Türkiye Ekonomisi Emperyalizme Nasıl Boyun Eğdirildi?

Türkiye Ekonomisi Emperyalizme Nasıl Boyun Eğdirildi?

Trump adlı Amerika Birleşik Devletler Başkanı 7 Ekim 2019 tarihli bir tweet’te, Türkiye’nin Suriye’ye yapacağı olası müdahale öncesi yanlış bir şey yapması durumunda ekonomisini çökertme tehdidinde bulunarak, “Türkiye ekonomisini tamamen yıkarım, yok ederim (ki daha önce yaptım)” demişti.

Şimdi bir düşünelim. Trump neden ekonomiden vuruyor?

Herkes biliyor, ancak “Trump neden ekonomiden vuruyor?” konusuna çok az sayıda kişi dışında siyasi partilerden ses gelmiyor.


Neden Türkiye’nin En Zayıf Halkası Ekonomi?

40 yılı geçen süreçte Türkiye ekonomisi, özelleştirme ve küreselleş(tirme) örtük adıyla saklanan yeni liberal politikalarla üretim ekonomisinden tüketim ekonomisine dönüştürüldü. Fabrikaların yerine AVM’ler inşa edildi. Tarımsal destekler göreli azaltıldı ve bereketli topraklarda binalar yükseltildi. Sonuçta sanayi malları üretimi ve tarımsal üretim, nüfus artışının gerisinde kaldı. Kırmızı etten mercimeğe, samandan nohuta, patatesten soğana kadar gıda ürünlerini ithal eder duruma geldik. Ekonomi sıcak para girişine bırakıldı, ancak sıcak para, girişinden çok daha yüksek düzeyde geri döndürüldü. Emperyalist aşamanın küresel jandarması ABD ve O’nun uyduları olan AB’nin denetlediği küresel finans sistemine tam bağımlılık oluşturuldu.

Türkiye Ekonomisi Nasıl Çökertildi?

Batı ülkelerinde iç ve dış pazarın daralması ve sanayileşmiş ülkeler arasında rekabetin kızışması gibi nedenlerle, özellikle 1980’li yılların başından itibaren ekonomide bir durgunluk, hatta gerileme yaşandı. Tekelci sermayenin karlılığında ciddi düşüşler oldu. Bu bunalımı aşmak üzere, Amerika Birleşik Devletleri’nde Reagan, Britanya’da Thatcher yönetimleri, öncelikle kendi ülkelerinde sosyal devlete karşı savaş açtılar. Bu bağlamda;

İşçi sendikaları etkisiz duruma getirilmeye çalışıldı. •Ücretler ve sosyal amaçlı kamu harcamaları geriletildi. •Varlıklı kesimlerin gelir vergileri düşürüldü. •Kar marjları sabit olan kamu kurumları özelleştirilmeye başlandı.

Bununla birlikte, uygulanan yeni bölüşüm politikaları ve bunun sonucu olarak ekonomik dengenin sermayenin lehine daha yüksek oranda değiştirilmesi, durgunluğu gideremedi. Bu nedenle, krizin çözümü için, sermaye, mal ve hizmetler stokunun başka ülkelere aktarılması, ancak özünde; “çevre ya da gelişmekte olan ülkelerin ürettiği katma değerin eskisine oranla daha yüksek düzeyde denetlenmesi ve el konulması”ndan başka bir şey olmayan “yeni liberal politikalar”ın devreye sokulması gerçekleştirildi. Bu politikalara, kitleler için olumlu çağırışım yapacak bir terim de uyduruldu. “Küreselleşme” denildi. Ben “Küreselleş(tir)me diyorum.

Yeni liberal politikalarla; • Sermaye, mal ve hizmetler akışına çevre ulusal devletlerin koyduğu sınırlamalar gevşetildi ve azaltıldı. •Sıcak para hareketlerine konan sınırlamalar kaldırıldı. •Eskiyen teknoloji ve üretim birimleri, düşük ücretli çevre ülkelerine kaydırıldı. •Çevre ülkelerinde menkul kıymet borsaları kuruldu. •Sendikasızlaşmaya ivme verildi.

Ve çevre ulus devletlerinde özelleştirme, devletin küçültülmesi uygulamalarının bir aracı olarak devreye sokuldu. Bununla, devletin başlıca üç müdahale alanından çekilmesi istendi ve sağlandı. Bu alanların başlıcaları şunlardı; • Devletin piyasa malları üretimi, •Devletin piyasayı düzenlemede kural koyucu işlevi •Devletin sosyal devletle ilgili kamu hizmetleri.

Böylelikle, devletin bu alanlardan çekilmesi sağlandı ve tekelci sermayeye yeni kar alanları açıldı. Devlet, sosyal niteliğinden uzaklaştırıldı, devlet-yurttaş ilişkisi yerine tüketici ilişkisi oluşturuldu ve yurttaşın devletle bağı, en alt düzeye indirildi.

Özelleştirme için KİT’ler önce karadelik ilan edildi ve zararlı duruma gelmesi için ne gerekiyorsa yapıldı. KİT’ler, özel sektöre devredildi ya da kapatıldı.

Türkiye’de de özelleştirmenin hedefi olan KİT’ler, emperyalizme karşı verilen mücadele ile kurulan Cumhuriyet döneminin ürünüydüler. Siyasal alanda kazanılan bağımsızlığın, ekonomik ve toplumsal alanda kalkınma ile korunabileceği yaklaşımının gereği olarak kurulmuşlardı.

Özelleştirme ile ortaya çıkarılan ekonomiye Düşün ustası Attila İlhan, “Komprador Ekonomi” adını vermişti. O, “… Türkiye ekonomisi, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği denetimindeki Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası marifetiyle, komprador ekonomiye dönmüş durumdadır” demişti.

Gelelim yine Trump’ın tweetine. Küresel finans sisteminin adamları olan uzmanlarının bilgilendirmesi ve yönlendirmesiyle Türkiye Ekonomisi’nin komprador ekonomiye dönüştürülmüş olduğunu öğrendi. Bu nedenden dolayı “Türkiye ekonomisini tamamen yıkarım, yok ederim” diyerek Türkiye’yi pervasızca tehdit etmedi mi?

Türkiye’de Dışa Bağımlı Komprador Ekonomiden Çıkış Yolu Ne?

Türkiye, iki seçenekle karşı karşıya. Birinci seçenekte –uygulanmakta olan budur- merkez ülkelerin izin ve uygun gördüğü ölçüde ekonomisi ayakta olacaktır. Ancak bu durum, şimdikinden daha yüksek düzeyde mal ve hizmetler üretiminde gerilemeyi ve gelir dağılımında eşitsizliği gündeme getirecek, ekonomik ve siyasal bağlılığı derinleştirecektir. Birleşmiş Milletler’in hazırladığı bir rapor, şimdiki durumda bile Türkiye’nin, eşitsizlik indeksinde üçüncü kümede, yoksulluk indeksinde en yüksek puana sahip ülkeler arasında ve kadının toplum içinde yerinin yüz kızartıcı bir düzeyde olduğunu gösteriyor.

İkinci seçenek ise, bağımsızlık temelinde ve merkez ülkelerin denetiminden uzaklaşarak kendi gücüne dayalı, daha eşitlikçi bir kalkınma modelini-salt büyümeci değil-ve bu modelle bağlantılı ekonomiyi gerçekleştirmekten geçiyor. Model, aynı zamanda insan-doğa eksenli çevreyi koruyan, insanın gereksinim duyduğu sağlıklı gıdayı doğal kaynaklarından sağlayan, kendisiyle barışık bir kalkınma modeli.

Kısaca, üretken bir planlama ve bağımsızlığı pekiştirecek “Kamucu Bir Ekonomi” gerekiyor. Atatürk, askeri ve siyasi bağımsızlık için “İktisadi Bağımsızlık” vurgusunu boşuna mı yapmıştı?

Çözümün kendimizden geçtiğine inandığımız ve örgütlendiğimiz ölçüsünde bu olası. Önümüzdeki en canlı örnek ise Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde düvel-i muazzamaya, Türkçesi emperyalizme karşı savaşarak kurduğumuz Cumhuriyet.

Özet: Türkiye ekonomisinin tehdit edilebilecek zor durumda olması, dışa bağımlı ekonomik yapısallığından kaynaklanıyor.

Kamucu ekonomiye dönmekten, KİT’lerin yeniden canlandırılmasından başka çare yok.

Çözüm “Ben Daha İyi Yönetirim”den geçmiyor. Bu durumu, muhalif partilerin de anlaması gerekiyor.

Gerisi boş söylem.



Bunları da sevebilirsiniz