan soyutlanarak ele alınamaz. Kadına yönelik her tür şiddetle mücadele edilmelidir. Ekonomik, aile içi, cinsel şiddet ve ayrımcılıkla birlikle mücadele edilmeden kadın cinayetlerinin ortadan kaldırılması beklenemez. Bu mücadele, evlerimizde, okullarda, sokakta, iş yerlerinde, kadının bulunduğu her yerde, istisnasız bir şekilde kadınlar ve erkekler tarafından sürdürülmelidir. Buna ek olarak, kadın cinayetleri, toplumu esir alan genel şiddet ortamından da soyutlanarak ele alınamaz. Çocuklara ve hayvanlara yönelik şiddetten ve sömürünün herhangi bir türünden beslenen herhangi bir sistemle tüm gücümüzle mücadele etmeliyiz. Mücadele insanın varlığını sürdürdüğü her zeminde, hukuki, ekonomik, sosyolojik vb. zeminlerde, devam etmelidir. Sorunun geniş kapsamlı olduğu ve bu kapsamı besleyen köklerin neler olduğunun ayırdına varılmalı, mücadele stratejileri ona göre belirlenmelidir.

İstanbul Sözleşmesi, bu mücadele stratejilerinin en başında gelen önemli bir kazanımdır. Bu kazanım sahiplenmeli ve hayata geçirilmesi için var gücümüzle çabalamalıyız. Ama mücadelemizin başarıya ulaşması için, sözleşmenin atmamız gereken adımlardan yalnızca birisi olduğunu her zaman hatırlamalıyız. Kadınları yaşatacak olan mücadelemizdir.

Bunları da sevebilirsiniz