Kurtuluş Savaşı’mızın 100. Yılı ve İsimsiz Kahramanları

Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç noktasının her ne kadar 19 Mayıs 1919 olarak bilinse de; KURTULUŞ SAVAŞI’MIZIN bir hazırlık süresi vardır.

Daha Mustafa Kemal Atatürk Harp Akademisi’nde öğrenimini sürdürdüğü dönemde el gazeteleri çıkarmış, bir yandan da Beyoğlu’ndaki bir pansiyonda gizli toplantılara katılmıştır.

Bu toplantılarda Avrupa’dan gizlice getirilen gazete ve dergiler okunup konularına göre kupürler halinde bölümlenerek saklanmış, üzerlerinde yorumlar yapılarak düşünce ve bilgi çevrenlerini genişletmişlerdir. Atatürk’ün sınıf arkadaşlarından Asım Gündüz, bu konuda söyle demektedir:

“Harp Akademisi’nde her cuma akşamı sınıfta toplanıyor, kapılar kapandıktan sonra M. Kemal kürsüye çıkıyor, tıpkı bir konferansçı gibi (…) öğrendiklerini bize anlatıyordu…”

Mustafa Kemal bu konuşmalarından birinde şunları söylemiştir:

“Altı yüz yıl kadar önce Anadolu’da doğan Osmanlı İmparatorluğu 350 yılda Viyana kapılarına kadar ilerledi.. İmparatorluğu güçlendiren manevi faktörler zayıfladığı için, yavaş yavaş Viyana, Budapeşte, Belgrad elden çıktı. Artık bir avuç Rumeli toprağına sığındık. Şimdi de elimizde kalan küçük toprak parçasını Ruslar ve Avusturyalılar almak istemekteler. Rusların bütün emelleri, kendi ırklarından saydıkları Bulgarlar ve Sırplara Balkanları peşkeş çekmektir. Avusturyalılar ise, Adriyatikten Akdeniz’e Selânik’e uzanmak hevesindedirler. Tarihte inkılaplar, önce aydın kişilerin kafasında fikir halinde doğmuş, zamanla toplumu sarmıştır…”

(Sadi Borak-Atatürk’ün Resmi Yayınlara girmemiş Söylev, Demeç, yazışma ve söyleşileri)

MUSTAFA KEMAL’İN GİZLİ ÖRGÜT TOPLANTISI

Yıl 1906 Nisan ya da Mayıs aylarından bir gün.

Ömer Naci, İsmail Mahir Efendi’nin yanına gelir. Oldukça heyecanlı bir şekilde Mustafa Kemal’in geldiğini bu akşam Hakkı Baha’nın evinde çok önemli bir konunun tartışılacağını, İsmail Mahir’in de bu toplantıya gelmesini söyledi. Ömer Naci tartışılacak konunun ne olduğunu söylemedi, yalnızca “ümitlerinin gerçekleşmek üzere olduğunu” belirtmekle yetindi.( Şevket Süreyya Aydemir TEK ADAM s.102-103)

MUSTAFA KEMAL’LE GİZLİ ÖRGÜT KURUCULUĞU

Akşam olur. İsmail Mahir ile diğer çağrılanlar kararlaştırılan saatte Hakkı Baha’nın Çınarlı mahallesinde Kule kahvelerine giden yol üzerindeki evine karanlıkta girerler.

Bu toplantıya katılanlar Mustafa Kemal, Manastır İdadisi’nde Mustafa Kemal’e vatan ve hürriyet aşkını veren Ömer Naci, topçu zabitlerinden Hüsrev, Mustafa Kemal’in sınıf arkadaşı ve o tarihte Askeri Rüştiye’de edebiyat öğretmeni Hakkı Baha, Selanik Darülmuallimini Müdürü İsmail Mahir, Selanik Askeri Rüştiyesi Müdürü Bursalı Tahir Beylerdir.

Hakkı Baha o sırada yeni evlenmiştir. Konuklarını, giymiş olduğu süslü bir Japon pijamasıyla karşılar. Güzel döşenmiş bir gelin odasında toplanırlar. Kahveler içildikten ve Hakkı Baha’yla bazı şakalaşmalardan sonra Mustafa Kemal oturduğu koltuktan doğrularak ağır ağır ve vakur bir sesle konuşmaya başlar:

“Arkadaşlar, bu gece burada sizleri toplamaktan amacım şudur:

Memleketin yaşadığı ağır, sonu tehlikeli anları size söylemeye gerek görmüyorum. Bunu hepiniz bilirsiniz. Bu bahtsız memlekete karşı önemli görevlerimiz vardır. Onu kurtarmak yegâne hedefimizdir. Bütün Makedonya’yı ve Rumeli kıtasının tamamını vatan topluluğundan ayırmak istiyorlar. Memlekete yabancı nüfuz egemenliği kısmen ve fiilen girmiştir. Padişah zevk ve saltanatına düşkün, her zilleti işleyecek iğrenç bir kişidir. Millet zulüm ve baskı altında mahvoluyor. /Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve yok olma vardır. Her ilerleme ve kurtuluşun anası hürriyettir.

Tarih bugün, biz evlatlarına bazı büyük görevler yüklüyor. Ben Suriye’de bir cemiyet kurdum. İstibdatla mücadeleye başladık. Buraya da bu cemiyetin esasını kurmaya geldim. Şimdilik gizli çalışmak ve örgütü şekillendirmek zorunludur.

Sizden fedakârlıklar bekliyorum.

Yok edici bir baskıya karşı ancak ihtilalle cevap vermek ve köhneleşmiş olan çürük idareyi yıkmak, milleti hâkim kılmak, özetle vatanı kurtarmak için sizi göreve davet ediyorum.”

Ömer Naci ayağa kalkarak Mustafa Kemal’in sözlerine karşı;

“Mustafa Kemal arkandayız, seni izleyeceğiz. Ölümler, cellatlar, işkenceler bile bizi bu azmimizden çeviremeyecektir.

Mustafa Kemal yeniden söz alır:

“Arkadaşlar! Gerçi bizden önce birçok girişim yapılmıştır. Fakat onlar başarılı olamadılar. Çünkü örgütsüz işe başladılar.

Biz kuracağımız örgütle bir gün mutlaka başarılı olacağız. Vatanı, milleti kurtaracağız.”

“Arkadaşlar! Devrim için bu silah üzerine yemin ediyoruz. Unutmayınız ki burada birbirimize verdiğimiz söz devrim sözüdür ve onun olması için gerektiğinde silah kullanmaktan da çekinmeyeceğiz!

Oradakiler sırayla bu silahı alıp öperler ve ellerini bu tabancanın üzerine koyarak “ölünceye kadar bu kutsal dava uğrunda çalışacaklarına” yemin ederler. Bu tören bittikten sonra Mustafa Kemal, Hüsrev’e dönerek “Al silahını. Bu silah kutsal bir silahtır, onu iyi sakla. Bir gün bana verirsin!” der. Gerçekten de öyle olur.

Ve Çanakkale Savaşı:

İstanbul’un Topkapı semtinde yasayan, unvanı Cambaz olan Topkapılı Cambaz Mehmet, Çanakkale Savaşlarında sıradan bir erdir. Gösterdiği kahramanlıklardan dolayı, er Topkapılı’ya onbaşı şeridini Albay Mustafa Kemâl verir. “Göreyim seni Topkapılı” diyerek.

Topkapılı’nın kahramanlıkları sürer. Çavuş şeritlerini Topkapılı’ya uzatırken de Albay Mustafa Kemâl yine “Göreyim seni Topkapılı!” diyerek cesaretlendirir.

Çanakkale’de dökülen kanlara rağmen Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış ve 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Anlaşması ile silâhları bırakıp düşmana teslim olmuştu.

Anafartalar kahramanı Mustafa Kemâl Pasa da, Topkapılı Cambaz Mehmet de artık işgal altındaki İstanbul’dadırlar. Mustafa Kemâl Pasa, üç kez Padişah Vahdettin ile, birçok kez de Osmanlı hükûmetinin Başbakanı Damat Ferit Pasa ve kabine üyeleriyle konuşmuş, vatani düşman elinden kurtaracak önerilerde bulunmuş ama sonuç alamamıştır. Şişli’deki evinde en yakın arkadaşlarıyla sık sık gizli toplantılar yapan Mustafa Kemâl Paşa, Anadolu’ya geçip, Kurtuluş Savaşı’nı orada başlatmanın yollarını aramaktadır.

Atatürk bir gün Cambaz Mehmet’i yanına çağırır? 13 Kasım 1918’de. (Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasının ardından, önce 13 Kasım 1918’de fiilen, sonra da 16 Mart 1920’de resmen işgal edilen İstanbul’da işgale karşı bir takım gizli kuruluşlar ortaya çıktı. İşgal altındaki bir şehirde ortaya çıkan bu kuruluşlar doğal olarak gizliliği ön planda tutuyorlardı.)

BİR GÜN SONRA 14 Kasım 1918

Topkapı’nın arka sokakları. Uzayıp giden ağaçlar arasında gizlenmiş demir parmaklıklarla çevrili bahçesinde üç çoban köpeğinin dolaştığı ahşap bir ev. Evin büyük odası. Orta masada bir gaz lambası. “Pencereyle köşe duvarı arasına yerleştirilmiş kanepede uzanan Topkapılı Cambaz Mehmet, yağmurun sesini dinliyor. Kafasından bir gün önce Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı görüşmeyi geçiriyor.

“Göreyim seni Cambaz Mehmet Bey!” sözleri sonra geçmişi canlanıyor gözlerinde. Topkapı’daki üç sınıflı mahalle mektebinden haylazlığı yüzünden ayrılışı daha sonraları İstanbul’un sayılı külhanbeyleri arasında sivrilişi…

Topkapı’daki üç sınıflı mahalle mektebinden haylazlığı yüzünden ayrılan Cambaz Mehmet, Topkapı’nın tulumba takımında gösterdiği başarıları, deli yüreği ve gözü karalığıyla çevrenin sayılı külhanbeyleri arasında hızla sivrilir. Kısa sürede namı bütün İstanbul’a yayılır. İstanbul’un ünlü kabadayıları kendilerine bağlılıklarını bildirir.

Cambaz Mehmet için söylenen sözleri şöyle özetleyebiliriz: “Çok zekidir. Şeytana külahı ters giydirir. Tazı gibi koşar. Silah atmada ve bıçak sallamada üstüne yoktur. Zalimlere karşı gaddar, mazlumlara karşı merhametlidir. İstanbul’da 50 bin silahlı adamı vardır. Gizli işlerin yolu Topkapılı’dan geçer. Aynı zamanda padişahın amansız düşmanıdır.

Topkapılı, Mustafa Kemal’in emrine binaen görüşmelerini kendi evinden yürütüyordu. Yine bir akşam Ali Bey ve arkadaşları ile gizli bir görüşme yapacaklardı. O gece eve Yüzbaşı Emin Ali Bey’den başka deniz yüzbaşısı İsmail Hakkı Bey, polis müdürü Saraz’lı Ahmet Niyazi Bey ve diğer arkadaşları gelmişlerdi.

İlk asker elbisesini Çanakkale’de giyer Topkapılı. Önce onbaşı daha sonra çavuş şeritlerini bizzat Mustafa Kemal’in elinden alır. Mustafa Kemal bu gözü pek, yiğit insanın yeteneklerini Çanakkale’deyken keşfeder. Kafasında, Anadolu’da bir “Milli Hükümet” oluşturma fikri kesinleşen Mustafa Kemal, Anadolu’ya geçmeden kısa süre önce Cambaz Mehmet’i çağırır ve emirlerini bildirir. Sonra omuzlarını sıvazlar ve “Göreyim seni Cambaz Mehmet Bey” der.

Toplantıda alınan istihbarata göre 13 Kasım günü itilaf devletlerinin savaş gemileri limana geldiği haberi alınmış buna karşı Osmanlı devleti hükümetinin hiçbir karşı harekette bulunmayacağı belirtilmiştir. Bunun üzerine Cambaz Mehmet “Arkadaşlar bu millet asla uşak olamaz” diye söze başladı. Mustafa Kemal’in emirlerini arkadaşlarına da anlattı. Önce İstanbul’da örgütleneceğiz sonra depo ettiğimiz silah ve cephaneleri Anadolu’ya kaçıracağız. Bunun yanında Kurtuluş mücadelesine katılacak cesur Türk gençlerini Anadolu’ya kaçıracağız.

Toplantının ardından herkes bu görüşmenin saklı kalması üzerine yemin etti. Düşman komutanını kaçıracaktık: 13 Kasım 1918 Türk tarihinin unutulmaz günlerinden biriydi. Cambaz Mehmet’e göre; düşmanın ilk hedefi “Anafartalar Kahramanı” olacaktı. “En küçük bir tutuklama girişiminde düşman komutanını kaçıracağım” diyordu.

Miralay İsmet Bey’in Harbiye nezareti müsteşarlığına getirilmesi haberi M.M. grubu üyelerini çok memnun etmişti. Çünkü bu sayede, terhis olan erlerin adreslerini ve ordudan alınan silahların nerede depolandığını öğrenmiş olacaklardı.

Anadolu’ya Silah Kaçırmanın Yolları: Birinci yol olarak Karadeniz kanalı. Küçük deniz araçlarıyla silahlar önce Mürsel’e oradan da İç Anadolu’ya gönderilecek. Ağır silahlar ise İtalyan tüccarlar tarafından taşınacak.

İstanbul’un tüm hırsız ve yan kesicileri göreve çağırıldı, Topkapılı: “depolardan silah çalma işini üzerime alıyorum. İstanbul’un bütün tanınmış hırsızları, yankesicileri benim emrimdeler. Bu insanlar hırsızdırlar, yankesicidirler ama aynı zamanda sizin kadar, benim kadar vatan severdirler.” 

Topkapılı’nın evindeki toplantılar devam ediyor ve M.M.grubuna katılımlar her geçen gün artıyordu.

Tulumbacılık yıllarında, yıllarca yangınlara su pompalayan Cambaz Mehmet, Kurtuluş Savaşı’nın aort damarlarına kan pompalayacak olan M.M. Grubunu kurar. Daha sonra bu gruba M.M. Grubu’yla Ankara arasındaki bağlantıyı sağlayacak olan İstanbul Telgrafhane Müdürü İhsan Bey’de katılır.

Mustafa Kemal Paşa’nın koruma işini de Topkapılı bizzat üzerine almıştı. Bu gelişmelerin ardından yurdun çeşitli bölgelerinde meydana gelen Türklere karşı Rumların ve Ermenilerin işkenceleri artmıştı. Mustafa Kemal Paşa bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için o bölgeye gitmesi gerekiyordu. Bunun için görevlendirilmesi gerekiyordu. Harbiye nezaretindeki arkadaşlarının nüfuzlarını kullanması ile Mustafa Kemal’in istediği gerçekleşti ve Dokuzuncu Ordu Müfettişliğine tayin oldu.

Bu durum İtilaf devletlerinin hoşuna gitmeyeceğinden bir takım hazırlıkların yapılması gerekiyordu. 15 Mayıs 1919 günü Galata rıhtımında olağanüstü önlemler alındı. Amaç Mustafa Kemal Paşa ile 19 kişilik maiyetinin Bandırma vapuruna sağ salim binişini sağlamaktı. Ayrıca yolculuk esnasında da güvenliği sağlayacak Cambaz Mehmet 50 fedaisini vapura yerleştirmişti.

Milli Müdafa Grubu İstanbul’da birçok hıyanet şebekesi ortaya çıkarmıştı. Bunlar içinde; Kürt Teali ve Teavün Cemiyeti, İngiliz Muhipleri Cemiyeti, Amerikan mandası vb. cemiyetler. Bu cemiyetleri etkisiz hale getirmek yine M.M. Grubuna düşüyordu. Saraydaki her türlü konuşma Damat Ferit’in yaverleri ve hizmetçileri tarafından Topkapılı’ ya ulaştırılıyordu.

Anadolu’daki silahlı mücadeleye destek için gerekli silah ve cephanenin temininde Topkapılı’nın adamları büyük bir ustalıkla çalışmış ve bir gecede koca bir cephanelik boşaltılmış, ardından Taksim ve Maçka kışlaları da boşaltılmıştı.

M.M. Grubunun merkezi güvenlik nedeniyle başka yere taşınmıştır. Şimdi yapılacak daha önemli bir iş vardı: Damat Ferit’in konağını kontrol edecek M.M. ajanı gerekiyordu. Bu iş için olağan üstü yakışıklı mülazım-ı evvel (üsteğmen) Galip Bey biçilmiş kaftandı. Genç üsteğmen Galip Bey’in Damat Ferit’in yalısından göndereceği haberleri dikkatle bekleniyordu.

Ferit Paşa’nın yalısında General Harrington’un şerefine verilen yemekte tercümanın hastalanması üzerine Galip Bey tercümanlığı başarı ile yapmış ve İngiliz Generali’nin istediği cevapları verince hem Damat Ferit’in hem de General’in güvenini kazanmıştı.

Ferit Paşa yalısındaki sevgili: Üsteğmen Galip ile Ferit Paşa yalısında özel kalem müdürünün Nazan adındaki kızı birbirlerine aşık oldular. Galip Bey bu ilişkiden yararlandığında sadrazamın çalışma odasının anahtarı ve Osmanlının her türlü sırrı M.M Grubunun eline geçmiş oluyordu. Hilafet Ordusu: Damat Ferit Türk Milleti’nin bağrında yeşeren Kurtuluş Ordusu’nun karşısına Hilafet Ordusu’nu çıkarmıştı. Galip Bey büyük bir başarı gösterip; Hilafet Ordusu’nun hareket planlarını ele geçirip Anadolu’ya bildiriyordu. Böylece Hilafet Ordusu daha harekete geçmeden karşı tedbir alınıyordu. Galip Bey’in bu üstün başarısı kendisini tehlikeli bir duruma düşürdüğünden deşifre olmaması için Anadolu’ya çağrıldı. Ve Büyük Kumandanın yanında yerini aldı.

General Harrington istihbarat başkanlığına Yüzbaşı Bennet’i getirmişti. Bennet İngiliz hükümeti adına önemli işler yapıyor, bu da Topkapılı Cambaz Mehmet’in hoşuna gitmiyordu. Bunun üzerine Yüzbaşı Bennet’e bir suikast düzenlendi. Bennet ölmedi ama bacağından aldığı darbe ile tedavisine İngiltere’de devam edildiğinden etkisiz hale getirilmiş oldu.

Bu olay üzerine Topkapılı ve arkadaşları idama mahkum edildi. Fakat Topkapılı’nın üye olduğu İngiliz Muhipleri Cemiyeti başkanı Papaz Fru bu kararı engellemiştir.

Hafız Kemal; Camilerde verdiği vaazlerle Mustafa Kemalin yapmış olduğu mücadelenin haklılığını vurguluyordu. Topkapılı memnundu, böyle din adamlarına ihtiyaç vardı.

Silah, silah, silah; Anadolu’da Türk Ordusu Büyük Taaruza hazırlanıyordu. Bunun için silaha ihtiyaç vardı. Bu ihtiyacı karşılayacak yer Maçka kışlasıydı. Burası bir İngiliz taburu tarafından korunuyordu. Kışlanın cephaneliğini boşaltacak emin bir yol aranıyordu. Nihayet Topkapılı düşüncesini açıkladı: Cephanelik tünel kazılarak boşaltılacaktı.

Plan başarıyla uygulandı. İngiliz askerlerinin çok iyi koruduğu cephanelik içten içe boşaltıldı. Boşaltılan sandıkların içine toprak yerleştiriliyordu.

Bütün Depolar İnceleniyor: Topkapılı’nın İstanbul’da beş bin usta hırsızı görev başındaydı. Anadolu’ya tez elden top gönderilmesi gerekiyordu. Gelen raporlara göre Rami kışlası bu konuda gerçekten yararlıydı. Bir gece yarısı Fransızlar’ın gözü önünde Fransız askeri üniforması giymiş Türkler tarafından boşaltıldı.

Yunanlılar’a İngiliz desteği önleniyor: M.M. Grubunun yapması gereken çok önemli bir şey kalmıştı: İstanbul’da Yunanlılar’a sürekli yardım eden 50 bin kişilik İngiliz ordusu tereddüte düşürülmeliydi, ama nasıl? Topkapılı: “arkadaşlar biliyorsunuz Anadolu’dan gelen bütün mektuplar İngilizler’in kontrolünden geçiyor. ”Eğer Anadolu’da Yunan ordusuna son darbenin vurulacağı haberi ile bir de İstanbul’da biraz kıpırdanmalar olursa İngiliz ordusu kıpırdamak istemeyecektir. Sonuç olarak bu plan tutmuştu. Türk ordusu Yunanlılar’ı İzmir’de denize dökmüştü. Ardından Mudanya Konferansı toplanmış İngiliz ve Yunanlılar’ın kolu kanadı kırılmış oldu. Hemen sonra Lozan Barış Konferansı, 1 Kasım 1922’de Saltanatın kaldırılması ve İstanbul hükümetinin boyunduruğundan kurtulmuş Türk ulusunun gerçek temsilcisi T.B.M.M. hükümeti milletin gerçek temsilcisi olmuştur.

Ankara Ekspresinde iki yolcu: Mehmet Bey ve Nurettin Bey görevlerini yapmış olmanın huzuru ile Ankara’nın yolunu tutmuşlardı. Topkapılı Nurettin Bey’e “Tarih böyle bir zafer yazmamıştır”, ”Mustafa Kemal Paşa 1918 yılında Şişli’deki evinde konuşurken büyük zaferin pırıltılarını görmüştüm. O zaman bana Mehmet, Çanakkale’de nasıl kazandıysak yine kazanacağız. Hele sizin gibi kahraman Türk evlatları oldukça ordumuzun yenilmesi imkansızdır” demişti.

Mehmet Beyi Mustafa Kemal Paşa karşıladı; hoş geldin, nasılsın bakalım diyerek elini uzatıyordu. Oturdular sohbet ettiler, Mustafa Kemal Paşa kendisine İstanbul mebusluğu teklif etti. Topkapılı, Paşa’nın teklifini kibarca reddetti. Mustafa Kemal de,”Hiç değişmemişsin Mehmet yine o eski Topkapılı Cambaz Mehmet!”

İstanbul’un Kurtuluşu: 6 Ekim 1923 günü büyük komutanın muzaffer ordusu İstanbul’a giriyordu. Topkapılı bu sahne karşısında sevinç gözyaşlarını döküyordu.

Dışişleri Bakanlığı’nın gizli dosyalarının ele geçirilmesinden, Damat Ferit Hükümeti’nin Bakanlık toplantılarının dinlenmesine kadar varan bir istihbarat çalışmasının müthiş öykülerini, isimsiz kahramanların büyük özveriler sonucu işgalcilerin cephane depolarından silah elde etmelerini ve Anadolu’ya kaçırmalarının yürek oynatan hikâyelerini bu kitapta izleyebilirsiniz.

Bir gün İngiliz Kuvvetleri Komutanı General Harrington’un makam arabasını kaçırıp BMM Başkanı Mustafa Kemal’e hediye ederler.

“15 Mayıs 1919 günü ise Galata Rıhtımı’nda olağanüstü bir kalabalık vardı. Seyyar satıcılardan, ayakkabı boyacılarından, polislerden, jandarmalardan, hamallardan geçilmiyordu. Bunlar M.M. Grubu’nun tepeden tırnağa silahlı adamlarıydı. Görevleri Mustafa Kemal paşa ile 19 kişilik maiyetinin Bandırma Vapuru’na sağ salim binmelerini sağlamaktı”

1932 yılının haziran ayında hayata gözlerini kapayan Cambaz Mehmet, BMM’nin 24 Haziran 1923 tarihli oturumunda oybirliğiyle kendisine bağlanan 1500 liralık maaşı kabul etmez. Bir tavuğun 12.5 kuruşa satın alındığı bir dönemde kendisine bağlanan 1500 liralık maaşı getiren yaveri Nurettin Bey’e hayret dolu gözlerle bakarak şöyle der:

“Ben bir şey yapmadım. Vatanım için, Mustafa Kemal Paşam için üzerime düşen görevi yerine getirmeye çalıştım. Hizmetleri gerçekleştiren arkadaşlarımdır. Ben buna layık değilim. Hayır, bana bunu yapamazlar.” Ve Nurettin Bey’e son emrini verir: “Hemen gidin ve aylık iradı [maaşı] Hilal-i Ahmer’e [Kızılay] devir muamelesini yapın.”

Topkapılı 1932 yılı Haziran ayında öldü. Milli mücadeledeki hizmetlerine mükafaten İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiştir. Kurtuluş savaşının adsız kahramanlarından biri daha böylece tarih oluyordu. Topkapılı Cambaz Mehmet’in oğlu Ali Büyükyılmaz babası gibi küçük yaşına rağmen babasının adına yakışır bir vaziyette bir Milli müdafacı olarak kendine düşen görevi yapmıştır.

ATATÜRK’ÜN ANLATTIKLARI

Tarihi çarpıtmaya çalışan, Paşa’yı sanki Vahdettin göndermiş, gitmeseydi “Milli Mücadele” başlayamazdı diyenlerin suratlarına bir “Osmanlı tokadı” gibi çarpan, 15 Ocak 1919 tarihli bu macerayı çakmak gözlü önderin kendisinden dinleyelim.

“Bir gün İsmet Bey’i (İnönü) davet ettim. Şişli’deki evimde beni yalnız bulan İsmet Bey, “Gene ne var?” dedi. Soru sorarken gözlerinin içi, yüksek zekası ve güven veren neşesi ile gülüyordu.

  Bu münasebetle söyleyeyim ki benim en iyi anlaştığım dostlarımdan biri İsmet olmuştur.

  Şuradan bana bir Türkiye haritası bulup masaya açar mısın, üzerinde konuşacağım.

  “Mesela” dedim, “Hiçbir sıfat ve yetki sahibi olmaksızın Anadolu’ya geçmek ve orada milleti uyandırarak kurtulma çarelerini aramak için en uygun mıntıka ve beni o mıntıkaya götürecek en kolay yol hangisi olabilir? “

  İsmet Bey masanın başındaki sandalyeye ilişti ve derin, derin düşünmeye başladı. O sırada ben salonun içinde dolaşıyordum. Bana sesleninceye kadar gezindim. Birdenbire ayağa kalktı, gülerek:

  “Yollar çok, mıntıkalar çok” dedi.

İsmet Paşa seneler sonra aynı hikaye yi neredeyse harfiyen aynı şekilde anlatır ve şöyle bitirir.

Bana sordu, “İsmet, nasıl gideriz?”

Ben kendisine şu cevabı verdim. “Canım her taraftan gideriz, yol da çoktur, tedbir de. Mesele, çalışmak için yönümüzü tayin etmektir.” (İsmet İnönü, Hatıralar)

Cebesoy’da anılarında resmi görev henüz ortada bile yokken, yeni atandığı ve komuta edeceği 20. Kolordu Karargahını Ankara olarak tespit ederek direniş merkezinin bu nokta olması konusunda anlaştıklarını ifade eder. (Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları)

Şimdi işin en ilginç noktasına bakalım. Atatürk’ün yanından bir an bile ayrılmayan yaveri Cevat Abbas’ın,  seneler sonra, Atatürk’ün Anadolu’ya geçmek için üzerinde çalıştığı haritaları ve bu güzergahın Gebze-Kocaeli olduğunu gerçeğini ortaya çıkarıyor.

Biz milletçe 19 Mayıs 1919 Samsun üzerine odaklaşmışken ortaya çıkan hikaye daha da önem kazanıyor. İşgal edilen İstanbul’a yeni dönen Mustafa Kemal Paşa, Fethi Bey aracılığı ile Yenibahçeli Şükrü Bey’i (Ahmet Şükrü Oğuz) Pera Palas’a davet ediyor. Henüz Şişli’deki eve bile taşınmamıştır. Yenibahçeli Şükrü Bey, Atatürk’e bağlı çalışan Karakol teşkilatının da içinde yer almış aynı zamanda da Maltepe Atış Okulu Müdürüdür. Paşa ile Çanakkale ve Anafartalar’da beraber çarpışmıştır.

Atatürk, Şükrü Bey’e çakmak gözleriyle bakar ve  “Şükrü Bey, gözünüz Gebze-Kocaeli yolunda olacak, orayı sıkıca kontrol altına alacaksınız” der.

“Bu Mustafa Kemal Paşa da, şu yolu neden tutunuz demiştir acaba, ne yapacak ki bu yol lazımdır, bir iş vardır da biz mi akıl edemeyiz” diyerek Paşa’nın yanından ayrılır.

Yenibahçeli bu emirin sebebini hiç anlamaz ancak yolu kontrol altına alır.

Atatürk, Samsun yoluna çıkmadan hemen önce Şükrü Bey’i bir kez daha çağırır ve “Bakınız, bu yollar bizim için çok önemli bir hal alacaktır. Buradan yapılacak işler önemlidir. Bu yollardan istemediklerimiz kesinlikle geçememelidir, geçerse bozuşuruz” der. Heyecanlanan Yenibahçeli Şükrü Bey “Paşam geçsin dedikleriniz geçer, geçmesin dedikleriniz dünya başımıza gelse geçemez, mahçup olmayız” diyerek heyecan içerisinde topuklarını vurarak selam verir. Oysa üzerinde üniforması, başında şapkası yoktur. Atatürk kendisini neşeyle yolcu eder.

Neler yapılmıştır o yol ve güzergah da?

Bu planla İzmit körfezinden 20. Kolorduya direk bir bağ, güvenilir bir yol oluşmuştur. Bu yolu takip ederek Milli Mücadele saflarına katılan birçok isim arasında Halide Edip, İsmet İnönü gibi isimler de vardır. Atatürk’ün Cevat Abbas’ı bizzat gönderip tespit yaptırarak görev verdiği Yahya Kaptan, çevre köylerden Türk gençlerini alıp, gece sabahlara kadar talim ederek müfrezeler kurmuş, bunları Rum çeteleri ve hain saltanatın idam fermanıyla gönderilen kuvvetlerine karşı örgütlemiştir. İsimsiz kahramanlardan Yahya Kaptan, Atatürk’ün Nutuk’ta da yer verdiği üzere, 7 Ocak 1920 tarihinde işbirlikçi İstanbul hükümetinin hain tuzağına düşürülerek şehit edilmiştir.

Yahya Kaptan işbirlikçi ve ittihatçılar içerisinde de her zaman Atatürk’ün yanındaydı. Nutuk’ta en çok yer alan isim işte bu Atatürk’ün çok sevdiği kahraman Yahya Kaptan’dır.

Bu yolu açık tutarak birçok görevli ve ailelerini Milli Mücadele sınırlarına güven içinde getirilmesini sağlayan Atatürk silah sevkiyatı için de İnebolu yoluna önem vermiş, düşmandan alınan cephaneler önce Üsküdar’daki Özbekler Tekkesine getirilmiş daha sonra kayıklarla Karadeniz ve İnebolu üzerinden Anadolu’ya ulaşmıştır. Yağmur altında sırtındaki bebeğinin değil, top mermilerinin üzerini yemenileriyle örten Türk kadının efsanevi hikayeleri bu yolda yazılmıştır.

Atatürk Samsun’a çıktıktan sonra can dostlarıyla baş başa kalan Yenibahçeli kafasını iki yana sallar ve “ Ehh be yaa, şimdi yavaş, yavaş anlarım Mustafa Kemal Paşa bize ilk vaziyette Pera Palas’ta sen Gebze yolunu tutmaya bak demiştir de aklıma bunların hiç biri gelmemiştir. Şimdi anlarım ki hesaplamıştır bu işleri. Lakin ne zaman? Ona da benim ittihatçı aklım ermez be yaa!”

ATATÜRK’ÜN 9 MAYIS 1935 CHP’NİN 4 KURULTAYINDA AÇILIŞ KONUŞMASI

Karşılarında bulunmakla haz duyduğum delege arkadaşlarımı selâmlarken; yüce ulusumuzu saygı ile anarım.

Bu anda, bundan önceki kurultayları ve partimizi doğurmuş olan ilk Sivas Kurultayını -ki iç ve dış düşmanların süngüleri altında kurulmuştur- hatırlamak, geçen on altı yılın bütün hadiselerini göz önüne getirmeği kolaylaştırır.

Uçurum kenarında yıkık bir ülke…

Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar…

Yıllarca süren savaş…

Ondan sonra, içeride ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız, devrimler…

İşte Türk genel devriminin bir kısa diyemi…

Bunları da sevebilirsiniz