Salgın Günlerinde Kalıcı Çözüm Önerileri: Küçüklük ve Yerellik

Bir süredir, koronavirüs salgınıyla tekrar tartışma konusu olan şehir hastaneleri üzerinden büyüklüğün ve gösterişin sosyal, siyasi ve ekonomik arkaplanını tartışmayı düşünüyordum. Bu süreçte siyaseten sıkça gündeme gelen şehir hastaneleri konusunda pek çok kurumdan fikirler ve analizler ortaya atıldı. Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin raporu bu konuda en sağlıklı ve geniş kapsamlı değerlendirme olarak gözüme çarptıi. Öte yandan, Dağarcık Türkiye’deki yazılarımı genel olarak Türkiye gündemini ve gerçeklerini görmezden gelmeden geleceğe yönelik, bir şeyler yapmaya ve olumluluklara odaklı yazmaya çalışıyorum. Bu doğrultuda, büyüklük ve sorunları yerine “küçüklüğü” tartışmanın daha isabetli olacağı kanaatine vardım.

Sürdürülebilirliğin her yönüyle önemini gösterdiği salgın günlerinde küçüklüğün güzelliğini tartışmak daha bir çekici ve önemli hale geliyor. Ülke, kent ve hatta köy/mahalle ölçeğinde; erişilebilirliğin, kendi kendine yetebilmenin hayati önemini ve bunun yanında kalabalıkların, aşırı bağlantılılığın ve bağımlılığın ne tür riskler barındırdığını görerek öğreniyor ya da hatırlıyoruz. Bu sebepten, İngiltere’de yetişip üretimde bulunmuş Alman ekonomist E. F. Schumacher’in Small is Beautiful (Küçük Güzeldir)ii kitabından hareketle fikir yürütüp ve bazı önerilerde bulunmayı uygun gördüm.

Schumacher’in hayatı ve ilham kaynakları, onu “Ekonominin Kazancakisi” diye niteleyebileceğimiz bir çeşitlilikte: Buda’dan Katolik inancına, Gandhi’den Marx’a geniş bir yelpazedeki öğreti ve analizlerden beslenen bakış açısı onu gerek ekonomik gerek ekolojik perspektiflerden sürdürülebilirlik önerilerini farklı kılıyor. Bu önerinin özünü küçüklük (ölçek) ve yerellik (bağımlılık derecesi) oluşturuyor diyebiliriz. Ancak önerileri asla “bir lokma bir hırka” ya da bohem bir hayat anlayışıyla bir tutulacak türde değil. Aksine, kendi de bir sosyal girişimci olan Schumacher, üretimin ve üretici güçlerin verimliliği ve devamlılığı adına bir arayışta. Bunun yanında, Schumacher’in serbest piyasa koşullarında sürdürülebilir ve adil bir ekonomik faaliyetin temelleri konusunda değerlendirmelerde bulunduğunu söyleyebiliriz. Buradaki “serbest piyasa” ifademi, eleştiri olarak değil aksine yazarın gerçekler ve koşullarla idealleri birleştirme çabasının takdiri olarak görünüz.

Peki, 1970’lerin başında ilk basımı yapılmış Küçük Güzeldir kitabında, hem günümüz küresel kapitalizmine hem de bu sistemin ülkemizdeki versiyonuna baktığımızda ortaya çıkan adaletsiz ve hem ekonomik hem ekolojik açıdan sürdürülemez tabloyu değiştirmeye yönelik öneri nedir? Ben bunun mülkiyete ve büyüklüğe dair sınırlandırmalar olarak özetlenebileceğini düşünüyorum. Yani, gerek Mortgage gibi bizzat finansal çelişkilerin getirdiği krizler gerek salgın gibi toplumsal başka gerçekliklerin mevcut sistemden dolayı bizi karşı karşıya bıraktığı krizlerde kurtarma paketlerinin en büyük kurtarılanı büyük şirketlere bir karşı çıkıştan bahsedebiliriz. Ne demişlerdi: Kurtarmalıyız çünkü batamayacak kadar büyük? Ancak işin aslı, Schumacher’in yaklaşımıyla: They are too big to exist – Varolamayacak kadar büyük! Bu ifade geçenlerde Amerikalı Sosyalist Bernie Sanders’in kampanyasında da yer bulduiii.

Öte yandan, Schumacher’in tüm işletmelere yönelik yarı-özyönetim ve büyüyen kurum ve şirketlere yönelik bölünme önerilerini sihirli bir değnek gibi görmemek lazım. Küçük Güzeldir, bu yüzden benzer sorunları tartışan kitaplardan ayrılıyor. Yazar, böyle bir sistemin varolabilmesi ve ayakta kalabilmesi için gerekli ve özgün teknolojik, toplumsal, insani ve fiziki altyapısal özelliklerden ve gerekli dönüşümlerden de ayrıntılarıyla bahsediyor.

Bu noktada bir parantez açıp günümüz Türkiyesi’nde sürdürülebilir bir düzen kurma amacıyla bu anlayışla girişilecek bir dönüşümün yalnızca şirketleri değil devletin tüm kurumlarını kapsaması gerektiği görüşündeyim. Günümüz Türkiyesi’nde bakanlıklardan belediyelere, ölçek konusunda ipin ucu kaçmış, şişmiş ve verimsizleşmeye başlamış bir manzarayla karşı karşıyayız. Bunun yerine, ülke olarak ortak potansiyelin ve gerekli dayanışmanın gerçekleştirilmesini sağlayacak mekanizmalar ve kurullar oluşturulması ve buna paralel olarak mevcut bakanlık ve belediye yapılarının daha etkin ve toplumu gözeten şekilde işlemelerini sağlayacak şekilde özyönetimsel ve yerel çalışabilmesini sağlamak gerekiyor diye düşünüyorum. Bu konuda büyükşehir belediyelerinin sınırlarının il merkezi bazlı olarak sınırlandırılması, ilçe belediyelerinin yetki ve sorumluluklarının artırılması, öte yandan il genel meclislerinin yeniden ve ilçe belediyeleri arası koordinasyon ve dayanışmayı sağlayacak şekilde, demokratik seçimler yoluyla oluşturulması düşünülebilir. Benzer şekilde, içişlerinden çevre ve şehirciliğe (eski güzel adıyla bayındırlık’a), bakanlıkların genel müdürlüklerinin sadece koordinasyon görevinde bulunması, bölge ve il müdürlüğü yapısının daha etkin ve özerk çalışabilmesi; bu kurumların yöneticilerinin birebir içinde yaşadığı bölge coğrafyasına ve halkına karşı daha büyük sorumlulukla faaliyetlerde bulunabilmesini sağlayacaktır diye düşünüyorum. Öte yandan, halihazırda var olan bu bölge müdürlüğü yapılarının bir mezhep ve milliyet atfı olmadan, coğrafi ve ekonomik olgulara dayalı olarak yeniden şekillendirilmesi de gerekli olabilir.

Schumacher’in kitabına dönüp bir eleştiriyle yazıyı tamamlayalım. Küçük Güzeldir’de önerilen dönüşümün yollarına dair bir eksiklik olduğundan bahsedebiliriz. Küçüklüğün ve yerelleşmenin, adaletsizliği ve doğanın sömürülmesini sınırlayacağı bu sistem nasıl inşa edilecektir, bu sistemin mülkiyete dair sınırlandırması ve işletmelerin yönetim şekilleri üzerindeki önerileri nasıl uygulanacaktır? Bu, kimilerince “kapitalizm sonrası” olarak nitelendirilen düzeni yalnızca ekonomik alandaki davranışlarımız ve seçimlerimizle kabul ettirebilir miyiz, yoksa sosyal ve siyasal araçlara ve mücadeleye de ihtiyaç var mıdır? Bence bu sorunun yanıtı evet ve bu doğrultuda çağımızın bu konuda yeni araçlar konusunda sunduğu fırsatlar üzerine düşünmemiz faydalı olacaktır.

Başlık Altı

Gerek Mortgage gibi bizzat finansal çelişkilerin getirdiği krizler gerek salgın gibi toplumsal başka gerçekliklerin mevcut sistemden dolayı bizi karşı karşıya bıraktığı krizlerde kurtarma paketlerinin en büyük kurtarılanı büyük şirketlere bir karşı çıkıştan bahsedebiliriz. Ne demişlerdi: Kurtarmalıyız çünkü batamayacak kadar büyük? Ancak işin aslı, Schumacher’in yaklaşımıyla: They are too big to exist – Varolamayacak kadar büyük! Bu ifade geçenlerde Amerikalı Sosyalist Bernie Sanders’in kampanyasında da yer buldu.

ii Schumacher, E.F. Small is Beautiful – A Study of Economics as if People Mattered, London:Abacus, 1973 (Küçük Güzeldir, Önceliği İnsana Veren Bir Ekonomi Anlayışı, Varlık Yayınları, 2010)

iii Common Dreams, “‘Too Big to Fail, Too Big to Exist’: Sanders Introduces Bill to Break Up Nation’s Largest Wall Street Banks.” https://www.commondreams.org/news/2018/10/03/too-big-fail-too-big-exist-sanders-introduces-bill-break-nations-largest-wall-street.

Bunları da sevebilirsiniz